Türkiye’de yıllardır süregelen en büyük sıkıntı yanlış transfer yapılması… Ya da doğru transfer yapılmasının bilinmemesi…
Özellikle ülkemize getirilecek olan yabancı oyuncu konusunda çok büyük sıkıntılar oluşuyor, getirilen oyunculardan verim sağlanamıyor, göndermek için de 40 dereden su getiriliyor…
Bunun yanı sıra oyunculara ödenen yüksek ücretler, aradaki menajer komisyonları, dövizin artmasıyla verilen garanti ücretlerin günden güne yükselmesi gibi meseleler kulüplerimizi büyük bir borç batağına sürüklüyor…
Elinde sihirli değnek olan birisinin çıkıp gelmesini, Türk futbolunu kurtarmasını bekliyor herkes…
İyi de niye? neden?…
Kulüplerin şu anda ki yöneticilerinin hepsine sorsan, hepsi futbolu bilir, futboldan anlar, futbol profesörüdür…
Yönetimleri değiştirsen, gelecek olanlar keza aynı şekilde…
Her yönetim kendi döneminde borç olmadığını, kulüplerin kâra geçtiğini söyler ama bir sonraki yönetim hep bir önceki yönetimden borç kaldığını söyler…
Aslında ne bir sihirli değneğe, ne de bir kurtarıcıya ihtiyaç var…
Birazdan yazacaklarımı alın, üstüne futbol konusunda ki deneyimlerinizi koyun, üstüne ticaret üstadı olan değerli iş insanı başkanlarla oturun, sonra da bakın 2 – 3 seneye nasıl futbol güzelleşiyor…
Haydi başlayalım…
Evvela günümüzde futbol kompakt bir şekilde oynanan bir takım oyunu haline dönüştü.
Şöyle ki… Bir zamanlar 3 – 2 – 5 şeklinde, 3 defans ve 5’li hücumun olduğu bir oyun anlayışı vardı.
Sonraları 5’li hücum yerini Maradona, Pele tarzı bireysel oyuncuların ön planda olduğu oyuna bıraktı.
Sonra 4’lü savunma 4’lü ortasaha şeklinde rakip yıldızları durdurup, kendi yıldızlarınızı ileride 2’li hücum şeklinde oynatma sistemi gelişti…
2000’lerin başında biraz daha birbirine yakın oynanan 5’li orta saha , sonraları 3 orta saha 2 hızlı kanat (Afrikalı sprinter oyuncuların revaçta olduğu) oyuncusunun beslediği ”Pivot Santrafor” denilen, uzun boylu bir oyuncunun bitiriciliği üzerine gelişen oyun sistemi oluştu…
Akabinde özellikle 2007 – 2008 ile 2015 lere kadar bir 6 numara – bir oyun kurucu 8 numara ve bir tane hücumu besleyen 10 numara sistemli orta saha ve yine hızlı 2 kanat oyuncusuyla oynanan 4-2-3-1 sistemine dönüldü…
Bu arada Mourinho’nun meşhur otobüs taktiği olan katı savunma anlayışı ile duran top ve hızlı kontra atak oyunu da çıktı piyasaya…
Birileri hücum üzerine çalışıyorken, diğerleri savunma sistemi geliştiriyordu…
Yani aslında birileri satranç tahtası üzerinde taktiksel dehasını konuşturup futbolu günden güne geliştiriyorken, biz ise kahve köşelerinde oynan tavla misali zar atıp ”Dü-Şeş” gelsin diye bekliyorduk her transferde…
Bunu Guardiola’nın Cruyff’ten esinlenip üzerine kendi sistemini de koyduğu, bir 6 numara 2 ayağı mükemmel 8 ile (Xavi – Inıesta/Barcelona – Tiago – Müller/Bayern – İlkay – De Bruyne- Man. City gibi) içe kat eden hareketli iki kanat oyuncusu ve hareketli tek forvet ile oynadığı Tiki-Taka oyunu gelişti. Artı bir de topu kaptırınca ”6 saniye” içerisinde kazanılması gereken ”gegen press” isimli, rakip daha topu ayağında tutmadan topun kazanılmasını içeren bir kontra press sistemi de vardı…
