CHP Genel Başkanı Özgür özel haftalık grup toplantısında, “Bu akşam saat 21:00’de ayağa kalkın evlerinizin ışıklarını yakıp kapatın” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, vatandaşları, hayat pahalılığına karşı maaşlarda iyileştirme yapmak yerine yeni zamlarla yükünü artıran iktidara tepki göstermeye davet etti.
Genel Başkan Özgür Özel, “Ey Recep Tayyip Erdoğan, ey Devlet Bahçeli, ey Cumhur İttifakı. Bu emeklilere, bu çalışanlara, bu esnafa ve bu çiftçilere hakkını vereceksin. Zammını yapacaksın. Zam yaparsan geçim olur, zam yapmazsan seçim olur. Şimdi madem ayağa kalktınız, Türkiye’yi ayağa kalkmaya davet ediyoruz. Buradan bütün Türkiye’ye sesleniyoruz. Türkiye, bu akşam saat 9’da ayağa kalk. Evlerinde yanan ışıkları eğer zam istiyorsan emekliye zam istiyorsan, asgari ücrete zam istiyorsan, çaya, buğdaya, Malatya’nın kayısısına, eğer bundan sonra fındığa, darıya, üzüme, narenciyeye fiyat istiyorsan, asgari ücret artsın, emekli maaşı bir asgari ücret olsun diyorsan bu akşam 9’da başlıyoruz. Işıkları yakın, ışıkları kapatın. Uzaydan görünecek. Kendinizi gösterin. Zam isteyenler bizimle birlikte olsun. Ayağa kalkın. Işıkları yakın. Hep birlikte sesimizi duyuracağız. Durmadık, yeni başlıyoruz. Zammı söke söke alacağız. Ya zam olacak geçim olacak ya da hiç yolu yok seçim olacak” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM Grup Toplantısında kamuoyuna seslendi. Özel, “15 gün aradan sonra bugün grup konuşmasında birlikteyiz. Geçen hafta Sivas’taydık. 31 yıllık bir insanlık ayıbının, insanlığa karşı işlenen bir suçun 31’inci yılında ama birinci yılındaki kadar tepkili, birinci yılındaki kadar yüreğinde acıyı hisseden ve birinci yılındaki kadar adalet arayan inancımızla Sivas’ta hep birlikteydik. Buradan Madımak’ta yanan, yakılan, katledilen 33 canımızı ve o günden bugüne 31 yıldır bu acıyı yüreğinin en derinlerinde hisseden, kendi acılarını yaşarken Türkiye’de haksızlığa uğrayan herkese örnek teşkil edecek şekilde dayanışma içinde ve dimdik ayakta duran, yürüyen aileleri, davayı ilk günden itibaren büyük bir sabır ve kararlılıkla takip eden hukukçu dostlarımızı, Türkiye ve dünyanın dört bir tarafındaki canlarımızı ve o canların can dostu tüm insanlarımızı saygı ile selamlıyoruz” dedi. “Öyle acı günlerden geçtik ki Sivas’ta, daha acı yanarken, Madımak katliamında daha ateş soğumamışken yüreğimize bir ateş daha düştü” diyen Özel, şunları kaydetti:
“NİFAK TOHUMU SAÇMAK İSTEDİLER”
“Öyle bir plan vardı ki sanki Sivas’taki canlar ve o canların ölümünden canı yananlar, güya bir başka yerdeki bir acıya duyarsız kalacaklardı. Hatta birilerinin zihin altına misilleme gibi kazınacaktı. Bu sefer Erzincan’ın Başbağlar köyünde, 28’i kurşuna dizilerek, 5’i köyün bütün evleri ataşe verildiği için yanarak, yine 33 kişi öldü. Sivas’ta semaha duranları yaktılar diye orada camiden çıkanları beklediler, kurşuna dizdiler, evleri yaktılar. Bir tek amaç vardı. Türkiye’de bir mezhep çatışmasını tetiklemek, Türkiye’de insanlar arasına nifak tohumları saçmak, kutuplaştırmak, bu kutuplaşmış ülkeyi bir zafiyet içinde bırakarak, kolayca ele geçirmek. Sivas’ta Sivas’ı yakan zihniyet ne kadar kara, ne kadar kötü, alçaksa, Başbağlar’ı kurşuna dizen ve yakanlar da aynı kötülük ve aynı alçaklıktadır. Türkiye’de Aleviler ile Sünniler, Kürtler ile Türkler kardeştir. Onları birbirine düşürmeye çalışan kim varsa da kalleştir. Tüm Kürtleri, tüm Türkleri, Alevi ve Sünnileri birlikte selamlıyoruz. Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın Alevilerin, Sünnilerin kardeşliği. Buradan bir kez daha eşit yurttaşlığa, anayasa önündeki eşitliğe, bir mezhebin bütün ihtiyaçları karşılanıyorken diğerini görmeyen devlet anlayışına dikkati çekiyoruz. Cemevleri ibadethane sayılana kadar ve devlet Alevilik inancını Sünnilik inancından ayırmayana kadar bu mücadelenin takipçisiyiz.”
“GALİBİYETİ HAK ETMİŞTİK”
“Hafta sonu Türkiye ittifakı dediğimiz, yani milli takım gol atınca sevinen herkesi aynı ittifakta görüyoruz. Filenin sultanları kazanınca sevinen herkesi işte o yüreği birlikte çarpan herkes hafta sonu milli takımı izledi. Gerçekten hak etmiştik. Çok yaklaşmıştık. Ama maalesef futbolun cilveleri, kendi içindeki hataları, elbette ki milli takımımıza yapılan haksızlıklar, verilen haksız ceza, futbol yerine tartışmayı başka zeminlere çekenler, bu konuda UEFA’nın yaptığı büyük adaletsizliğin sonucunda, milli takımımız, son dakikaya kadar pes etmemesine rağmen son 15 dakikadaki iki şansızlık sonucunda kupaya veda etmek zorunda kaldı. Bütün takımımız ve Türkiye’nin bütün renklerini birlikte kucaklayan, farklılıkları Türkiye’nin gücü sayan ve milli takımı bir bütün olarak sahiplenen herkesin bu başarısını kutluyorum. Daha büyük başarıları hep beraber elde edeceğimize inanıyorum.”
