“Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” Değerini bilemediğimiz inci taneleri: Kadınlar.
Böyle bir günün olması milletçe ve dünyaca en büyük utanç kaynağımız. “Farkındalık” diğer adıyla “hatırlama”. Uzun vadeli bir bilinçlenme değil sadece resmi törenlerde gösterilen anlık merasim konuşmaları.
Ya bugünün sonrası, bugün henüz bitmemişken hangi kadının can garantisi var. Ne kadar acı ve esef dolu bir söylem. Erkek hegemonyasının kadınlar üzerindeki baskıcı bir o kadar da vahşet dolu tutumu yüzünden kadınlar sadece evde dikiş nakışla uğraşan, yemek yapan, çocuklarla ilgilenen bir figür olarak görülmekte. Ekonomik özgürlüğe sahip olmadığı için kendini daha da baskı altında hisseden, erkeğin verdiği kararlarla hareket edip düşüncelerini ve hayat tarzını erkeğe göre belirlemeye zorlanan; kadın, kardeş, anne ve çocuk.
Kadın annedir, hiçbir erkekte olmadığı kadar şefkate sahip. Kadın kardeştir, hiç farkında olmasan da arkanı toplayan ve sana senden daha çok değer veren. Kadın çalışkandır, üretkendir ve vefalıdır. Doğurganlık özelliği olduğu için erkek tarafından ikinci planda tutulamaz veya erkek fizyolojik olarak kendini üstün göremez. Kadının önde olduğu bir toplum, refaha ermiş konumdadır. Kadınların özlük hakları umursanmayan hatta daha da ilkel bir düşünceyle; toplumdan alıkoyulan, insanlarla her türlü iletişim için aralarına perde inilen toplum ise, en yobaz ve geri kalmış durumdadır.
Bir çocuk vefayla büyüyorsa bu kadın sayesindedir, erkek adam oluyorsa kadının tükenmez yüceliği sayesindedir. Kadın olmak doğduğun andan itibaren mücadele içinde olma anlamına geliyor bu toplumda. Kendini ifade etmek için, birey olabilmek için, hislerini sergilemek için, yaşamak uğruna bir hakkı olması için…
Biz, kadın sayesinde var olduk ve onun sayesinde yaşıyoruz, ayaklarının altı öpülesi anneler. Cennetin bile ayaklarının altında olduğu anneler var oluşları neticesinde kutsanmışlar, en büyük talihsizlikleri ise erkek familyası, daha doğrusu kendini erkek sanan ve kadın üzerinde her türlü hakka sahip olduğunu düşünen zavallı ırk. Toplumu ancak kadınlar kurtaracak.
Bizi; içinde bulunduğumuz karanlıktan aydınlığa sadece kadınlar taşıyabilecek. Dünyanın var oluşundan beri(Victoria dönemi hariç) süre gelen erkek egemenliği doyumsuz bir hırsa sahip bu yüzdendir ki refah ortamı onların egemenliği altında asla olmayacak. Kadının önde olduğu bir tarzda ise eşitlik, adalet ve huzurdan söz edilebilir.
Çünkü kadın aç gözlü ve hırsın kökleriyle sarılmamış. O en güzel bestelerle dizilmiş en narin şarkı, en erişilmez kelimelerden bir araya gelmiş şiir ve kurgulanmış romanların aksine en doğal ansiklopedi. Kadına şiddet söz konusu olabiliyorsa bu erkekliğin en dip, en çekilmez noktasıdır. İnsanın, inci gibi dizilen sözcüklerle çözemeyeceği hiçbir düğüm yoktur. Demek oluyor ki erkek; kendini kelimelerle ifade etmeden yoksun.
İşinde başarısız oldu diye bu kötü giden gidişatın hırsını bir kadın üzerinden çıkarmaya çalışan bir erkekte, insanca düşünceye dair hiçbir iz bulunamaz. Toplum ve ailesi için hatta kendisi için etik bir karakterden nasibini alamamış demektir. Başka hiçbir canlı eşine, sevdiğine veya kendi kanına şiddet uygulamaz. Bu sadece insan görünümlü, canavarlaşan erkeğe mahsus. Şiddetin her türlüsü kabul edilemez ne sözlü ne psikolojik ne de kaba kuvvet. İnsan olan erkek daima kadına kol kanat gerer, yapması gereken tek şey ancak ona layık olmaya çalışmak olmalıdır.