En sonunda da Klopp ile birlikte hem Mourinho sistemi katı savunma görünümlü hem de Guardiola sistemi ayağa pas ile hücum yapılan ”Hızlı Geçiş Oyunu” ortaya çıktı… Öyle ki Klopp Dortmund ve Liverpool gibi iki büyük kulüpte; topu rakibine veriyor, orta sahada alan kapatacak şekilde savunmaya çekiliyor, topu kapınca da hızla geniş alana yayılarak hücuma çıkarıyordu takımını…
Bu öyle bir oyundu ki, hem takım olarak savunma yapmanız, hem de yine takım halinde ayağa pas yapa yapa hücuma çıkmanız gerekiyordu… Ve bunun neticesinde de maç başına koşulan koşu mesafeleri doğal olarak artıyordu…
Bizim kanat oyuncularını koşturarak artırıyoruz sandığımız koşu mesafesi, Avrupa’da özellikle orta saha oyuncularının sahada basmadık yer bırakmaması odaklı arttığı için, biz Avrupa’da bir şey yapamıyorduk…
Yani aslında bugün günümüz futbolunda sadece çizgide harikalar yaratan kaleciye, katı iki stopere, kanattan hucüma çıkıp orta yapmaktan başka bir şey beklemediğimiz bek oyuncularına, tipik kesici 6 numaraya, klasik 10 numaraya felan yer yok…
Mesela iki kanat oyuncularınızın, kenarda hızı ile adam geçip çizgiye inip orta yapması bir işe yaramıyor… Çünkü hem savunmada bek + stoper kademesi yapılıyor, hem de topun gelebileceği noktaya savunma yerleşebiliyor… Eğer kanat oyuncularınız top ile değil, topsuz savunma arkası çapraz şekilde ”stoper arkasına” koşu yapabiliyorsa pozisyona giriyorsunuz…
Sadece pozisyona girmiyor, aynı zamanda rakip bek oyuncusunu da içeri çektiğiniz için, kendi bek oyuncunuza 110 metre uzunluğunda bomboş bir ”otoyol” hizmete açmış oluyorsunuz…
Örneğin sene başındaki Kerem Aktürkoğlu ile şimdiki Kerem arasında ki farkın en büyük nedeni budur… Sene başında topu aldığında çizgiye inip adam geçmeye çalışan ve doğal olarak başarısız olunca tepki çeken Kerem, şimdi aldığı topu anında pas veriyor, bazen toplu ama genelde topsuz bir şekilde içe kat ederek savunma arkasına yaptığı koşularla pozisyona giriyor ve gol atıyor…
Mesela 1.Ligde Kocaelispor’da Pereira, Tisdell; Bursaspor’da Ofosu, Acolatse, Alaskarov; Samsunspor’da Yasin, Fofana gibi oyuncuların başarılı olamamasının en büyük nedeni budur… Topu alıp rakip geçip çizgiye inip orta yapmak, çözümü basit savunma sistemleri sayesinde pozisyona bile dönüşmüyor…
Yine orta sahada 6 numara ya da 10 numaraya ihtiyaç yok…
Orta sahanızda 3 tane 8 numara olması gerekiyor… Yani hem 3 tane savunma yapan ve her yerde basabilen, hem 3 tane göbekten oyun kuran, hem de 3 tane şut çekip asist yapabilen oyuncunuzun olması lazım… Bu da 3 tane 8 numara tipli oyuncu ile mümkün…
Bakın geçen sene Beşiktaş orta sahası Josef – Atiba – (Mensah-Oğuzhan-Llajic’ten birisi) ile hem savunma hem de hücum yapabiliyordu. Yanına Ghezzal’ın göbeğe sokulup Rosier’e alan açması da bir anda forvet haricinde 4’lü 5’li hücum hattı yaratıp, Aboubakar ve Larin’e boş alan yaratıyordu…
