Bir kapitalizm hicvi! Para insanların toplumların devletlerin arasında üst üste istiflenip belki belki Çin seddi gibi uzaydan görünmeyen ama yer yüzünde aşılmaz sınırlar çeken lanetli bir duvardır.
Mimarı çok ama çok kurnazdır. Çünkü bu büyük yeşil duvarın arasına geçitler de bırakmıştır. Para araftır. Ayrıkların arasındaki tuzaklı perdedir. Geliriz, burun buruna yeşil duvarlar ara verip de kemere gelince. Göz göze geliriz öteki gibi görünenle aramızda sadece bir adım atılıp geçilmesi gereken yeşil duvarın kemerli geçidi vardır. Ama o adımı atmayız.
Çocukluğumuzdan itibaren ön yargılardan takılan at gözlüklerimiz, ilahlaştırılan paraya bağlanmış yularımıza; o duvarın öbür ucuna geçmeyi değil, duvara teğet geçmeyi yeğleriz. Görünmezliği ilk kim icat etmiştir? Görünmezliği ilk Lidyalılar icat etmiştir. İnsanlar boyunlarında ki yuların farkında olmadan ilk hareketi verilmiş bir mekanizmasının gönüllü çarklarında olmuşlardır. İşte görünmezlik böyle keşfedilmiştir. Yalnız bir akımın bir aksiyonun olabilmesi için potansiyel yaratılması gerekir. Devamlı o duvarı didikletirler uzun bir süre aç bırakılmış kara karga gibi.
Elimizi daldırır para balyasını çekeriz duvardan. Yürümeye devam ederiz… Başımızı ayırmadan yeşil duvardan. Bu yeşil duvar Stephan King üstadın Yeşil Yol’unda olduğu gibi hapishanemiz olmuştur bizim. Bu yeşil seddin tepesinde balıkçılar vardır. Ellerinde olta oltaların ucunda sallanan ürünler. Tüketim ürünleri. Hemencecik ürünü yamayı verirler duvara. Arkamızdan gelenler artık taşımakta zorlandığı takır takır çektiği bavuldan bir tutam yeşillik çıkartır ve oltacının koyduğu ürünü bavuluna atar.
Yürür, yürür… Hep ağırızdır. Sistem böyledir. O duvar hiç erimez. Yeşillik çekersin, yem itersin. Oyun kurucuların ve her şeyin farkında olup da suskun kalanların da vicdanı da rahattır. Çünkü bu duvar ustaları, topluma karşı adaletli davranmış onların önüne tüm seçenekleri sunmuşlardır. Sonuçta yeşil arafın her iki tarafının bir birini görme imkanı o ihtişamlı kemerli geçitlerle sağlanmıştır. Her şey kitabına uygun. Vicdanlar rahat. İnsanlar tavaf ettikleri duvarın etrafında bir birlerini de ezerler. Sıra giderek sıkışır. Kimin eli kimin cebinde belli değildir. Arbede çıkar o kutsal duvara daha çok parmak atmak daha çok dokunmak için milletin gözü döner. O yüzden sırada olaylar ,arbedeler çıkar.
Bu hapishanelerdeki mahkumların serserice bir kavgası gibidir. Oltacılar hemen cezayı keser. Kara perdeler iner yeşil duvarın üzerine. Sırada ki gözü dönmüşler bir birini yemeyi bırakır. Paniğe kapılır kaybolan kutsal duvarlarının derdine düşerler. Bir olurlar o zaman, niye bu kara perdenin indiğini tartışır dururlar. Az evvel yaka paça çekiştirip mahvettikleri üstlerinin başlarının tozunu alırlar. Öpüşüp koklaşıp el birliği edip kapanan bu kara perdeyi yukarı iteklemeye çalışırlar. O zaman biraz zanaata yönelirler. Para yem ile doldurdukları bavullarını üst üste koyup merdiven yaparlar. El birliği edip kara perdeleri açıp bir an evvel yaşadıkları rutine kutsal duvarlarına kavuşabilmek için. Yerliler gibidirler.
Yeşil duvarın üzerinden salınan bu kara perde; sizin orada kriz, darbe vs. dedikleriyle olur. Duvarın üzerindekiler kıs kıs gülerler hizaya gelen yaşayan ölüleri görünce. Kocaman dairesel bir duvardır bu. Döner dolaşır aynı yerde turlarız. Ama dedim ya bu duvar canlıdır. Ona biz hayat veririz birbirimizden bi haber olarak. Bir yeşil balya alır bir ürün koyarız. Sadece 2 parametre her saniye değişen bir gerçeklik yaratmıştır. Ürün ve para;
Yaşayan ölüler sistemin hem besleyicisi hem de farkında olmasalar da daimi updateçisi olmuşlardır. Farkında olmamalıdırlar. Yoksa Bay Truman* kapıdan çıkar… Hep yeni bir şey yaşadıklarını zannederek takır tukur ses çıkartan bavullarını yerde doldura doldura yürürler. Halbuki aynı dairenin etrafında gerçeğe körlüklerinin tavafındadırlar. Gebe oldukları sonsuz kederde … Ne paradoks ama!
Yeşil dairenin dışı da birdir içi de birdir. Meçhulün gönüllü gardiyanlarıyla mahkumlarını yerleştirdiği bu gizemli dairede. Koca bir çember… Dışında dönenler, içinde dönenler… İçten dışa geçenler yeşilin etrafında dönmeye devam edenler. Duvarı pandikleme, elleme yarışında ayağı kayıp yere düşeni pas pas yapıp üzerinden bir güzel geçenler, geçenler… Uyanamadıkları bir rüyada ömürleri geçenler.
TİK TAK TİK TAK…
Kaybedenler, mihengini zamanını yitirenler amaçsızca yürüyenler
Zombiler…
İşte zombilerin gerçek hikayesidir bu.
Truman; Jim Carrey- Ed Harris’ in rol aldığı Truman Show filminde ki baş karakter