Korona karşısında, maçı son dakikada yediği golle mağlup bitiren takım gibi şu anda Türkiye. Doğru başladık yanlış sürdürdük!
Birkaç ay daha dayanabilsek aşı sayesinde kurtulacaktık.
Olmadı.
Öyle anlaşılıyor ki, aşının yaygın biçimde kullanılmasına kadar binlerce insanımızı daha kurban vereceğiz.
Peki, niye böyle oldu?
Salgının ilk vurduğu ülkelerden biri olmayışımız avantajımızdı.
İktidar da başlangıçta son derece dikkatli davranmış, yurt dışından gelenlere sıkı karantina kuralları uygulamıştı.
Sokağa çıkma yasakları, okulların ve bazı işyerlerinin kapalı tutulması ile yaşlılara ve gençlere getirilen kısıtlamalar salgın karşısında ülkeyi tümüyle olmasa da önemli ölçüde korumuştu.
Ne var ki, her şey Haziran ayında “Ekonomik hayatın canlı tutulması mı, salgının önlenmesi mi” sorusuna yanıt arayan iktidarın “Ekonomiyi canlı tutalım” tercihiyle bozuldu.
Şimdi artık çok daha iyi anlaşılıyor ki bu tercihle büyük bir yanlış yapıldı.
Bir süre daha yasaklar ve kısıtlamalar tavizsiz sürdürülse denetim altında tutulabilecek salgın ülkeyi baştanbaşa sardı.
Ve ekonomik gerekçelerle alınan gevşeme kararlarının ekonomik hayatı düzeltmesi bir yana daha fazla bozması önlenemedi.
Tabii, alınan her siyasi karar karşısında o kararın alındığı ülkenin insanlarının siyasilere çıkardığı bir fatura da oluyor.
Salgın öncesinde yeniden seçilmesine garanti gözüyle bakılan Trump, salgın politikası nedeniyle yüz binlerce kişinin ölmesine neden olunca bunun faturası seçimde önüne konuldu, Beyaz Saray’a veda etmek zorunda bırakıldı.
Salgında büyük kayıplar veren Brezilya, Hindistan, İngiltere, İspanya, İtalya, Fransa gibi ülkelerde de eminim ilk seçimde fatura sorumlu görülen siyasi kişilere kesilecek.
Bakalım bizde ne olacak?