Şimdi ise Josef yine aynı ama önünde sadece ayağına pas bekleyip pas dağıtan Pjanic ve hücumdan başka bir şey bilmeyen Alex ile oynayınca; hem savunma anlamında düştü, hem içe kat eden Ghezzal’ın alanı daraldı, hem de Rosier’e açılan boş koridor oluşmadı. Bu nedenle de geçen senenin süper takımı Beşiktaş, bu sene yokları oynuyor…
Sorun taktiksel olarak Sergen hocada değil aslında, ”Dünya Yıldızları” transfer edip sistemi bozan ve geri toparlayamayan zihniyette…
Forvet oyuncularının ise eskiden ceza sahası içinde bitiriciliği iyi olsun istenirdi… Şimdi ise hareketli olsun, stoperin ”kucağından” çıksın, gerekirse orta sahaya gelip pas alışverişi yapsın, hatta kanata deplase olup savunmanın dengesini bozsun istenir…
Diagne ve Mohammed gibi iki oyuncunun veremediği katkıyı Halil Dervişoğlu’nun vermesinin en büyük nedeni budur…
Bekleriniz ileri çıktığında hemen orta yapmamalı, bir nefeslenip takımın ileri çıkıp yerleşmesini beklemeli, topu göbeğe oynayıp arkaya koşu yapmalı mesela…
Savunma oyuncuları ve kalecilerin eskiden defanslarına bakılırdı… Şimdi ise oyun kurmalarına ve hücuma katkılarına bakılıyor… Öyle ki kapanan savunmaları kendi kalenize attığınız geri pas ile açmalı, öne çıkarmalı ama topu ”Bam-Güm” diye rastgele değil, yine ayağa pas ile oyuna geri sokmanız gerekir…
Yani aslında eskiden 3-5-2, 4-4-2, 4-3-3 tarzı oyun sistemlerini yerini tek bir sisteme bıraktı: 11-11-11… Takım halinde savunma takım halinde hücum…
Yani artık futbolda mevki tanımı ortadan kalkmış, herkes defans, herkes orta saha, herkes hücumcu olmuş durumda…
Kanat oyuncusu göbek, göbekteki oyuncu forvet, forvetteki oyuncu kanat olabilmeli mesela… Rakibi sürekli hareketli olarak koşturmalı ve stabil savunma yapmaktan uzaklaştırmalısınız…
Biz ise halen daha yıldız alalım, 2 kişi savunma yapsın 3 kişi hücum yapsın mantığındayız…
DÖVİZ FUTBOLU ETKİLER Mİ?
Daha önceki yazılarımda da yazmıştım… Biz futbolda transfere Euro ile harcayıp, seyirciden TL kazanıyoruz bu da x10 kat (şimdi Euro 15 oldu, x15 kat yani) daha fazla emek harcamamızı gerektiriyor…
Oysa futbolda para birimi tektir. Euro’dur… Yani Euro harcamanız normal ama kazancınızın da Euro olması lazım… O da oyuncu satarak mümkün…
İngilizler ise büyük devlet olmanın da verdiği güç ile futboldaki para birimini Sterlin ya da Pound olarak kullanıyor mesela… Transfer yaparken de , oyuncuya maaş verirken de, oyuncu satarken de tek para birimi kullanılıyor…
Bu bile başlı başına örnek almamız gereken bir durum…
Yukarıda bahsettiğim tarzda oyuncuları, özellikle de yabancı oyuncuları hem de genç yaşta transfer ederseniz; hem seyir zevki yüksek takımları oluşturup seyirciyi statlara çekersiniz, boş tribünlere oynanmaz futbol; hem de bu oyuncuları 1-2 sene içinde yüksek kâr ile satıp Euro olarak gelir elde edebilir ve kulüpleri borç batağından kurtarabilirsiniz…
Alın size sihir, alın size sihirli değnek…
Sadece biraz, her gün TV’den izlediğiniz Avrupa futbolunu analiz etmeniz gerekir…
Scouting ekipleri kurup da, 30 yaş üstü futbolcu transfer ederek olmaz bu işler yani…