“EŞİTLİKÇİ POLİTİKALAR ÜRETMEK BİZİM İŞİMİZ”
“Hafta sonu partimizin heyeti ile birlikte Sosyalist Enternasyonal’in Avrupa Komitesinin ilk toplantısına katıldık. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez’in başkanlık yaptığı toplantıda, Avrupa’da aşırı sağın yükselişini, neoliberal politikaların neden olduğu gelir adaletsizliğini, daha pek çok konuyu ele aldık. Hep söylediğim ve tekrarladığım bir konunun altını kalın kalın çizdim. Aşırı sağ ile mücadelenin de neoliberal politikalarla mücadelenin de gelir adaletsizliği, yoksulluk, işsizlikle mücadelenin de reçetesi sol ve sosyal demokratların elindedir. Toplumu göçmenler, göçmen olmayanlar, sağcılar, solcular, o mezhepten olanlar bu mezhepten olanlar diye bölüp, her meseleyi bir başka tarafı yükleyip, oradan nefret üretenler, Avrupa’da güçlenerek, faşizan, 80 yıl önce Avrupa’nın kurtulduğu birtakım ideolojileri, faşizmi hortlatarak, aşırı sağı yükseltmeye çalışıyorlar. Bunun karşısında formül soldadır. Sosyal demokrasidedir.
Herkesi dinine, mezhebine, siyasi düşüncesi, doğduğu yere göre ayırmak değil. Bu kesimlerin tamamının yoksuluna dokunmak, kimsesizlerine sahip çıkmak, güvencesizlerin hakkını korumak, yoksulların karnını doyurmak, barınma sorunun çözmek ve eşitlikçi politikalar üretmek… Bu bizim işimiz. Bizim bildiğimiz bir iş. Avrupa, dünya çok kötü deneyimler yaşadı. Yeniden hortluyor. Hortlamaya çalışıyor. Ama buna verilen bazı cevaplar nerede ortaklaşmamız gerektiğini gösteriyor. 31 Mart’ta biz sizinle kavga etmeyeceğiz, emekliler için kavga edeceğiz, yoksullar için kavga edeceğiz, asgari ücretliler için kavga edeceğiz deyip, elimizin tersi ile kimlik siyasetini ittiren, kötü sözü duymayan, dosttan gelsin, karşıdan gelsin. Her türlü polemikten uzak duran, sadece gerçek sorunları konuşan, CHP’nin 31 Mart’taki başarısı, bugün Sosyalist Enternasyonal’in birinci gündemidir. Birinci cümleler selamlama, ikinci cümleler ‘CHP’nin Türkiye’de kazandığı ilham verici başarı, büyük başarı hepimize yol göstermelidir’ şeklinde olmaktadır. Bununla gurur duyuyorum. Bunu sağlayan sizler ve Türkiye ittifakı ile gurur duyuyorum.”
“KORKULAN OLMADI”
“Pedro Sanchez, İspanya’da sağın peşine takılmadan, doğru sol politikalarla çok az kayıp yaşayarak, Avrupa Parlamentosu seçimlerini atlattı. Sanchez başardı. Geçen hafta İngiltere İşçi Partisi parlamentoda çok büyük çoğunluğu sağlarken, esas formül demokrasiden yana olanların birleşmesiydi. Bu hafta Fransa’da, Le Pen tehlikesi varken, öyle bütün dünyadan farklıyız biz. Çünkü Almanya’da AfD yükselince, Türk çocukları, çocukların anaları rahat yatamıyor, evladı sokaktayken ya da mahallede bir patırtı çıkınca Solingen’i hatırlıyor, herkes korkuyor. Fransa’da aşırı sağ yükseldiğinde Avrupa’da en çok soydaşımızın olduğu üç ülkeden bir tanesi Fransa. O yüzden elbette biz duyarlı olacağız daha fazla.
Fransa’da demokrasi güçleri birleşti. Kimi aday çekti, kimi sandıkta birleşti. Ama korkulan olmadı. İlericiler, solcular Fransa seçimlerinde birinciliği elde ettiler. Fransa’daki Yeni Halkçı Cephe’yi de İngiltere İşçi Partisi’ni de bundan sonra aşırı sağa karşı birlikte hareket etme iradesini gösteren herkesi selamlıyorum. Türkiye’deki formülü bütün Avrupa ve dünyaya bir kez daha anımsatıyorum. Sosyal demokratlar, milliyetçi demokratlar, muhafazakar demokratlar, Kürt demokratlar, Türkiye’nin bütün demokratları, dünyanın bütün demokratları bir araya gelecek, faşizmi eninde sonunda yenecek. Bükreş’teki Sosyalist Enternasyonal Avrupa Komitesi toplantısı deklarasyonunda CHP’nin başarısına atıf vardı. CHP’nin yükselişinin Türkiye’nin demokratikleşme ve Türkiye’nin güçlenmesine katkı sağladığına tespit vardı. Sosyalist Enternasyonal tarafından oy birliği ile kabul edilen bildirgede şu ifade vardı. CHP’nin Avrupa Birliği hedefine ve bu yoldaki yürüyüşüne hepimiz destek veriyoruz. Hepimiz altına imza atıyoruz.
Sosyalist Enternasyonal dünyada 24’ü ülkelerinde iktidar olan ama Avrupa’daki akraba partilerimizle, dünyadaki akraba partilerimizle, dünya siyasetinde çok önemli ağırlıkları olan yapıdır. Sosyalist Enternasyonal’in ki içinde Yunanistan’dan parti de vardır. Bugünlerde ilerici, sol grupla Sosyalist Enternasyonal’in yeniden entegre olması ile birlikte ümit ederiz Almanya, İngiltere ve Avrupa’nın bütün ülkeleri ile birlikte CHP’nin savunduğu Avrupa Birliği hedefine verilecek tam destek Türkiye’nin önündeki yol haritasını belirginleştirecektir. Bir tarafta 45 bin dolar milli gelirin olduğu, demokrasinin olduğu, insan haklarının en üst düzeyde savunulduğu, hukukun üstünlüğünün, kuvvetler ayrılığının tam olduğu bir yer. Bir tarafta 4 bin 500 dolar milli gelir, büyük saraylar, pahalı arabalar, kudretli liderler ve fakir halkların olduğu bir yön. Biz CHP olarak milleti bugünkü halini de arayacak duruma getirecek 4 bin 500 dolarlık yanlış istikametten, Gazi Mustafa Kemal’in gösterdiği 10 kat daha zengin ve mutlu olacağımız bambaşka bir istikamete götüreceğiz.”
