Batı medeniyeti yüzyıllardır Doğu işgalini devam ettiriyor. Ortadoğu ve Orta Asya’da hayvani tavır ve tutum sergiliyor.
İnsanlığını kaybeden Batı, Doğu‘ya hakim olmak için demokrasi bahanesini kullanıyor.
Doğu ise içine düşürüldüğü kaostan kurtulmak için namus ve haysiyet mücadelesi veriyor.
15. yüzyıla kadar dayanan Batı’nın Doğu politikası, bugünde ABD’nin öncülüğünde Afganistan’da sürdürülüyor.
Doğu, Batı çatışmasının sonucu ise nereye varacak bilmiyoruz.
Üstat Cemil Meriç‘in ışığında, Doğu-Batı meselesine birlikte kısa bir değinelim.
Doğu Batı Medeniyeti kavramlarının ilk oluşum tarihi 15.yüzyıla dayanmaktadır.
İstanbul’un fethinden sonra Batı’da başlayan bilimsel hareketlilik yeni arayışlara neden oldu.
Batı bu süreçten itibaren kendi öz benliğinden sıyrılmaya başladı.
Yeni bir kimlik arayışı içerisine girdi. Dinden uzak bilim temelli bir medeniyet zihniyetinin yolunu seçti.
Kendisine Batı medeniyeti tasavvurunu kabul ettiren ideoloji; bilimsel, teknolojik, siyasal, sosyal ve ekonomik mücadelelerini kendi arzuladığı bir temel üzerine oturttu.
Rönesans, Reform ve Coğrafi keşiflerin estirdiği yeni rüzgarlardan hız alan Batı, kendisi dışındaki toplumları araştırma yolunu seçmiştir.
Hangi toplumu gözüne kestirdiyse onun iç işlerinde rol kapmaya başladı. Dış toplum olarak adlandırdığı toplumlar üzerinde etkili olan Batı, dünya siyaseti ve ekonomisinde belirleyici bir konuma ulaşmıştır. Böylece sınırlarını aşan Batı, kendi ideolojisini; Afrika’ya, Atlantik’e ve Asya’ya benimsetme yolunu hedef olarak kabul etmiştir. Bu hedef için kendisine karşılık verecek bir sistem oluşturma yoluna gitmiştir. Bunun neticesinde de Doğu Medeniyeti ortaya çıkmıştır.
Doğu aslında Batı karşısında oluşturulmuş yapay bir terim ve cephedir. Kısacası Suni bir icattır. Bu sistem ile Doğu’da buhran yaşanırken, Batı kendi zihniyetini bu buhranda pekiştirme çabalamıştır.
Mchiavelli, locke ve J.J Rousseau Batı’ya ilham olan düşünür ve idealistlerdir.
Zihinsel değişim yaşayan Batı medeniyetleri; 19.yüzyılda ordu, iktisat ve siyasette maddi bir varlık haline geldi.
Öte yandan Doğu ise yaşanan durumlara karşı halen daha durağan bir tavır sergiliyordu.
Batı Medeniyeti’nde bireyden devlete doğru modernleşme ve gelişme yaşanırken, Doğu’da tam tersi bir yönelim vardı. Doğu toplumlarında gelişim ve değişimler devlet eliyle yapılıyordu.
Böylece endi toprağı ve kültürü ile barışık olan Doğu, bir buhranın içerisine sürükleniyordu.
Bunun en güzel örnek Osmanlı ve Japonya devletleridir.
İlk olarak Osmanlı devlet yapısıyla başlayan batı hegemonyası daha sonra toplumsal yapıyı etkileyerek Osmanlı kimliğini reddeden yeni bir yapılanmaya yerini bırakmıştır.
Japonya’da hızla modernleşerek Batı’daki endüstri toplumlarının özelliklerine bürünmüştür.
Hindistan ve İran, Çin gibi Asya coğrafyalarıysa aralarındaki modernleşmedeki boşluk ve gecikmelere rağmen Batı ideolojisini bünyesinde taşıyan, birbirini izleyen yapılar olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
Yalnız bu minvalde Doğu ülkeleri birbirlerini etkileme konusunda aynı etkiyi göstermemişlerdir.
İstanbul, Kahire, Bağdat, Şam, Buhara, Semerkant gibi merkezler birbirinden habersiz hale geldiği dönemler yaşanmaya başlamıştır. 20.yüzyıldan sonra da bu Müslüman kimliği taşıyan ülkeler kafa karışıklığı yaşamaya başladı. Bu kafa karışıklığını ise yine Batı medeniyeti empoze etmiştir. Batı’nın bu karmaşıklık içerisinde amaçladığı ise egemenlik kurmaktır. Batı egemenliğine gire Doğu milletleri, gelişme ve ilerleme duygularını kaybetmişlerdir. Bu çırpınışlar içerisinde Batı büyük bir hamle daha yaparak, Doğu’ya ilerleme ve gelişmenin tıpkı kendileri gibi olmaktan geçtiğini kabul ettirmiştir.
