İzmir Afet Bilinci, Çevre ve İklim Farkındalığı Derneği Başkanı Servet Ertaş, İzmir’deki orman yangınlarının ardından yeni afetlerin gelebileceğine dikkat çekip, “Karşıyaka, Çiğli ve Bornova’ya kadar uzanan ormanda ağaçları kaybettik. Bu aslında başka bir afet türüne de kapı açıyor. Çünkü 1995 yılında Çiğli’de yaşanan sel afeti, Karşıyaka’nın içlerine kadar geldi. Oradaki ağaçların aslında o selden sonra sele karşı bir set oluşturmak için dikildiğini, ormanlık alanın kurulduğunu biliyoruz. Maalesef onu kaybettik. Bir afet, başka bir afete kapı açıyor” dedi.
Birleşmiş Milletler tarafından 1989 yılında ilan edilen 13 Ekim Dünya Afet Risklerini Azaltma Günü kapsamında dünyanın birçok ülkesinde afet risklerini azaltma, risk anlayışını yaygınlaştırma ve afetlere karşı önlem alma çalışmalarının hız kazandığını anlatan İzmir Afet Bilinci, Çevre ve İklim Farkındalığı Derneği Başkanı Servet Ertaş, Türkiye’de dernek olarak yaklaşık 4 yıldır bu çalışmalara destek verdiklerini söyledi. Afet risklerini azaltmayı iki başlıkta ele almak gerektiğini söyleyen Ertaş, afetlere dirençli yapılar ve toplumdaki afet bilinci farkındalığını oluşturmak gerektiğini belirtti.
‘İŞ BİRLİĞİ İÇERİSİNDEYİZ’
Servet Ertaş “Deprem, sel, heyelan gibi her türlü afete karşı dirençli yapılar olmalı. Bunun yanında toplumun afet bilinci farkındalığının gelişmesi, güvenli yaşam kültürünü edinmesi de önemli. Bu ikisinin toplamı afetlere dirençli kent tabirinin içini dolduruyor. Ama maalesef yaşadığımız depremde de gördük, İzmir’in hem deprem hem sel, su baskını, deniz taşkını, orman yangınları gibi afet türlerine maalesef henüz yeterince hazır olmadığını görüyoruz. Bunun yanında toplumun da duyarlılığının, farkındalığının, bilincinin yeterli olmadığını biliyoruz. İşte bu eksikliği gidermek için paneller, seminerler, eğitim çalışmaları, tiyatral gösteriler yapıyoruz. Aynı şekilde merkezi idare kurumları, yerel yönetimler, meslek odaları, üniversiteler, uzman bireylerle iş birliği içindeyiz. Afet yönetiminde iş birliği, toplumsal mutabakat çok önemlidir. Bunu afetlere dirençli ülkeler başarmış. Biz de ülkemizde hayata geçirmek istiyoruz” dedi.
‘İZMİR’İN YÜZDE 70’İ DİRENÇSİZ YAPILARDAN OLUŞUYOR’
İzmir’de yapı stokunun oldukça eski olduğunu ifade eden Ertaş, İnşaat Mühendisleri Odası verilerinin de bu görüşü doğruladığını söyledi. Ertaş, “İzmir’in yüzde 70 oranında eski, dayanıksız, kaçak, dirençsiz yapılardan oluştuğunu biliyoruz. Bunların hızlı şekilde iyileştirilmesi, yenilenmesi, yapı stokunun güvenli hale getirilmesi gerekiyor. Yine afet risklerini ‘Yapısal riskler’, ‘Yapısal olmayan riskler’ diye iki başlığa ayırıyoruz. Yapısal riskler, yapıların güvenli afetlerde zarar görmeyecek, yıkılmayacak, ölümlere sebep olmayacak yapılar olmasını önemsiyoruz.
Planlı kentleşme, sağlıklı çevre ve bunların her birisi kentin, afetlere karşı dirençli oluşu yapısal riskleri azaltma başlığında ele alınabilir. Bir de yapısal olmayan riskler var. Depremde yıkılmayan binada insanların ölebildiğini, yaralanabildiğini biliyoruz. Bina yıkılmasa bile kopan, devrilen, düşen eşyalar, asma tavanlar, avizeler, dolaplar ya da teçhizatlar, klimalar bile insanların beyin kanamasından, baş travmasından ölümlerine, yaralanmalarına sebep oluyor. Yapısal olmayan riskleri azaltmadığımız sürece bunlar da ölümlere, yaralanmalara sebep olmaktadır. Binanın sadece sağlam olması da yetmiyor. Afet bilinci ve farkındalığı bu noktada ortaya çıkıyor. İnsanlar farkında olmadığı hiçbir tehlikeye önlem alma gereği duymuyor” diye konuştu.