“TEK SIFIRI ETİKETLERDEN ATACAĞIZ”
“Buradan bir kez daha söylüyorum. CHP iktidarında yani yapılacak ilk seçimlerden sonra kurulacak hükümette, 10 yıl sonra toplamda yaşanacak olan şudur. AKP’nin yaptığı gibi yapacağız. Biz de sıfır atacağız. Ama onlar gibi enflasyonu yükseltip yükseltip sıfırlar sığmayınca hem paradan, hem maaştan, hem etiketten sıfır atmayacağız. Öyle altı sıfır filan da atmayacağız. Bir tane sıfır atacağız. O bir sıfırı etiketler, fiyatlardan atacağız ama maaşlardan atmayacağız. AKP’nin, MHP’nin kıymetli seçmenlerine söylüyorum.31 Mart’ta doğru yaptınız. Dürüst, çalışkan, şeffaf, israfçı değil hizmeti önceleyen adaylara oy verdiniz. O günden bugüne sizi pişman etmedik, hiçbirinizi pişman etmeyeceğiz. Gelecek seçimlerde CHP’ye, Türkiye ittifakına oy verdiğinizde 10 yıl sonra cebinizdeki paranın 10 kat değerli olduğunu göreceksiniz.
Bugünkü maaşı alıp 4 liraya mazot kullandığınızı düşüneceksiniz. Bugünkü maaşla bir liraya ekmek aldığınızı düşüneceksiniz. Bugünkü maaşla elektrik faturasının 500 lira değil 50 lira geldiğini düşüneceksiniz. Milli gelir artışı bu demektir. Hele hele bunu eşit paylaşmak, gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmak bu demektir. Biz, AKP’ye bunu yapalım diyoruz. Gelin vergide adalet sağlayın diyoruz. Geçici, dolaylı vergileri kaldırın, zenginlerden doğrudan vergi alın diyoruz. Onlar vatandaşı değil yine yandaşı düşünüyorlar. Ama ilk seçimlerden sonra ne kadar kaçabilirler bilmiyorum. Çünkü vatandaş seçim istediğini her gün daha yüksek sesle söylüyor. Yapılacak ilk genel seçimlerde partimiz iktidar olacak. Her geçen gün ekonomi iyiye geçecek. Türkiye zenginleşecek. Herkes rahatlayacak.”
“DENİZ BAYKAL’I DİNLEMEDİLER”
“Şüphesiz, Perşembe günü sizlerin de yakalarında olacak olan, her sene yakamıza taktığımız, Artemis, ölüm çiçeği, hafıza çiçeğini bugünden yakama takmak istedim. Çünkü yarın heyetimizle birlikte Saraybosna’ya gidiyoruz. Bu çiçekte 11 yaprak var. Bu 11 yaprak, 11 Temmuz gününü sembolize ediyor. Yeşil umudu, beyaz masumiyeti temsil ediyor. Katliamdan 3 yıl önce Sırp kuşatmasındaki Bosna’ya ateş altında Mostar’a ilk ziyareti gerçekleştiren kişi Genel Başkanımız Deniz Baykal’dı. Deniz Baykal o gün bütün dünyayı uyardı. Tedbir almazsak, elimizi çabuk tutmazsak, buradaki çığlığı görmezsek, burada büyük bir felaket yaşanıyor, katliama dönüştü, soykırıma gidiyor diyordu, Deniz Bey’i dinlemediler. Aynı şimdi Filistin’e yaptıkları gibi hepsinin bir bahanesi vardı. Görmemek ve duymamak için. Bu konuyu konuşmamak için…
Ama şimdi BM 11 Temmuz’u Srebrenitsa Soykırımını Anma Günü olarak ilan etti. Buradan Aliya İzzetbegoviç’in unutulan katliamlar tekrarlanır sözünü bir kez daha hatırlatıyorum. Biz bundan sonra bundan önce olduğu gibi Sivas, Madımak, Başbağlar, Srebrenitsa’yı unutturmayacağız, Filistin’i yalnız bırakıp bu felaketin sürmesine izin vermeyeceğiz. 11’inde Saraybosna’dayız. Ardından 20 Temmuz’da hep birlikte Kıbrıs’ta olacağız. Önceki dönem genel başkanlarımızla, 1974 harekatında bakan olan, imzası olan Sayın Önder Sav ile, sağlığı el verirse Sayın Erol Çevikçe ile beraber ve yine Ayşe Ayata ile yani dönemin Dışişleri Bakanının kızı, sevgili hocamız Ayşe Ayata ile birlikte Kıbrıs’ta olacağız. Ayşe Hanım barış için tatile çıkmıştı. Barış Harekatının 50’nci yılında Ayşe Hanımla birlikte yurtta barış, adada barış, dünyada barış demek üzere bir kez daha Kıbrıs’a gidiyoruz.”
“174 KIBRIS GAZİSİ İLE BİRLİKTE GİDECEĞİZ”
“Buradan bir kesim gerilim yükseltemeye çalışıyor. Sayın Erdoğan’a uçakta sormuşlar. Çağırdınız, geliyor mu Özgür Bey diye. O da birlikte gitme teklifimizi yaptık, kendi uçakları ile gideceklermiş dedi. Tabi Tayyip Bey kişi kendinden bilir işi, uçaktan 13 tane olunca herkesin uçağı var sanıyor. Sayın Erdoğan Ajet’in, Türk Hava Yollarının ya da Türk şirketlerinin filosundaki bütün uçaklar CHP’nin uçağıdır. Kendi uçağımızla gidiyoruz. İhtiyaç olursa, çok zorda kalınırsa güçlüklerle kiralanır. Ama şu kadarını söylemek isterim. Biz bir yıl önceden beri Kıbrıs’a 1974 Kıbrıs gazisi ile gitmek için çalışma yapıyoruz. 6 aydır yazışıyoruz. En son 174 gazi götürmekte Kıbrıs makamları ile mutabakata vardık. Otel, ulaşım, tören sorunları yüzünden iki gün önce gidiyoruz. Biraz önce söylediğim kıymetli hazirun ile gidiyoruz.
Gittiğimizde Kıbrıs’ın yaşayan, görev yapmış tüm başbakanlarına, cumhurbaşkanlarına gidiyoruz. Mevcut görevdekilere gidiyoruz, kardeş partimiz CTP’ye gidiyoruz. O yüzden buradan efendim Erdoğan çağırdı, Özgür Özel reddetti, onun uçağı, bunun uçağı yok. Biz Kıbrıs’ta protokoldeki yerimizi alırız. Makamlara göstermemiz gereken saygıyı gösteririz. Bir daveti reddetmek değil çok önceden planladığımız şekilde, o davete kendi heyetimizle birlikte iki gün önceden gideceğiz ancak orada resmi törenlerde Türkiye’nin ana muhalefet partisini ve CHP’nin üçüncü Genel Başkanı, sabahın köründe televizyonların karşısına çıkıp da ‘Biz adaya savaşı değil Rumlara da barışı götürmeye gidiyoruz’ diyen, harekatı da hedefine ulaştığında kesip, orayı istila etmeyen ve o günden bugüne de tüm genel başkanları ile 50 yıldır haklı Kıbrıs davasının arkasında duran partinin Genel Başkanı olarak gidiyoruz.”