Doğu’nun Batı Medeniyeti’nden üstün olduğunu savunan Düşünür ve Mütefekkir Cemil Meriç, Doğu’daki medeniyetlerden yardım istemektedir. Cemil Meriç’e göre, Doğu’nun hazinelerinin dünyanın istifadesine açılmalıdır. Tüm kültürlerin Doğu medeniyeti’nden çok şey öğreneceğini savunmaktadır. Batı’lı şarkiyatçılara karşı Garbçılığa ait değerlendirmelerin önünü açmaktadır.
Diğer taraftan Batı’nın zenginleştikçe Doğu’nun fakirleştiğini belirtir. Batı’nın bütün zaferlerini barbarlığına borçlu olduğunu vurgular. Eski Yunan ideolojisinin demokrasisini bir avuç köleye borçlu olduğunu ifade eder. Öte yandan çağdaş dünyanın ilerleme ve gelişmesini sömürgeciliğe borçlu olduğuna dikkat çekmektedir.
Yaygınlaşan sömürgecilikle geçmişten günümüze artık tek bir dünyanın oluştuğunu ve hepimizin Avrupalı olduğuna dikkat çekiyor. Doğu insanının Avrupa’nın diliyle konuştuğuna dikkat çekerken yine onun silahıyla ona karşı savaştığını belirtmektedir. Batı Edebiyatı’nın ise bir sınıf mücadelesi sonrası oluştuğunu ardından istila aracı olarak kullanıldığını eleştirmektedir. Batı ile onun oluşturduğu Doğu arasındaki top yekûn savaşta, Batı’ya karşı direniş ve mücadelenin ilk şartının ‘şuur’ olduğuna dikkat çekmektedir.
Üstat Cemil Meriç, Batı’yı derin bir inceleme ve analiz yoluyla gözlemlemiştir. Bir Batı’lı gözüyle Doğu’dan Batı’yı ele almıştır. Bu derin gözlemleme ve incelemeler neticesinde, Batı’nın noksanlıklarını ve engellerini bir bir açığa vurmaktadır. Batı’nın nabzını tutarken, kendi halkını bilgilendirme ve ayağa kaldırmaya çalıştırmıştır. Büyük bir uyanışın yaşanması için eserleriyle mücadele etmiştir. Batı ideolojisiyle hesaplaşmanın ipuçlarını bir bir ele alarak Doğu insanına göstermektedir. Batı’ya karşı mücadelenin, Batı’nın Doğu’nun haklarını kabul edinceye ve muhatap alıncaya kadar devam etmesi gerektiğini söylemektedir.
Bu mücadelenin haysiyet ve namus mücadelesi olduğunu vurgulamaktadır. Modernleşmenin, Doğu toplumunda ezilmişlik ve yenilmişlik duygusunu oluşturduğunu serdirmektedir. Bunun içinde Doğu halkına Doğu kavramını benmimsetme yolunu seçmiştir. Doğu’nun düşünce, duygu ve zihniyetinin birbirine yakınlaşarak kenetlenmesi gerektiğinin önemine dikkat çekiyor.
Bunu da amaç edinmiştir.
Batı’nın insansızlaştığını da belirten Cemil Meriç, mekanik hayatın dünyayı sevgiden yoksun bıraktığını belirtir. Sevgiden yoksun kalan Batı’nın vasat hayvanilige bile razı olduğunun altını çizer.
Sömürge altındaki her bir ülkenin, kendi gelişim çizgisini ve kaderini o ülke insanlarının elinde yükselmesi gerektiğine inandığının altını çizer. 21 yüzyıla geldiğimizde de Batı aynı hayvaniliğini Orta Doğu ve Orta Asya’da devam ettiriyor. Arap baharıyla başlatılan işgal Doğu’yu bir kere daha kaos ve kargaşaya sürükledi. Bahanesi demokrasi amacı Doğu’yu yok etmek oldu. Batı uyguladığı politikalarla Doğu’yu paramparça etti. Aynı dine mensup olan Doğu toplumu ve devletleri kendi aralarında çatışıyor. Batı tüm rezilliklerini son olarak ABD eliyle Afganistan’da gösterdi. Hep aynı çatışma ve senaryo…