Deprem sırasında alınan pozisyonun yaşam için önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Dinçer Yıldızdaş, Enkazda uygun bir boşlukta nefes alabilmeleri, yaşama şanslarını artırdı dedi.
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Çocuk Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Dinçer Yıldızdaş, olası depremde enkaz altında kalan çocukların, uygun boşluk bulup nefes alabildikleri ve ciddi yaralanmaları olmaması halinde yaşamda kalma ihtimallerinin yüksek olduğunu söyledi.
İzmir’in Seferihisar ilçesinde geçen hafta meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki depremde, 16 yaşındaki İnci Okan 17 saat, 14 yaşındaki İdil Şirin 58 saat, 3 yaşındaki Elif Perinçek 65 saat, 3 yaşındaki Ayda Gezgin de 91 saat sonra enkaz altından sağ çıkarıldı.
Art arda gelen sevindirici haberleri duydukça mutlu olduklarını söyleyen Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Çocuk Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Dinçer Yıldızdaş, çocukların uygun bir boşluk bulup nefes alabilmeleri ile kafa, omurilik, karın, göğüs gibi yaralanmaları bulunmaması halinde enkaz altından kurtulabileceğini belirtti.
HAYATTA TUTAN YIKINTILAR ARASINDAKİ UYGUN BOŞLUKLAR
Deprem sırasında alınan pozisyonun yaşam için önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Dinçer Yıldızdaş, “Deprem sonrası ne kadar hayatta kalınabileceği, depremin ilk anında neler olduğuna bağlı. Yıkıntılar arasında bir boşluk varsa ve bu boşlukta hava alabiliyorsa, nefes alabiliyorsa, çok ciddi bir yaralanması yoksa ve su içme şansı varsa, bu çok şanslı bir felaketzededir.
Depremzede ilk anlarda uygun yere yerleşmemişse kafa, omurilik, karın, göğüs gibi yaralanmalar nedeniyle dakikalar ve saatler içerisinde kaybediliyorlar. Ancak ideal bir boşlukta kendini saklayabilmişse; buradaki en önemli şeylerden biri yaşayabilmesi için oksijen alması, havanın mutlak olması gerekiyor. Eğer dar bir boşlukta yaşıyorsa, zaman içerisinde burada ısı ve karbondioksit artışı ile beraber maalesef nefes darlığı ve solunum problemleri ile kaybedilebiliyor” diye konuştu.
STRES OKSİJENİ AZALTIR
Açlığa uzun süre dayanılabildiğini ancak susuzluğun büyük bir problem oluşturabileceğine vurgu yapan Prof. Dr. Yıldızdaş, şöyle konuştu:
“İnsanların susuzluğa ne kadar dayanabildiği çok net değil. Üç gün ile yedi gün arasında değişiyor. Yaz aylarındaki çok sıcak dönemlerde susuzluk problemi çok daha belirgin olabiliyor. Çocukların susuzluğa dayanıklılığı erişkinlere göre daha azdır. Bununla beraber yıkıntının arasındaki panik ya da stres gibi durumların olmamasına mutlak dikkat edilmesi gerekiyor. Çünkü bu stres faktörleri özellikle hem oksijen tüketimine hem metabolizmaya hem enerji tüketimini artırabiliyor. Bu da bir takım depoların boşalmasına neden olabiliyor. O nedenle mümkün olduğu kadar sakin olmak gerekiyor. Hatta aktif dinlenmeler, aktif uyku olması gerekiyor.”
EN KORKULAN DURUM, EZİLME SENDROMU
En korkulan durumun ezilme sendromu olduğunu belirten Yıldızdaş, “Deprem sırasında olabildiği gibi bazen de depremden kurtulup, vefat edebiliyorlar. Genellikle bizim en korkulu rüyamız crush sendromu dediğimiz ezilme sendromudur. Özellikle crush sendromunda kaslarda ciddi bir hasarlanma meydana geliyor.
Bu hasarlanma sonrası bir kas yıkımı ve bir takım toksik ürünler ortaya çıkıyor. Bu ürünlerde kana karışıyor ve miyoglobin böbreklerde çöküp, akut böbrek hasarlanmalarına neden olabiliyor. Onun için depremzede çıktığı zaman hemen damar yolunu açıp sıvı vermek hedefleniyor ki, buradaki kas yıkımı sonucu mevcut oluşan toksikler mümkün olduğu kadar uzaklaştırılabilsin” dedi.