“KADINLAR KARARLARINI KENDİLERİ VERİR”
“Meclis’te bugünlerde torba yasada kadının soyadıyla ilgili bir düzenleme var. Bunu bekliyorduk. Anayasa Mahkemesi 9 ay süre vermişti. Süre doluyordu. Düzenleme geldi. Geldi deyince herhalde kadın örgütleri önce nihayet dedi. Çünkü Anayasa Mahkemesi demişti ki yahu ikide bir bu kanunu yapıyorsunuz, doğru değil. Kadın kocasının soyadını kullanır, çok istiyorsa kendisininkini de yanında kullanır. Bu eşitlik ilkesine aykırı. Kadın isterse kocasınınkini kullanır, ister kendi soyadını kullanır, ister ikisini bir kullanır. Bunun hangisini kullanacağına da kadın karar verir. Anayasa Mahkemesi böyle demiş. Bunun üzerine AKP iptal edilen kanunu getiriyor. Ancak şöyle getiriyor. Bu iptal gerekçesine göre eski kanun şöyle ya, ‘kadın kocasının soyadını kullanır ancak isterse kendi soyadını da kullanır’daki ancak kelimesini ve fakat olarak değiştiriyorlar. Yani kadın kocasının soyadını kullanır, ve fakat kendisininkini de yanında kullanır. Anayasa Mahkemesi iptal ettiği maddede, itiraz ettiği her şey var.
Suçu olmayan tek kelimenin eş anlamlısını koyuyorlar. Böylelikle kadınların bir Anayasal kazanımını tekrar ellerinden almaya çalışıyorlar. Oysa 2024 yılında, bakın biz 75 yıldır Avrupa Konseyindeyiz. Dön bir bak Avrupa Konseyinde bir tane var mı, kadın kocasının soyadını zorla kullanır diyen. Kendi soyadını kullanacaksa kocasınınkini de yanında kullanır diyen… Hem demokratikleşmeden, iyi yönetimden bahsedeceksiniz. Avrupa’da hiçbir yerde kalmamış bu uygulamayı dünyadaki birkaç ülke ile birlikte sürdürmeye çalışacaksınız. Kadının soyadına karışacaksınız. Devlet olarak sana ne? Kadınlar kararlarını kendileri verirler. Kadının ne yiyeceğine, ne içeceğine, ne giyineceğine, ne zaman nerede dolaşacağına, nerede karışacağına, hangi soyadını kullanacağına sadece kadınlar karar verir.”
“BUNDAN SONRA DEĞİŞMEYECEK DEMİŞTİ”
“Şimdi bu zihniyetin milli eğitim şubesinden biraz bahsedelim. Yusuf Tekin. AKP’nin en çok değiştirdiği iki bakanlıktan biri. Biri Kültür ve Turizm Bakanlığı, biri Milli Eğitim Bakanlığı. Ellerine, yüzlerine bulaştırdıkları, her gelenin öncekini bir kenara attığı, yeni reformlar yaptığı. Mevcut bakanın öncekinden nefret ettiği bir iktidar ile karşı karşıyayız milli eğitim alanında. Şimdi Milli Eğitim Komisyon Başkanı, iki yıl önce ala valayla Öğretmenlik Meslek Kanununu getirdi. En iyisi budur dedi. Bundan sonra değişmeyecek dedi. O günkü yardımcısı şimdiki bakan, Öğretmenlik Meslek Kanununu yeniden getiriyor. Yapılanları bozuyor, eskileri kötülüyor, bakanı her fırsatta gömüyor. Paramparça ediyor. Buradaki de ondan çok hoşlanmıyor ama bir kez daha milli eğitimle ilgili, milli eğitimin olmazsa olmaz öğesi öğretmenlerimizle ilgili olmadık bir değişiklik daha getiriliyor. Bu sefer sadece iş bilmezlik yok. Hatta bu sefer ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar.
2002 yılında Sayın Erdoğan çıkıp rahmetli Ecevit’e 68 bin öğretmen kardeşim var benim atanmamış, bunları niye atamıyorsun, madem atamayacaksın, niye okuttun demişti ya. O rakam şimdi kendi iktidarında 1 milyonu geçti. 1 milyon atanmayan öğretmen var. Diyorlar ki önce algı yaratmaya çalıştılar. Atanamayan öğretmen. Sanki bir kusuru varmış da atanamamış gibi. Ya da kendisi çok istiyormuş da atayamamış gibi. Atanamayan öğretmen dediler. Şimdi Yusuf Tekin denen şahıs eliyle büyük bir suç işleniyor. Hırsızlık, yan kesicilik suçu. 1 milyon öğretmen diploması çalacaklar. 1 milyon öğretmenin diplomasına kapçak yapacaklar.”
“1 MİLYON ÖĞRETMEN, ÖĞRETMEN SIFATINI KAYBEDECEK”
“Diyor ki kanun. Okuldan mezun oldun. Atanmak hakkın. İşte atamadık, kura çekiyoruz. 80 bin diyoruz, sözümüzü tutmayıp 20 bin atıyoruz. 2 yıl sonra o da yok. Ne yapacağız? Milli Eğitim Akademisi kuracağız. Biz geçmişte kurulsun dedik. Mevcut öğretmenleri eğitmek, yetkinliklerini artırmak, katkı sağlamak için. Yok öyle bir şey. Milli Eğitim Akademisi kuracağız, 1 milyon öğretmen, öğretmen sıfatını kaybedecek. Öğretmen adayı olacak. Bu akademiye gidecek. 2 yıl okuyacak. Çalışacak. Biz de ona bakacağız. Hani diyordu ya Yusuf Tekin. Mülakatı kaldırmaya söz vermişlerdi. Yok kaldırmayacağız, mülakat gibi mülakat yapacağız. İki yıl boyunca öğretmeni izleyecek. Gözleyecek. Paylaşımına bakacak. Yaşam biçimine bakacak. Tercihlerini sorgulayacak. Bağlılığını biatını sorgulayacak. Ona göre karar verecek.
