Hiçbir sebep henüz doğmuş bir bebeğin dışarıda, bir sokak ortasında bırakılmasını haklı kılamaz. Çocukların günahı…
Kıymetli okurlarım bu hafta alışılagelen tarihsel akış düzenimizi birazcık değiştirip farklı bir konudan bahsetmek istiyorum. Çünkü izlediğim birkaç dakikalık haberin etkisi yüreğimin derinliklerinde büyük bir acıya dönüştü ve bu durumu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Annelik, yaratılışta kadına verilen en büyük ve en kutsal unvandır. İslâm, kadına her daim en üst perdeden değer vermiş ve deyim yerindeyse el üstünde tutmuştur. Lakin annelik bambaşka bir meseledir. Cenneti annenin ayakları altına seren yüce dinimiz, kadın ile anneyi bu noktada ayırır. Bugün de görüldüğü üzere bu fark gerçekten çok önemli bir farktır. Tüm kadınlar saygıyı, sevgiyi hak eder. Tüm kadınlar değerlidir ve pozitif ayrımcılığa tabidirler. İnsanın yarısı olan kadına el kaldıran, canına kıyan her kişi insanlığının diğer yarısını da kaybetmiş, geriye bir şey kalmamış demektir.
Annelik ise bir insana verilebilecek en büyük, yüce unvandır. Öyle ki, Kıyamet suallerinde bile sorumluluk olarak ilk sıralarda anne ve babaya dair sualler gelir. Ancak, her kadın anneliği hak eder mi? Bu soru genel olarak evet ile cevaplandırılır. Gönül ister ki, istisnasız evet denilsin lakin geçtiğimiz dönemlerde annelerin çocuklarına yaptığı veya yaptırdığı dehşetengiz olaylar henüz unutulmuş değilken bugünlerde yine benzeri bir olaya şahit olmam beni gerçekten çok derinden sarstı.
Nerede olduğu, nasıl olduğu, arka planında neler olduğuyla ilgilenmiyorum. Çünkü hiçbir sebep henüz doğmuş bir bebeğin dışarıda, bir sokak ortasında bırakılmasını haklı kılamaz. Bir anne, zorda olabilir, sorunlu olabilir, imkânları bebek bakmaya mümkün olmayabilir. Her birini mazur görebiliriz. Lakin bir annenin bebeğini sokak ortasına bırakmasını mazur göremeyiz. Çünkü çocuklar temiz, saf ve en masum olandır. Her şeyi kirlettik, her şeyi değiştirdik bari çocuklar temiz kalsın. Bari onlar masum kalsın. Yoksa bu dünyayı ayakta tutan dualar neye yarar, güneşin ısıtması, yağmurun bereketi, karın sıcak örtüsü, kuşların cıvıltısı neye yarar.
Sessiz hıçkırıklarını kimselerin duymadığı ama Allah indinde Arş’ı inleten o ağlayışların günahını nasıl ödeyeceğiz? O büyük yükü nasıl taşıyacağız? Annesinin kucağında olması gereken o bebeğin, kundağına sarılı halde soğuk sokakta ne işi olabilir? Bu sorunun cevabını maalesef ben veremiyorum. İnanıyorum ki, haberi izleyen her anne babanın yüreği sızlamıştır. İğne batınca onun kadar acı hissettiğimiz çocuklarımızı her kötülükten sakınmıyor muyuz? Nasıl oluyor da bir anne, can parçası bebeğini orada kimsesiz hatta insafsızlığın insafına bırakabiliyor aklım almıyor. Şükür ki, aklıselim bir vatandaşımız görüp gerekeni yaptı, Allah razı olsun. Ya yapmasaydı?
Konu çocuklar olunca ilk olarak; son çeyrek asırda özellikle İslâm ülkelerinde yaşanan katliam ve savaşlarda hayatını kaybeden masum çocuklar aklıma düşüyor. Hani hepimizin dimağında taze olan, “Anne cennette yemek var mı? Varsa ölelim.” Diyecek kadar acımasızlığın içine bırakılan, “Sizi Allah’a şikâyet edeceğim!” diyecek kadar vahşetin içine bırakılan, ölen annesinin siluetini yere çizip orada uyuyarak anneye özlemini belirten çaresiz çocuklar vardı ya, işte onları hatırlıyorum.
Ne zaman kızım yüzüme gülse onları hatırlıyorum, onunla birlikte gülmek bazen zor geliyor. Bazen ona sarıldığımda kanlı yüzüyle kameralara “Sizi Allah’a şikâyet edeceğim!” diyen o kızın feryatları geliyor. Herkes kadar sorumluyum, herkes kadar suçluyum. Lakin nereye kadar? Bebek katili, ismi takılanları bile korumaya kalkanların olduğu şu ülkede ben ve benim gibi düşünenler ne kadar sorumlu? Bu vebalı nasıl temizleyeceğiz bilen var mı?
Kıymetli okurlarım. Muhtemeldir ki kiminiz yazdığım metin yüzünden bana kızacak, kimileri linç etmeye kalkacak ancak benim arzum durup şapkamızı önümüze koyarak düşünmemizi istemekten başka bir şey değildir. Sizlerden ricam, eleştirmeden önce lütfen kendinizi hesaba çekelim. Çünkü benimle birlikte herkes bu günahın ortağıdır.
Sevgili okurlarım, sözlerimi o haberi izledikten sonra kaleme aldığım birkaç mısralık naçizane satırla bitirmek istiyor ve sizlere esenlikler diliyorum.
“Bir bebek ağlıyor!
Arş’ı inleten minicik hıçkırıklar ne korkunç.
Bir bebek ağlıyor, insanlığın günahı ve kimsenin duymadığı.
Bu yük fazla dünyaya, bu yük çekilmez bir ıstırap…
Bir bebek ağlıyor sokak ortasında kimsesiz.”