Dil öğrenmeye başlamadan önce ilk anlaşılması gereken husus dil öğrenmek ve dil edinmenin birbirinden farklı kavramlar olduğudur.
Dil öğrenmek tüm süreci kapsayan daha genel bir kavram olarak kullanılırken dil edinme daha çok dinleme ile ilişkilendirilmesi gereken, bunu yaparken kritik yaş etmenini de göz önüne aldığımız bir olgudur denebilir. Dil öğrenme süreci her yeni başlayan için sancılı bir süreç olmak zorunda değildir esasında.
Fakat malesef çeşitli bilimsel araştırmalarda okuduğumuz ve bilfiil gözlemlediğimiz okullarımızda; dili aktif bir şekilde kullandırmak yerine dil hakkında bilgi verilmeye ısrarla devam ediliyor. Konuştuğum neredeyse tüm öğrenciler sabah akşam gramer eğitiminde. Fakat iş bir yabancıyla konuşmaya geldiğinde çoğunluk sus pus oluveriyor.
Bugün dil eğitimindeki temel eksik, öğrencilere sürekli bilgi verilirken bunun nasıl ve nerede kullanılacağı becerisinin verilmemesidir. Yani input (girdi) sürekli geliyor fakat output (ürün) elde edilmiyor ya da bu konuda öğretmenin de öğrencinin de bir beklentisi ya da stratejisi yok. Öğretmene gramer anlatmak kolay geliyor belki. Bunun sebeplerinden birisinin de “Teacher Training” dediğimiz eğitmen eğitimi eksikliği olduğunu düşünüyorum.
1970’li yıllarda kalmış metotlarla yetişen öğretmenler okumayı ve dinlemeyi sürdürmediklerinde yaşanılan çağdan ve onun gerektirdiği donanımlardan da ister istemez uzaklaşıyorlar. Bu da sürekli yakınılan jenerasyon farkını daha da belirgin hale getiriyor. Kaç hocamızın bir yayını var ya da kaçı böyle bir çaba içinde ortada. Öğretmen de çağa uymayan tekniklerle yetiştiriliyorsa ondan en çağdaş teknikleri uygulamasını beklemek ne derece gerçekçi olacaktır ?
Dil öğrenirken her beceriye gerektiği kadar önem vermek çoğu sorunu halledecektir kanımca. İlk etapta dinleme ve okuma ağırlıklı olan ve sizden de konuşmanız beklenen bir programa dahil olmalısınız. Size sadece bir şeyler anlatıp dönüt beklemeyen tüm sistemlerden bir an önce kurtulmalısınız. Dilin iletişimi önceleyen doğasından farklı ve sabit bir yapı olmaya meyilli gramer ise. Değişmeyen dogmalar ve kuralların hakim olduğu bir evrene hoş geldiniz. Bu evrenin sakinleri rahatına pek düşkün. Zorda kalan kalıp diyor ve geçiyor. Sorun öğretilmesinde değil; tabiki gerekli bir olgu gramer ve bilinmesi gereken yapılar aktarılıyor öğrenen kişiye. Sorun doğrudan öğretmeye çalışmakta yalnızca. Gramer doğrudan öğretilemez oysa ki. Dolaylı şekilde yeri geldikçe kullanım sahasında öğrenci görür önce ve soru ondan gelir öğretmene. İhtiyacı olan öğrencidir burada. Ve emin olun öğrenme de tam olarak bu sebepten ötürü gerçekleşir.
Dil öğrenme kelime ezberiyle başlayabilir fakat sadece bu kadarıyla devam edemez. Hedef dili yetkin bir şekilde kullanma yetisi ilk etapta derecelendirilmiş dinleme ve okumalarla gelişir. Bu kelimeler ve günlük hayatta kullanılacak temel yapılar gölgeleme metoduyla “output”a dönüştürülür. En basit anlatımıyla verilen bir metni kendiniz tekrar ederek sesli bir sekilde okumak demek olan “Shadowing” kişiye telaffuz yetkinliği vermesinin yanı sıra beyne bu bilgilerin nasıl kullanıldığını da tanıtır. Bu teknikleri bilen tecrübe sahibi hocaların yanı sıra “Native Speaker” dediğimiz hedef dilin anadil konuşmacıları ile düzenli bir program dahilinde iletişim halinde olmak da çok önemli bu noktada.
Dil ihtiyaçlardan doğan, bize bizi anlatan, nefes alan canlı bir varlık. O kurallardan yardım alır fakat ihtiyaçlar ve mesaj döngüsünden çok da ayrılmaz. Bir turistle karşılaştığınızda onun sorununu çözebildiniz mi ? Veyahut yurtdışında bir restoranda dilediğiniz yemeği garsona doğru şekilde aktarabildiniz mi ya da bir pasaport kontrolündesiniz ve sorulan sorulara net ve anlaşılır yanıtlar verebildiniz mi ? Dil işte böylesi elle tutulur hayatın içinden gelen şeylerle uğraşır. Dilin konusu mesajı aktarmak ve size aktarılanı anlamaktır öncelikle.
Matematik ya da fizik dersi gibi hiç değildir hele ki. Onu kurallara ve belli başlı formüllere hapsettiğinizde onun özgürlüğünü elinden almış oluyorsunuz bir bakıma. O da sizi kısıtlıyor tabi zamanla. Dil yanlış tekniklerle ona zulmeden kişiden öcünü böyle alıyor diyebilirim. Bir de bakmışsınız ki zihninizde oraya ‘-s takısı mı geliyor ‘-ed takısı mı gidiyor soruları derken süreçteki temel espri atlanmış oluyor. Unutulmaması gereken dilin bir anlaşma aracı olduğu. Hepsi bu. Bu amaçla hazırlanan kaliteli internet siteleri ve podcastlerden muhakkak faydalanın.
Önünüze konan ve hiç bir şekilde sevimli bir yanı olmayan o devasa gramer kitaplarını da artık lütfen bir kenara koyun. Sadece şu soruyla başlayın. Ben bu işi nasıl sevebileceğim bir hale getirebilirim? İnanın severseniz akışta kalırsınız. Akıştaki kişi ise yaptığı işten keyif aldığı için asla sıkılmaz. Hatta ona oyun gibi gelir tüm bu öğrenme süreci. Sevgi her işin anahtarı olduğu gibi dil eğitiminin de anahtarıdır. Size bu işi sevdirecek kişileri, teknikleri ve eğlenceli materyalleri bulmak ise size kalıyor. Sevgiyle kalın.