Bir köpek bir kadın bir mikrofon… Tam düşüncelere dalmışken, diş sızım için dolgu tedavimi beklerken hastane penceresinden bakıyordum. Ayağı yaralı bir köpek gördüm.
Kapıdan çıkanların açık bıraktığı kapının bir anki sıcaklığından yararlanmak istiyordu belli. Dondurucu soğuktan tir tir titriyordu. O an evlerdeki kuaföre giden, tırnakları kesilip törpülenen süs köpeklerini düşündüm; bir de gece karanlığında sitemize gelip toprağı eşeleyip solucan arayan aç domuzlar geldi nedense aklıma.
Tam bu düşüncelere dalmışken karşı eczaneden dövme kaşlı, göbeksiz, saçı siyaha boyanıp fönlemiş cılız bir kız eczaneden çıkıp köpeği sevdi, okşadı. Köpek de ona masumane baktı korkuyla karışık. Sonra kız elindeki alet edavatla köpeğin yarasını temizledi, sardı, sonra tekrar eczaneye, müşterisine döndü.
Bunu gören karşı büfeden şişman kirli sakallı, orta boylu, gür kaşlı büfeci elinde sandviçle geldi köpeğin önüne yemesi için sandviç bıraktı.
Hayat bir süreliğine güzelleşmişti.
Karnı doyup sıcak yer arayan köpek sağına soluna bakındı ve ağır adımlarla karşı kaldırıma doğru umarsız insanların arasına daldı.
O sırada eline mikrofon almış Arap sakallı, boru paça pantolonlu, dağınık, kirli saçlı esmer genç gelen gidene hayat pahalılığını soruyordu.
Köpeğin yaralı oluşunu, acı çektiğini bile fark etmediler kendi dertlerini, kaygılarını mikrofonla karşılarında duran kameraya anlatırken.
Köpek için hayat kaldığı yerden devam ediyordu.
Ağır ve aksak adımlarla kalabalığın arasında yürüdü gitti. Daha doğrusu nereye gittiğini bile bilmeden..