Geçtiğimiz günlerde ABD’de 2008-2009 krizinden bu yana en büyük banka iflaslarından biri yaşandı. ABD’nin en büyük 16. Bankası ve Silikon Vadisindeki en büyük banka olan SVB (Silicon Valley Bank) aynı zamanda Start-up şirketlerine (yani yeni kurulmuş ufak girişimler) ait mevduatların yoğun olarak bulunduğu bir bankaydı.
Geçtiğimiz hafta SVB ciddi sorunlarla karşılaştı ve battı. Şu anda diğer bankalar tarafından satın alınıyorlar.
Peki bu banka niçin battı? Öncelikle bankacılık nasıl işler diye bakmak gerekli. Bankacılığın temel amacı ihtiyacı olana gereken likiditeyi yatırım yapmak isteyen kişiler vasıtasıyla sağlamak. Yani banka yatırımcı ile girişimci arasındaki bir aracıdır. Kendilerine ait bir sermayeleri vardır ancak büyük ölçüde bu krediler mevduattan gelir.
Buradan sonrası biraz karışık olabileceği için örnekle anlatacağım. 100 kişi bankaya gidip parasını yatırdı. Banka bu 100 kişinin 10’unun parasını ne olur ne olmaz, bu 10 kişi gelir ister diye ayırır. Kalan 90 kişinin parası ile de kredi verir. Banka hesabına baktığı zaman bu 100 kişinin hepsi mevduatlarındaki tutarı görür ancak o para aynı zamanda kredi olarak verilmiştir. Yani banka bir nevi olmayan parayı yaratır. Daha sonra krediler faiziyle bankaya ödenir, banka da mevduat vadesi dolan müşterilere paralarını faizi ile öder. Aradaki faiz farkı da bankanın getirisidir.
Ancak fark ettiyseniz burada şöyle sorun var. Bankaya 10 kişi giderse parasını alabilir ama ya 11. Kişi giderse ne olur? İşte bankacılığın sorunu buradadır. 11. Kişiye geçmiş oldun denir ve banka batar ya da sermayesini enjekte edip kalan kişilere de paralarını verir. Tabi yettiği kadarını verir.
SVB’de olan da bu. FED pandemi boyunca parasal genişleme yaptı ve pek çok yatırım yapıldı, özellikle start-up şirketlerine. Ancak FED son dönemlerde parasal genişlemeyi azaltınca paraya ihtiyaç duyan start-up şirketleri mevduatlarını kullanmak istedi. SVB de genelde bu mevduatların bulunduğu banka. Başlarda pek sorun yaşamadı SVB. Ama iyice bu taleple artınca tahvillerini bozdurup borsaya hisse satışı yaptı. Tahvilleri bozdurma kısmı en önemli kısım çünkü olaylar burada ciddileşti.
Tahvillerle ilgili yazımda tahvillerin genelde az riskli olduğunu söylemiştim. Ancak az da olsa risk var. Eğer ki piyasada tahvil faizleri yukarı giderse sizin tahviliniz değer kaybeder. Vade sonuna kadar beklerseniz sorun yok, faiz oranında kazanç elde edersiniz. Ama beklemez ve satmaya kalkarsanız piyasa sizin tahvilinizi maliyetin altında bir fiyata alır. Yani siz 95 TL’den aldıysanız 92 TL’ye satarsınız.
SVB’nin elindeki tahvillerin faizi düşüktü. Bu tahvilleri satınca çok ciddi zarara uğradı. Piyasadaki diğer aktörler de bu kadar zarara niçin girdiğini anlamadı ve şüphelendi. Daha sonra artan para çekme talebine yetişmekte olduğu anlaşılınca herkes parasını çekmeye çalıştı ve banka battı. Yabancı tabirle “bankrupt”.
Bu “bankrupt” kavramı da “bank run”’dan gelir. İlk 10 kişi parasını çekebileceği için önemli olan bankaya gitmek değil, ilk 10 kişinin içinde olmak. O yüzden koşa koşa gitmek gerekiyor. Bu yüzden de bankaya koşu/banka koşusu gibi bir anlam ortaya çıkıyor.
Peki Türkiye’deki bankalar batar mı? Daha detaylı şekilde haftaya yazacağım ama pek olası görünmüyor. Bankacılık sektörü 2001 krizinden çok önemli dersler çıkardı ve pek çok önlem aldı. Elbette bu hiçbir zaman batmazlar demek değil ama şu an batma ihtimalleri yok denecek kadar az.
Kısacası bir banka bu şekilde battı. Ayrıca bankacılık krizi ve 2022 Nobel Ödülünün kazananları ile ilgili Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Refet Gürkaynak’ın Youtube’da “Herkes için Türkiye Ekonomisi: “2022 İktisat Nobeli”” başlıklı ve Bilkent Üniversitesi youtube hesabında derece başarılı bir anlatımı var. Biraz uzun ama son derece eğlenceli ve açıklayıcı bir video.