Bazı kitapları okumak cesaret ister. Cesaretiniz varsa Oğuz Atay’ın yaşamın içinde ne yapacağını bilmez bir halde koşuşturan, çaresiz, kimliksiz olan aydın insanın kısır döngüsünü, mutlaka okuyun.
Her şey; Selim Işık’ın intihar ettiğini öğrenen Turgut Özben’in, ihmal ettiğini düşündüğü arkadaşının geçmişinin izini sürmeye karar vermesiyle başlıyor. Ve Turgut’un, Selim’in tanıdığı insanlar aracılığıyla onu yeniden tanımaya başlamasıyla ivme kazanıyor. Selim; hayatına giren her insana farklı bir yönünü göstermiş ve Turgut bu insanlarla konuştukça okuyucu da Selim’in daha farklı yönlerini tanımaya başlıyordu.
Kim bu Selim, Turgut diyor gibisiniz… Bir kış günü Ankara Yüksel Caddesi’nde dolaşırken rastladım onlara ben de… Seyyar kitap satıcıları vardı o zaman… İşte seyyar bir tezgahtan aldığım bir kitap Kıpkırmızı kapağıyla bana göz kırpıyordu.
Şöyle diyordu Selim: “Onları öfkeme layık bulmuyorum. Öfkem bana ait bir şey. Yakın hissetmediğim birine nasıl gösteririm onu. Onlara da size davrandığım gibi davranmış olurum. Asıl o zaman kötülük etmiş olurum size”
Gel de altını çizme bu cümlenin… Aslında bende öyleyim derken buluyorsunuz kendinizi. Okudukça soğuyordum hayattan ve anlıyordum Selim’i. Neden kendisini hayattan soyutladığını, neden intiharı seçtiğini… Aslında her insan hayatında bir kez de olsa düşünmüştü bu olasılığı. Kendi eliyle hayatına son verme düşüncesine belki de herkes saplanmıştı bir kere. İşte Selim bunu yapmıştı ve nedeni; ne yaparsa yapsın hayata tutunamamasıydı.
Evet Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ından bahsediyorum… Atay kitabında küçük burjuvazi dünyasını zekice, inceden inceye alaya almış, yazdıklarıyla başkaldırmıştır hayata.
Yazar, “tutunanların” anlayamayacağı bir romanla saldırısını gerçekleşmiştir.
Çok ince bir çizgi bu aradaki, o sımsıkı bağlandığımız umut bir anda aslında en baştan “umut” olmadığını açıklarsa, güneş ne bir daha eskisi gibi doğar, ne çay demini tutar, ne gözleriniz eskisi gibi bakar başka gözlere, ne de…
Her bölüm ayrı bir şekilde ateş ediyordu zihnime, aynaya bakar gibi Tutunamayanları okumak. Bendim o sanki, Turgut, Selim’e ait olan mektupları okudukça ‘Selim’ ben oluyordum sanki. Elime bir kağıt bir de kalem alıp ben olsam ne yazardım acaba diye düşünürken buluyordum kendimi.
“ Selim, insanın yaratıcı hayal gücünü öldürüyordu. Kambur duruşu, dağınık saçları ve ütüsüz elbisesiyle, insanı can sıkıntısı ve ümitsizliğe sürüklüyordu. İnsan ona bakınca, gerçi bir süre kendinden memnun oluyordu; fakat sonunda canı sıkılıyordu” diyordu Atay.
“Tutunamayanlar ”ın iç içe geçmiş iki öyküsü, iki ayrı baş karakteri vardı. Turgut Özben, arkadaşı Selim Işık’ın intihar nedenini araştırırken kendi ruhsal serüvenini yaşıyordu. Turgut artık “Tutunamayanlar”a yani kendi kitabını oluşturmaya doğru ilerliyordu.
Romanının ilerleyen bölümlerinde Turgut’un ikinci beni olan Olric’le tanışıyoruz. Olric Turgut’u kitabını yazması konusunda cesaretlendiriyordu. Serüven, Turgut’un ne yapması gerektiğini çözdüğünde son buluyordu ya da belki de devam ediyordu. Okura bırakıyordu Atay cevabı.
“Vücudun, yalandan bu kadar temizlenmesi, ilerde başka karışıklıklara yol açabilirdi”diyen Selim, dışa itiyordu kendisini, çemberin dışına ve okuru da kitabın içine çekiyordu. Ölmeye hem çok yakın hem de çok uzak olan o ince çizgide buluyordum kendimi bir okur olarak… Sorgulatıyordu ve yüzleştiriyordu. Tutunmaya çalışırken hayata ne kadar da manasız bir çaba içinde olduğumu hatırlatıyordu. Bir yandan da yaptığının yanlış olduğunu kavratıyordu.
Tutunamayanlar kitabını okuduktan sonra arkasına yaslanıp düşünüyor insan.
Bu kitap, insana kendisiyle bir hesaplaşma yapma olanağı tanıyor. Her gün yürüdüğümüz sokakta, uyuduğumuz yatakta, konuştuğumuz, kahkahalarla coştuğumuz insanlarla aramızdaki ilişkileri sorgulamaya itiyor bizi.
Hayata tutunabilmenin ne kadar kolay ve ne kadar zor olduğu arasındaki o ince çizgide mıhlıyor roman okuru.
Bazı kitapları okumak cesaret ister.
Cesaretiniz varsa Oğuz Atay’ın yaşamın içinde ne yapacağını bilmez bir halde koşuşturan, çaresiz, kimliksiz olan aydın insanın kısır döngüsünü, bilinç akışı tekniği ile öyküleyerek, algı, gerçek ve duygu arasında sürekli gelgitler kuran bu romanını mutlaka okuyun.
En ciddi anların zihindeki komik karşılıklarını yakalamada olağanüstü başarılı olan Atay’ın kitabının içinde kendi cümlelerinizin altını çizin.
Tek yapmanız gereken biraz cesaret…
Not: Kalın ve bold yazılar Atay’ın Tutunamayanlar kitabından alıntıdır.