Peki bu akademiye kaç kişi alacak? Efendim, Maliye Bakanlığı ne kadar kadro serbest bıraktıysa. Maliye Bakanı bunu açıkladı. Ne dediler, ne kadar emekli varsa o kadar serbest bırakacağız. Bu sene 20 bin, seneye 22 bin, öbür sene 18 bin. 1 milyon öğretmenden sadece 20-22 binini akademiye alıp, 2 yıl görüp, gözleyip iki yıl sonra atayacak. Kendinden olmayanı eleyecek. Yandaş olanı atayacak. Geri kalana diyecek ki atanmayan öğretmen kalmadı, akademi var. Daha akademiyi bitirmemişler. 1 milyon öğretmenin diplomasını, hani kamulaştırma diyeceksin olacak laf değil. Kapkaç, yankesicilik faaliyeti. Çocukluğundan beri çalışmış. İlkokul, ortaokul, lise, sınavı kazanmış, üniversite, eğitim fakültesi bitirmiş, atamamışlar, şimdi diyor ki sen öğretmen olamadın evladım. Parodi gibi. Milli Eğitim Bakanı ile Erdoğan yan yana durmuş. 1 milyon öğretmen yetiştirmiş YÖK Başkanını, rektörünü bu atamış. Dekanını bu atamış. 1 milyon kişiye diploma vermiş. Olmadı bu çocuklar diyor. Yapamadık. Şimdi bir daha eğiteceğiz diyor. Mesele bir hakkı elden almak. Atanmayan öğretmenin diplomasına el koymak. Bu Türkiye değil dünya tarihinin en büyük emek hırsızlığıdır. En büyük umut hırsızlığıdır. En büyük gelecek hırsızlığıdır.”
“HÜLLECİ BAKAN”
“Mizah konusu oldu. Öğretmen öğretmendir. Babam bana öğretmenlikten emekli olunmaz oğlum dedi bir gün. Okuldan emekli olunur. Okula gitmezsin, öğretmen öğretmendir. Bugün öğretmen var. Uzman öğretmen var. Başöğretmen var. Ücretli öğretmen var. Sözleşmeli öğretmen var. Bir de şimdi altıncısını getiriyorlar, öğretmen adayı. 1 milyon kişi. Toplamda 1 milyon öğretmen. Öğretmen adayı 1 milyon kişi kapıda. 20 bini iki yıl boyunca fanusta. Bakalım milli eğitime uygun öğretmen mi, milli değerlere bağlı mı, reisimize sadık mı, selamlarken beş parmakla mı selam veriyor, dört parmakla mı selam veriyor? Böyle bir anlayışı, bu kadar haksız, çağdışı bir anlayışı yapsa yapsa AKP yapar, Yusuf Tekin yapar.
Birbirlerine 22’nci yılda yakıştılar. Neresinden bahsedeyim bilmiyorum, bu Yusuf Tekin denen zat. Şöyle bir açıklama yaptı; ‘Kanunu hazırladık, Milli Eğitim Akademisiyle ilgili ve öğretmenlik meslek kanunu ile ilgili. Saraya sunduk. Yakında milletvekillerinin imzasına açılacak.’ Kardeşim hani sadece ve sadece milletvekilleri kanun teklifi veriyordu. Hani grubunuz gündeme hakimdi. Hani grubunuzun her birisi liyakatliydi, kanunları onlar yazabilirdi. Olmaz dedik, yapmazsınız, yapamazsınız dedik. Şimdi Meclis’e karşı, anayasaya karşı arkadan dolanma, hülle yapma, muvaza yapma, Meclis’e karşı muvazalı işlem peşinde. Kim, hülleci bakan. Nereden geldi hülleciliği, kıdemli hülleci kendi. Rektör olmak için belli bir süre profesörlükte kıdem lazım. İki günlüğüne bunu kaldırdılar, bu beyzadeyi rektör atadılar. Sonra kuralı geri değiştirdiler. Bunu rektörlüğü de hileli ve hülleliydi. Bakanlığı da hileli ve hüllelidir. Yaptığı işlerin de hepsi şaibelidir. Bu şaibeli bakanın yaptığı ne varsa, komisyonda arkadaşlarımız, komisyon üyelerimiz. Grup başkanvekillerimizin hepsi. Kıymetli milletvekili arkadaşlarımız, büyük bir mücadele verdiler. Bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz. Yusuf Tekin’e bu evlatlarımızın geleceğini yedirtmeyeceğiz.”
“3 AYLIĞINA İSTİYORUZ DEDİLER”
“Tabi Türkiye’de pek çok haksızlık ve adaletsizlik var. Bir boyutu da üniversiteler boyutu ama oraya gelirken şunu vurgulamak isterim. Büyük ve uzun yıllara sari bir adaletsizlik sürüyor. Artık gündemden düşüyor ama düşürmemek lazım. FETÖ’nün 15 Temmuz kanlı darbe girişiminde başka amaçlar için alınan OHAL yetkisi, yani ben o gün Sayın Genel Başkanımız, dönemin Başbakanı ile telefonda konuşurken şahit oldum. 3 aylığına istiyoruz ama 1,5 ayda bırakacağız bunu dediler. Bunu çıktılar kamuoyuna açıkladılar. Darbeyi araçsallaştırıp, OHAL yetkisi aldılar. Hatırlayın, biz hayır dedik, sabahlarız dedik. Hep birlikte destek veririz. FETÖ’den arınmaya, darbecileri cezalandırmaya, yargı ve milli eğitim, polisteki terör örgütü ile bağlantılı üyesi olanları, darbenin finansmancılarını cezalandırmaya evet ama demokrasiyi askıya almaya hayır dedik. Bize rağmen OHAL çıkardılar, 3 ay değil 1,5 ay dediklerini yıllarca sürdürdüler.
OHAL’de anayasa değiştirdiler, referandum yaptılar. Seçim yaptılar. Memleketin canını okudular. KHK mağduriyeti diye bir mağduriyet yarattılar. Aslında en büyük iyiliği de gerçek FETÖ’cülere yaptılar. Masumlarla FETÖ’cüleri, teröristleri bir çuvala attılar. Şimdi halen o mağduriyetler sürüyor. KHK mağduriyeti dediğimiz şudur. Hakkında kanun hükmünde kararname ile işlem yapılmasına rağmen dava bile açılmamış. Soruşturma açılmış, kovuşturmaya gerek yok kararı alınmış. Dava açılmış, beraat etmiş. Ceza verilmiş, üst mahkemede bozulmuş. Hukuken suçsuz insanların mağduriyetleri sürüyor.
