Eski dünyanın savaş görmemiş toprakları, balta girmemiş ormanı kalmayan kıtası Afrika insanoğlu tarihinin en önemli noktalarından biri her zaman olmuştur.
Ancak son dönemde Afrika’da değişen bir siyasi ortam bulunmakta ve bu ortam, Afrikalı devletlerin ve halkların lehine işlemekte.
15. Yüzyılın sonlarından 20. Yüzyılın ortalarına kadar köle amacıyla sömürülen, 20. Yüzyılın ortasından günümüze kadar ise hem siyasi hem ham maddesel sömürülen bu prangalı kıta, kendi kaderini tayin etmek için değişik bir yapı haline girdi ve özellikle Fransa karşıtı milliyetçilik bloğu oluşturup, bölgede yeni güçlere fırsat ve yerelleşmeyi sağlamayı hedeflediler. Özellikle Batı Afrika’da Neo-Kolonyal düşünceye artan tepki devletlerin Fransa’nın sözde artık sömürge yapmaması ve devletler ile ortak hareket etmesi fikri Batı Afrika’da inandırıcı gelmemiş ki bu bölgede büyük tepki ve darbeler olmuştur.
Bu tepkiler ve darbeler nasıl ve nerelerde oluştu derseniz ise;
Mali: 2020 ve 2021’de yaşanan iki ayrı darbe ile ülkede siyasi istikrarsızlık derinleşti. Bu darbeler, Fransa’nın Mali’deki askeri varlığına ve ülkenin ekonomik durumuna yönelik eleştiriler üzerine gerçekleşti.
Burkina Faso: 2022 yılında iki kez darbe yaşayan Burkina Faso’da da temel sorunlar, güvenlik zafiyeti, ekonomik zorluklar ve Fransa ile yakın ilişkiler sonucu ortaya çıkan askeri anlamda rahatsızlık cihatçılar olarak adlandırılan güruh tarafından iki kez darbe ile Fransız karşıtı eylemler ile sonuçlanmıştır.
Nijer: 2023 Temmuz’unda yaşanan darbe ile Nijer de bu listeye eklendi. Darbeciler, ülkenin güvenliğini sağlamak ve Fransa’nın etkisini azaltmak gibi gerekçeler öne sürerek darbe gerçekleştirdi ve cumhur başkanı Mohamed Bazoum’un Fransa ile ilişkilerinin çok yakın olduğu ve bunun neticesinde iktidarından edildiği de söyleniyor.
Gabon: 2023 yılının Ağustos ayında Gabon’da da bir darbe gerçekleşti. Darbenin ardından ülkede yeni bir yönetim kuruldu.
Bütün bu topraklarda yapılan darbelerin temelde nedeni Fransa’nın Afrika Kıtası’nda etkisini bir hayli azaltmak ve bu güç dengesini Rusya, Çin ve Türkiye gibi güçler ile sömürgeci anlayış ekseninden çıkıp daha çok ticari anlayış ile dengelemek. Rusya ve Çin ekseninin yanı sıra burada ben Türkiye’nin Afrika vizyonundan bahsetmek istiyorum.
Türkiye’nin bu bölgede temel amacı kazan-kazan politikası oluşturup, karşılıklı yarar sağlayacak ikili ticari ilişki ve gönül bağı meselesiyle birlikte (ki özellikle İslam ekseninde) bölgede söz sahibi olması beklenmekte. O kadar ki ihya bakış açısıyla Türk iş adamları Afrika’da girişimlerde bulunuyor ve Afrika piyasasına giriş yapıyor. Bu girişimler ve bu politika anlayışı bence mükemmel çünkü küresel ve bölgesel bir güç olmak bu konjonktürde epey elzem bir durum. Türkiye’nin bu vizyonu gelecek yıllarda büyüyen Afrika ekonomisinin Türkiye’nin küresel etkisi hakkında temel göstergesi olabilmesi bile bahis konusu çünkü bölgede güç dengesini Rusya ve Çin gibi “amiral devletler” diye adlandırabileceğimiz küresel siyasette epey söz sahibi devletler ile Osmanlı bakış açısı ve ümmetcilik anlayışı ile ticari faaliyet sürdürüp dengelemek baya meziyetli bir iş.
Son olarak Afrikalı Devletlerin her manada tam bağımsız ve hegemonsuz olmak düşüncesi bana İsmet Özel’in şu dizelerini hatırlatmakta;
Evet, ilmektir boynumdaki ama ben
kimsenin kölesi değilim
tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya
tarantulaymış benim adım diyecek değilim
tam düşecekken tutunduğum tuğlayı
kendime rabb bellemiyeceğim
razı değilim beni tanımayan tarihe
beni sinesine sarmayan
tabiattan rıza dilenmeyeceğim…
Sürç-i Lisan Ettiysem Affola. Bir dahaki okumalarda görüşmek dileğiyle.