Disleksili çocukların mücadelesini çocuk gözünden aktaran, baba-oğul ilişkisi üzerinden anlatan Cevat Yörür’ün “Hayat Ülkesi” kitabı raflarda.
Disleksinin semptomlarına değil, psikolojik boyutuna odaklanan ve bu hikâyeyi bir baba-oğul ilişkisi üzerinden anlatan Cevat Yörür’ün “Hayat Ülkesi” kitabı Mart ayında okuyucularla buluştu.
Cevat Yörür, disleksili çocukların; okulda, evde, arkadaşları arasında veya mahallede karşılaştıkları zorlukların bir zaman sonra onları nasıl yalnızlaştırıp hayata küstürdüğünü çocuk gözünden kaleme döküyor. Disleksi üzerine yazılmış teknik detay ve terimlerle dolu kitapların aksine, bu tanıyı almış çocukların semptomlarını değil, yaralarını gün yüzüne çıkarmayı önceleyen Yörür, kimi zaman zorbalığa varan baskılara ve bunun sonuçlarına odaklanmayı amaçlıyor.
“ZORBALIĞA KARŞI BİR HİKÂYE”
Kitabının giriş bölümünde, “Birazdan okuyacaklarınızın tek amacını bilerek çıkıyorum yola. Olur ki zorbalığa meyil etmiş biri okursa hikâyemi, belki vazgeçer bu meyilinden” cümleleriyle okurlarını karşılayan Cevat Yörür, kalemine güç verenin kendi oğlu olduğunu ise şöyle ifade ediyor:
“Oğlumun okulda yaşadığı sorunlar nedeniyle gittiğimiz hastanede ilk defa duydum disleksiyi. Sonra fark ettim ki bilinçaltıma attığım birçok anıyı gün yüzüne çıkardı bu kelime. Daha yakından tanımak için eğitim kurumlarında, sosyal medya kanallarında ve kitaplarda, tıpkı geçmişimden birini arar gibi aradım onu. Taraflara göre, semptomlar ve semptomların hayata yansıyan sonuçlarıydı disleksi.”
“POTANSİYELLERİ AÇIĞA ÇIKARILAMIYOR”
Disleksiden bahsedilirken daha çok bir hastalık gibi ele alınıp semptomlara yoğunlaşıldığını söyleyen ancak asıl ihtiyacın çocukların neler hissettiğini anlamak olduğuna inandığını belirten Yörür, “Eğer bir çocuk b harfiyle d harfini sürekli karıştırıyorsa, okurken ve yazarken zorlanıyor, kelimelere olmadık ekler takarak ya da eklerini atarak okuyup yazıyorsa, ayakkabısını bağlamakta, düğmesini iliklemekte güçlük çekiyor, sağ ve solu karıştırıyorsa; bu çocukta disleksi var ve normal çocuklar gibi eğitilemez deniyor. Dışarıdan bakıldığında ise fiziksel ve mental sorunları olmadığından, toplumun çok basit bulduğu kimi eylemlerde zorlandıklarında akranlar, ebeveynler ve öğretmenler tarafından zorbalığa varan baskılar yaşayabiliyorlar.
Oysa bu çocuklar farklı ve anlaşılmaya ihtiyaçları var. Zekâlarında sıkıntı yok, hatta birçoğu üstün zekâlı ve ne yazık ki potansiyelleri açığa çıkarılamıyor. Ben de istedim ki disleksili bir çocuk ne gibi zorluklar yaşıyor, insanlar görsün. Onları anlayan birileriyle karşılaştıklarında nasıl da hayata tutunabildiklerini anlatmak istedim. Hikayeleştirilerek anlatılan her konuda olduğu gibi burada da insanların empati kurarak konuyu daha iyi anlayacağını umuyorum” şeklinde konuştu.