Bir tenor aranıyor yanlış okumadınız. Aslında anlatmak istediğim hikaye çok başka gerçek hayatta tanışma fırsatımın olmadığı ama olsaydı da çok sevineceğim, bir tenordan bahsetmek istiyorum.
Tenor Ömer Yılmaz. Çünkü kendisi 53 yaşında kaybettiğimiz bir sanatçı. Opera’nın Türküsü, sanatçı kimliğinin dışında aynı zamanda da bir öğretim görevlisiydi. Yılmaz, her meslektaşı gibi yurt içi ve dışında temsillerde yer almış, kendine has yorumuyla herkesi kendine hayran bırakıyor.
Sanatçının konser için gittiği bir yurt dışı seyahatinden dönmek üzere iken gazetelerde yetkililer kendisine hayran kaldıklarını belli eden yazılar kaleme almışlardır. Ömer Yılmaz sadece sesiyle değil, doğaya olan ilgisi ve sevgisi sayesinde çevresindeki birçok insanı da şaşkına uğratmıştır.
Bize, yani o çok sevdiği Türk halkına Bas – Bariton Tuncer Tercan ile birlikte çıkardıkları Ezgili Yürekler ve Klasik Gitar sanatçısı Bekir Küçükay ile de Sevda Türküleri albümlerinin yanı sıra YouTube gibi müzik platformalarında birkaç kayıt ve belgeseli bulunuyor.
Her sene Ömer Yılmaz’ın anısına doğduğu köyde ve Trabzon Karadeniz Üniversitesi’nde törenler düzenlenmekte. Sanatçımızın kızı da bir piyano sanatçısıdır.
Ömer Yılmaz’ı benim gibi ilk defa dinleyenler, genellikle keşke daha önce tanısaymışım derken, dinlemek fırsatı yaklayanların ise övgülerini boşa çıkarmayan deyimi yerindeyse “Sesini meleklerden almış” bir sanatçıdır.
Yılmaz yaşasaydı, belkide yeni nesile hem operayı sevdirecek, hemde birçok insana kendine has tınısıyla türküler seslendirecekti. Yani gerçek anlamda “Operanın Türküsü” olacaktı.
Ona bu lakabın takılmasının bir nedeni Opera’da ilk kez yapılmamış bir şeyden opera sahnelerinde türkü söylenmediği zamanlarda bunun için bir çalışma yapmasından kaynaklı olsa gerek.
07 Nisan 2006’da kanserden kaybettiğimiz sanatçımızın, bu sene 16. Ölüm yıldönümü.