Bu mağduriyete bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz. Darbe gecesi Meclis’i açtırmış partinin o günkü grup başkanvekili, bugünkü Genel Başkanı olarak, darbelere sonuna kadar karşıyız. Demokrasinin ve seçilmiş Meclis’in arkasındayız diye konuşma yapmış, yeniden bir seçim yapılıp, millet başka görev verene kadar ana muhalefet partisiyiz. Darbenin karşısındayız demiş birisi, bunu partisi adına söylemiş birisi, o sözleri tekrar eden birisi olarak diyorum ki darbe ve darbeciyle, FETÖ’cüyle, o cani cinayet şebekesi ile işimiz olmaz. Gerçekten işi olmadığını ispatlamış masumlara artık haklarının iadesi yapılmalıdır.”
“İNSANLARI 7 YIL OYALADILAR”
“Bu noktada bir de barış akademisyenleri meselemiz var. Toplam 2 bin 212 akademisyen o belgenin altına imza attı. O günden bugüne bir büyük mağduriyet sürüyor. Birkaç rakam hatırlatıp kamuoyundaki yanlış algının önüne geçmek lazım. Barış akademisyenlerinden 2 bin 212’si de üniversiteden atılmadı. Atılanların sayısı 409. Niye? Dönemin ODTÜ, Boğaziçi, Hacettepe gibi üniversitelerinin rektörleri hadi canım dediler o zaman. Öyle rektörler vardı. Düşünce özgürlüğü bu, niye atıyoruz dediler. Atılmadı. Özel okulda olanların bir kısmının sözleşmesi baskı ile iptal edildi, çoğu çalışmaya devam ediyor. Toplamda mesleğinden uzaklaştırılanların sayısı 552. Yani 4 kişiden 3’ü imzayı attı, hayatına devam ediyor ama bir tanesini mesleğinden, öğrencisinden, bilimden ayırdılar. OHAL komisyonuna başvurun dediler.
OHAL Komisyonu, 2023’e kadar 7 yıl oyaladı insanları. Sonunda kararları verdi ki yargı yolu açıldı. Bakın şimdi ihraç edilen akademisyenler açısından, sen OHAL komisyonundan olumsuz cevap aldın, gideceğin yer mahkeme. Ankara’daki mahkemelere gidiyorlar. Bu mahkemelerden 19’a gidersen, 41 kişi iade, 3 kişi ret. 20’nci mahkeme aynı suç, aynı isnat, aynı şey. 43’üne de ret. 21’de 69 kişiye kabul. 22’de 44’e kabul. 24’te 53’üne de ret. 25’te 49’una da ret. Mesele barış akademisyenlerinin uğradığı haksızlıktan çok Türkiye’de yargının geldiği durumu gösteriyor. Buradaki insanların hepsi aynı belgenin altına birer tane imza attı. 2 bin 200 kişiden 409’u ihraç oldu.
Düştüğü mahkemeye göre buna, buna düşenler geri döndü. Buna, buna düşenler mağdur oldu. Bu mağduriyeti ne yapacağız? İstinafa başvuracağız, ortadan kaldıracağız. İstinafların durumu. İstinaf mahkemeleri, eğer 13’üncü istinafa düştüysen, 74’te 74 ret. 14’üncüye düştüysen, 41 kişiye kabul. Milli piyango gibi. Bu şartlar altında, buradaki retlerle birlikte mağduriyetlerinin sürdüğü insanlar şimdi de Danıştay’a gittiler. Danıştay’daki süreci dikkatle takip ediyoruz ama bir imza attıkları için bazılarının ceza alıp, bazılarının atılmadığı, atılanların 7 sene komisyonda bekletildiği, bir sene içinde bazılarının dönüp, bazılarının mahkeme kaybettiği, kaybedenlerin temyize, istinafa gidip, bazılarını göre dönüp, bazılarının kaldığı bir ülkedeyiz. Buradaki bu mağduriyetin giderilmesi lazım. Ama mahkemelerin hali pür melalinin de görülmesi lazım.”
“TÜİK ELİYLE ÇALINIYOR”
“Gelelim, bir başka rezalete. TÜİK. Tayyip Beyi üzmeyen istatistik kurumunun rakamlarına. Türkiye’de yoksullara, dar gelirlilere, bizzat bir devlet kurumu eliyle yapılan, sürdürülen açık bir ihanetle karşı karşıyayız. Açık bir ihanet. Açıkladığı enflasyon rakamı, istatistik filan değil. Ekmek. Kursaktan geçen lokma. Çocuğa alınacak süt. Evde yakılacak kömür ve doğalgaz. Buna göre zam alıyor insanlar. Yıllardır TÜİK şeffaf olması gereken verileri açıklamaz. 2 yıldır. Onunla aynı işi yapan bağımsız akademisyenlerden oluşan ENAG açıklar. ENAG’ın verilerine bakıyorsun, doğru. Ben de gittiğimde peynir, zeytin, sütü, mazotu, öderken kirayı bununla ödüyorum.
ENAG enflasyonu yüzde 160 buluyor. TÜİK 80. ENAG 120 buluyor, TÜİK 60. ENAG’a göre zam verse, iki kat zam alacak. TÜİK’e göre yarısı veriliyor. Tam olarak kul hakkı yemek varsa, kul hakkı yemenin tamınım neyse, TÜİK eliyle bu iktidarın herkese yaptığının adı da budur. Emeklinin, asgari ücretlinin partisi var mı? Memurun partisi var mı, var. TÜİK partiyi ayırıyor mu, TÜİK, AKP’li seçmenin de MHP’li memurun da AKP’li memurun da AKP’li maaş alanların da cebinden her ay para çalıyor. TÜİK bir kurum, bir bina. TÜİK’e ne dersen onu yapıyorlar. TÜİK’e çal demişler. Bunların cebinden paralarını al demişler. Israrla istedik. Nihayet tebrik ediyorum haberinden dolayı Sayın Alahattin Aktaş’ı. Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi, TÜİK’in bu hesabı nasıl yaptığını ilan etti. TÜİK yaptığı açıklamada bu tabloyu doğruladı. TÜİK bu tabloyu inkar etmedi. Doğruladı. Bakın ben buraya 3 tanesini fosforladım.
