Concorde sendromu diye bir şey duydunuz mu? Buna çoğu kişi hayır yanıtını verecektir peki şöyle desem, değmediğini bildiğiniz halde emek vermeye devam ettiğiniz oldu mu hiç?
İşte bu tanımlamayla hepimize tanıdık gelen bir kavramdan söz etmek istiyorum size. Concorde sendromu ya da diğer bir ifadeyle concorde yanılgısı.
Davranış ekonomisinde “batık maliyet teorisi” olarak da bilinen bu kavram, concorde sendromu veya daha doğru tanımla concorde yanılgısı (bana kalırsa yanılgı ifadesi durumu çok daha iyi özetler nitelikte zira bu tam da bir yanılgı durumudur.) Kaybeden olmamak için daha çok kaybetmeyi tercih etmek gibi mantıktan uzak bir durumu ifade ediyor.
Aslında bu sendromun tanımlanması ve literatüre girişi epey bir eskilere dayanıyor.
1956’da II. Dünya Savaşı’nın ardından İngiltere ve Fransa ortak bir yapımla “süpersonik” uçaklar yapmak üzere yola çıktılar.
“Concorde” adını verdikleri bu uçaklar tahmin ettikleri kadar başarılı olmadı ve muadillerinden katbekat daha maliyetli oldukları halde beklentileri karşılamakta yetersiz kaldılar.
Fakat iki ülke tüm ısrarlara rağmen bu uçakları üretmeye devam ettiler üstelik kendileri de kazanmak için yola çıktıkları halde kayıplarını artırdıklarının farkındalardı ancak yine de ısrarla uçakların üretimine devam ediyorlardı çünkü büyük emekler vermişlerdi ve bunun heba olmasına müsaade edemezlerdi.
Yıllar sonra Alex Kacelnik, “Concorde yanılımı” adıyla bir teori ortaya atarak bu durumu tanımladı ve bununla birlikte birçok benzer durumun da aynı zamanda teşhisi konmuş oldu.
Günümüzde de pek çok kişi gerek iş hayatında gerekse ikili ilişkilerde bu yanılgıyı yaşamasına rağmen tanımlamakta güçlük çekiyor.
Etrafınızdakilerden şu tarz ifadeleri sıkça uymuşsunuzdur “aslında çoktan bitirmem gerekiyordu da onca yılımı verdim kolay mı?” Ya da “yaptığım yatırımın giderek değer kaybına uğradığını biliyordum ama zararla bitirmek istemediğim için devam ettim” ve daha buna benzer daha birçok örnek.
Peki bu durumda kendi elimizle yarattığımız sahte vazgeçilmezlerle nasıl başa çıkabiliriz, bu yanılgıdan nasıl kurtulabiliriz?
Bizler bunun yanıtını psikoloji biliminden mi bekleyeceğiz yoksa kendimiz de bu anlamda öz bilincimizi artırmalı ve bir şeylere veya birilerine karşı duyduğunuz ısrarlı tavırlarımızı gözden geçirerek bir şeyleri değiştirebilir miyiz? Belki de işe kendimize şu soruları sorarak başlamamız gerek.
Ona gerçekten ihtiyacım var mı, benim için gerekli ve yararlı mı?
Yoksa sadece başladığım için mi sürdürüyorum?
Hiç emek vermeseydim, sıfır noktasına dönebilseydik yine de devam eder miydim?
Belki de en azından bu ve buna bezer sorular ile kendi yanılgımızın perdelerini aralayabilir, bizi adeta bağımlı hale getiren bu yanılgılarımızdan kurtulmak için bir adım atabiliriz ne dersiniz?