’53’ÜNCÜ MADDEYİ YERİNE GETİREN DAHA HİÇBİR BELEDİYE GÖRMEDİK’
Yerel yönetimlerin afet yönetiminde önemli bir role sahip olduğuna dikkati çeken Ertaş, kentin risk analizinin yapılması gerektiğini belirtip, “Belediye kanununun 53’üncü maddesi var. Bu maddeyi maalesef halkımız bilmiyor. Bilmediği için de sorgulamıyor ve talep etmiyor. Oysa bu madde, ‘Her belediye sorumlu olduğu sınırlar içerisinde tüm afet risklerini tespit etmek, risk analizi ve afet planı yapmak ve bu risklere göre de müdahalede bulunmak zorunda’ der. Ama maalesef İzmir’de 53’üncü maddeyi yerine getiren daha hiçbir belediye görmedik. Eğer yerine getirilirse İzmir’de afet risklerine yönelik önemli bir rol alınmış olur. İl düzeyindeki İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) da tamamlanmış olur. Yerel yönetimler işin içine girmeden afet yönetiminde başarılı olmak mümkün değil.
Yerel yönetimlerin bu işi ciddiye alması, önemsemesi, kaynak ayırması gerekir. Bir yönetmelik değişikliğiyle ilçe belediyelerinde Afet İşleri Şube Müdürlüğü kuruldu. Bakıyoruz bu işe afet yönetimi ile hiç ilgisi olmayan kişileri şube müdürü yapmışlar. Afet yönetiminde liyakatsizliğin bedeli çok ağırdır ve bu belediyelerin de ‘mış’ gibi yapmak yerine bu işten anlayan kişileri şube müdürlüklerine getirerek ve gerçekten afetle ilgili bir çalışma yapmasını bekliyoruz. Dernek olarak projemiz var. Her ilçeye uyarlanabilir modüler, afet risk ve müdahale planı yaptık ve iş birliği bekliyoruz. Bunun çağrısını yaptık. İsteyen belediyeyle bu anlamda projemizi oraya uygulamaya hazırız” dedi.
‘TOPLUMSAL MUTABAKAT KESİNLİKLE VE KESİNLİKLE ŞART’
İzmir’de merkezi yönetim ile yerel yönetim arasında bir ayrışma olduğunu söyleyen Ertaş, “Bu iki taraf arasında zaman zaman yan yana gelmeme oluyor. Köprü, uzlaştırıcı görevi de görmek istiyoruz. Bunun yanında meslek odalarını, üniversiteleri, bilim kuruluşlarını ve diğer STK’ları da katarak bir birliktelik ve toplumsal mutabakat oluşturmak istiyoruz. Çünkü afet yönetiminde toplumsal mutabakat kesinlikle ve kesinlikle şart. Bunun başka yolu yok. İzmir Büyükşehir Belediyesi deprem çalıştayı yapıp master plan yaptı. AFAD, 2021 yılında İRAP çalıştayı yaptı. Bunların birleşik olması lazım” dedi.
‘BELKİ DE GELECEKTE BÜYÜK BİR SEL AFETİYLE DAHA KARŞILAŞACAĞIZ’
Ertaş, İzmir’deki orman yangınlarının ardından yeni afetlerin de gelebileceğine dikkat çekti. Karşıyaka ilçesi Yamanlar Dağı’nda 15 Ağustos’ta çıkan ve Karşıyaka’nın yanı sıra Çiğli ve Bornova’ya kadar uzanan orman yangınında çok sayıda ağacın küle döndüğünü vurgulayan Ertaş, “Karşıyaka, Çiğli ve Bornova’ya kadar uzanan ormanda ağaçları kaybettik. Bu aslında başka bir afet türüne de kapı açıyor. Çünkü 1995 yılında Çiğli’de yaşanan sel afeti, Karşıyaka’nın içlerine kadar geldi. Oradaki ağaçların aslında o selden sonra sele karşı bir set oluşturmak için dikildiğini, ormanlık alanın kurulduğunu biliyoruz. Maalesef onu kaybettik. Belki de gelecekte büyük bir sel afetiyle daha karşılaşacağız. Çünkü oradaki ağaçların oluşturduğu barajı, engeli kaybetmiş olduk. Bir afet, başka bir afete kapı açıyor. İklim kriziyle birlikte orman yangınları maalesef yaşanıyor. Oranın hızlı bir şekilde ağaçlandırılması gerekiyor ki sel afetine karşı da bir baraj oluştursun” diye konuştu.