TÜİK diyor ki, bugün Türkiye’de küçük şehirlerde, ben diyorum ki, ben doğru söylüyorsam, beni dinlesinler, TÜİK doğru söylüyorsa, TÜİK’e hak versinler. Büyükşehir olmayan yerlerde kiralar 10-15 bin lira. Büyükşehirlerde 20 bin liranın altında kira kalmadı diyorum. Doğru mu? TÜİK ne diyor, Türkiye’de kira 5 bin 800 liradır diyor. 5 bin 800 liraya ev var. Oturabilirsiniz diyor. Ekmek arası döner. Kaç para ekmek arası döner. 400 diyen var. En ucuz 200 lira bulduk biz. 200 liradan aşağıya ekmek arası yarım ekmek et döner var mı? TÜİK diyor ki gidin bulun, 77 lira var diyor. Zeytinyağını kaç paraya alıyorsunuz, 400 diyen var, 300 diyen var. Biz en ucuz zeytinyağını 240 liraya bulduk. 400 diyen var. TÜİK ne diyor, ben bir yerde 113 liraya zeytinyağı buldum. Arayın siz de bulun diyor.
Zeytinyağı fiyatında yüzde 110, et dönerde yüzde 160, kiralarda yüzde 400 yalan var. Liste burada. Bakın, bu işin önü söz, arkası para. Maaşa yapılan zam TÜİK’in verdiği rakamla yapılıyor. O yüzden bugün TÜİK, bu iktidara oy veren herkesin de vermeyen herkesin de cebinden para çalıyor. Bu ay maaşına 3 bin lira zam alacak birisi varsa 3 bin lira bilsin ki TÜİK olmasaydı, doğru rakam olsaydı 6 bin lira alacaktı. 5 bin lira zam alan varsa bilsin ki 5 bin lirası da TÜİK’in cebinde. Ama TÜİK kurumdur, o kurumu yöneten birileri vardır ve onları atayan biri vardır. Diyor ya sorumlusu benim, ben. İşte cebinizden parayı çalan. TÜİK’in Başkanı’nı atayandır. Bir de geçen gün demiş ki güya Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde yolsuzluk varmış ama kabul etmiyormuşuz, hırsız hiç ben hırsızım der miymiş? Vallahi bak ilk kez gördüm doğru, bundan önce hep hırsızlar inkar eder. Siz itiraf ediyorsunuz. Bu hırsızın hırsız benim dediği tablodur.”
“İSPATLAMAYAN İFTİRACIDIR”
“Bir dipnot vereyim bu lafı söylerken dedi ki Manisa’nın Kula Belediyesi’nde büyük bir yolsuzluk oldu o yüzden de belediye başkanını aldılar. Memleketim Manisa’da Kula Belediye Başkanı tutuklandı. Doğru. Tutuklanma sebebi kavga, şiddet. Sebebi şu: Belediyeye gelen, belediyeye borcu olan bir müteahhit eskiden belediyeden taş almış, bir yıllık çek vermeye kalkmış. Zaten yıllardır ödemezmiş. Onla tartışmışlar ve tartışmanın sonunda kavga olmuş. Kavgayı onaylamıyoruz, şiddeti onaylamıyoruz, darbı onaylamıyoruz. Çelişkili ifadeler var, süreci yakından takip ediyoruz. Ama belediye başkanımıza kendisi Gazi olan bir polis emeklisi olan belediye başkanımıza darptan, kavgadan ceza verilirse, suç ispat edilirse boynumuz kıldan ince. Ama sen uçağa bineceksin gazetecileri alacaksın, Kula’da yolsuzluk yapıldı diyeceksin. Kula’da bir kuruş yolsuzluk değil, kamunun alacağını tahsil etmek için yetkinin aşılması, olmadık işlere sapılması, kavgalara karışılması vardır. Ama belediye başkanımızın namusuna kefiliz. Kula’da yolsuzluk var diyen ispatlayacaktır. İspatlamayan iftiracıdır.”
“DİSK, TÜRK-İŞ VE HAK-İŞ’E TEŞEKKÜR EDİYORUM”
“Gelelim emeklilere. Burada mı emekliler? Ne diyorlar, biz diyoruz Türkiye normalleşsin. Nedir normalleşme? Ya Almanlarla konuşurken diyorum ki Türkiye’de emekli maaşı 270 Euro, Alman Başbakanı beni düzeltiyor nazikçe, 2 bin 700 Euro diyor. Sanıyor ki kelimeyi yanlış söyledim. Yok 270 diyorum, nasıl diyor. İngilizceye, Fransızcaya tercüme ediyor tercümanlar. Millet itiraz ediyor 2 bin 700 olacaktı o yanlış söylediniz diyor. Alınan emekli maaşının Almancaya, İngilizceye tercümesi yok. En düşük emekli maaşı hala daha 10 bin lira. Ocak ayından beri meydan meydan,105 meydan o zaman, sonrasında da 6 meydan 111 meydanda en düşük emekli maaşının asgari ücret olmasını savunduk. Dinlemediler. Yapmadılar. Şimdi kök maaşa enflasyon koyuyor.
Bugün 10 bin lira alanın kök maaşı 7 bin liraysa yine 10 bin lira alacak. 8 bin liraysa 10 bin lirayı biraz geçecek. 9 bin liraysa 11 bin lira alacak. En düşük emekli maaşının asgari ücret olmasını savunuyoruz. Hükümet hala daha 3 maymunu oynuyor. Emekliyi görmüyor, emekliyi duymuyor, emekli için bir şey söylemiyor. Bugün 3 işçi konfederasyonunun sayın genel başkanları 3 maymunu oynayanlara karşı ağızlarını açtılar. Enflasyon zammını istediler. Döndüler emekliye de en az asgari ücret verilmelidir dediler. Bugüne kadar önceki genel başkanımız, biz, sendikaları zaman zaman eleştirdik ama bugün verilmeyen enflasyon zammını ve emekliye bir asgari ücreti talep eden DİSK’in, TÜRK-İŞ’in ve HAK-İŞ’in tüm genel başkanlarına teşekkür ediyorum. Üyelerinin mücadelesinin karşısında saygıyla eğiliyorum.”
“HEPSİNİ EMEKLİ ALTINDA BİRLEŞTİRİYORUZ”
“Bugün çıkmış iktidar sözcüsü, ‘Çalışma yapılıyor, alınmış bir karar yok’ diyor. Emekliler sizin keyfinizi mi bekleyecek? Asgari ücrete geçen sene seçim vardı 4 zammı düşünürüz diyorlardı. Mart’ta, temmuzda, ekimde, aralıkta. Şimdi seçim geçti. Asgari ücret şimdiden 3 bin 800 lira eridi. Yani bugünkü 17 bin lira, Ocak’taki 13 bin lira artık. Bu büyük bir haksızlık. Bu durumda asgari ücretlilerin geçinmesi mümkün değil. Bu şartlar altında 10 lira ile bir de tutmuşlar ‘çalışma yapıyoruz 12 bin olabilir.’ Ne yapacaksın 12 bin lirayı? 10 bin lira alan emekliye yüzde 20 zam yapsan ne olacak? Açlık sınırı 19 bin, bir kuruma göre 20 bin, bir kuruma göre 30 bin lira. Ha 10 bin vermişsin ha 12 bin vermişsin. Emeklilere asgari ücretin verilmesi lazım. Asgari ücrete zam yapılması lazım. Bu konuda birazdan bir çağrıda bulunacağım.
Bu mücadeleyi hep birlikte yükseltirsek bu zammı söke söke alacağız. Ama önce şunu söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partili belediyeler olarak her birisi emekliye başka başka şeyler yapıyorlar. Kimi pazar desteği, kimi kasap desteği, kimi bakkal desteği, kimi doğalgaz desteği, kimi doğrudan nakit desteği. Adana Ceyhan’da son bayramda 10 bin liraların hepsi 17 bin liraya tamamlandı. Doğrudan asgari ücret desteği. Bambaşka uygulamalar. Hepsini birden emekli halk kart altında birleştiriyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin yönettiği tüm belediyelerde tüm emeklilerin cebinde emekli kartı olacak, o olduğunda başka bir şey olmadan bir kere o başka ulaşımda can yakan sorunların tamamı ortadan kalkacak. O kartta yakıtta, doğal gazda, pek çok üründe, markette, pazara giderken pazar desteği ile yılın belli dönemlerinde örneğin Kurban Bayramında, Ramazan Bayramında ve ayın belli dönemlerinde doğalgaz için, belli dönemlerde yiyecek için oradan size CHP’li belediyeler destek olacaklar. Bütün sorunları şimdi çözemeyiz. Ama hiç olmazsa şunu söyleyelim, birileri ezmeye çalışıyor ömürleri boyunca karınca gibi çalışmış emeklileri. Kardeşim karıncanın kardeşi var, o da Cumhuriyet Halk Partisi’dir.”
“ZAM SİZE GELMEDİ”
“1 Temmuz’da zam bekledik. Zam geldi mi? Size gelmedi. Ama her şeye geldi. Elektriğe zam geldi. Evde yüzde 38, tarlada yüzde 30. Türkiye’de çalışanların yüzde 53’ü asgari ücretli. 17 bin lira asgari ücret 3 aylık açlık sınırının altında seyrediyor ve bir bakan var hala daha asgari ücretliye zam yapılmamasının karşısında inatla direniyor. Tabii onun direnmesi bir şey değil. Onu atayan ona ‘Diren Mehmet, verme Mehmet’ diyor. ‘Arkanda ben varım’ diyor, ‘Seni ben atadım’ diyor. Ben suçu üstüme almak istemiyorum, yıpranmak istemiyorum, suçu üzerine sen al benim haberim yokmuş gibi olsun’ diyor. Mehmet Şimşek zamma direniyorsa Tayyip Erdoğan ‘Diren’ dedi diye direniyordur.
Asgari ücretle yılbaşında 2 bin 125 ekmek alınabiliyordu. Şu anda bin 700 ekmek alınabiliyor. 11 kilo kıyma alınabiliyordu. Daha doğrusu o gün alınanla bugün alınan arasında 11 kilo kıyma, 24 kilo pirinç farkı var. 9 gram altın alınabiliyordu şimdi 7 gram altın alınabiliyor. Mehmet Şimşek bir şey değişmedi maaş da değişmeyecek diyor. Bakın Tayyip Erdoğan, Sayın Erdoğan, Mehmet Şimşek’i atadığı gün bütün sorunları çözsün diye atadı. O geldiğinde enflasyon yüzde 39’du şimdi yüzde 71. Mehmet Şimşek’i atadığı gün faiz yüzde 8,5’tu şimdi yüzde 50. Mehmet Şimşek’i atadığı gün benzin 21 liraydı, şimdi 43 lira. Şimşek’i atadığı gün dolar 20 liraydı, şimdi 33 lira. O yüzden iğneden ipliğe her şeye zam gelirken birileri durmuşlar asgari ücrete zam yapmayız diyorlar. Asgari ücretin 25 bin lira olmasını bekliyoruz, istiyoruz. Bu mücadelenin sonuna kadar arkasındayız.”
“YA ZAM OLACAK YA SEÇİM”
“Demişler ki, ‘4 yıl boyunca seçim yok, herkes hesabını ona göre yapsın.’ Diyor ki ‘Şimdi ezerim, ezerim, ezerim, günü gelince ağzına bir parmak bal çalarım, ben o seçimi yine alırım.’ Bu sefer işler öyle kolay değil. 31 Mart’ta gördük. Emeklinin çektiği azabı, sana da yaşattığı gazabı. Bundan sonraki süreçte de hem emekliler, hem emekçiler, hem çiftçiler hem de esnaflar eğer bu iktidara seslerini duyurursa, tepkilerini gösterirse karşınızda durabilecek hiçbir güç yoktur. Buradan bir kez daha söylüyorum. Ey Recep Tayyip Erdoğan, ey Devlet Bahçeli, ey Cumhur İttifakı. Bu emeklilere, bu çalışanlara, bu esnafa ve bu çiftçilere hakkını vereceksin. Zammını yapacaksın. Zam yaparsan geçim olur, zam yapmazsan seçim olur.
Şimdi madem ayağa kalktınız, Türkiye’yi ayağa kalkmaya davet ediyoruz. Buradan bütün Türkiye’ye sesleniyoruz. Türkiye, bu akşam saat 9’da ayağa kalk. Evlerinde yanan ışıkları eğer zam istiyorsan emekliye zam istiyorsan, asgari ücrete zam istiyorsan, çaya, buğdaya, Malatya’nın kayısısına, eğer bundan sonra fındığa, darıya, üzüme, narenciyeye fiyat istiyorsan, asgari ücret artsın, emekli maaşı bir asgari ücret olsun diyorsan bu akşam 9’da başlıyoruz. Işıkları yakın, ışıkları kapatın. Uzaydan görünecek. Kendinizi gösterin. Zam isteyenler bizimle birlikte olsun. Ayağa kalkın. Işıkları yakın. Hep birlikte sesimizi duyuracağız. Durmadık, yeni başlıyoruz. Zammı söke söke alacağız. Ya zam olacak geçim olacak ya da hiç yolu yok seçim olacak.”