Geçen sezonun şampiyonu Beşiktaş hedefin uzağında, yeni sezona inişli çıkışlı bir başlangıç yaptı.
Ligde puan ortalamasının biraz altında kalsa da üst sıralarda yer alan Beşiktaş, yaptığı transferler ile büyük beklenti içine girdiği Şampiyonlar Ligi’nde büyük bir hüsran yaşadı.
Şampiyonlar ligi büyük bir platform. Avrupa’nın kalbur üstü takımları ve kendini ispatlamak isteyen yani adından söz ettirmek isteyen takımların olduğu bir hayli zor bir arena. Kendi liglerinde kötü bir performans sergileseler bile Şampiyonlar Ligi’nde takımlar bambaşka bir hava yakalıyor.
Geçen sezonun kadrosunu koruyarak büyük bir iş yapan Beşiktaş, Pjanic ve Batshuayi gibi büyük oyuncuları kadrosuna katarak Şampiyonlar Ligi’nde isim yapmak ve kalıcı olmak arzusuyla iddialı bir giriş yaptı. Her şey iyi gidiyordu. Kura çekimlerinde çok da zor olmayan bir gruba düşen Beşiktaş için işler yolundaydı. Ligde ilk 5 maçında gol dahi yemeyen Beşiktaş, taraftarını oldukça büyük bir beklentiye soktu.
Ama üst üste gelen sakatlıklar, takımın birlikte oynama alışkanlığının önüne geçti. Teknik kapasite anlamında Türkiye Ligi’nde büyük iş yapma potansiyeli olan ve Şampiyonlar Ligi’nde son 16 turunu hatta çeyrek finali zorlayacak bir takım kuran ama bunun meyvesini Avrupa’da alamayan Beşiktaş , oynadığı futbol ile de gelecek adına çok umut vaaden bir futbol izlenimi vermedi.
En son oynanan Sporting Lizbon maçında Josef, Topal ve Atiba gibi yaşlı ve oyun dinamizmi rakip takıma göre çok çok altta olan bir orta saha ile sahaya çıktı. Ortaya çıkan sonuç Sergen Yalçın’ın eseridir. Kenarda teknik kapasitesi sahaya sürdüğü orta sahadan daha iyi olan ancak yaşlı bir orta sahayı tercih eden Sergen, takımın boy ortalamasını yükselterek duran toplardan gol bulma ihtimalini arttırmak istedi. Bunu yapmaya çalışırken tabi ki orta sahayı kaybetti. Beşiktaş’ın geçen sezon gelen şampiyonluğunda etkili olan sistemlerden birisi kaybettiği topları erken sürede alarak hızlı atağa çıkmak ve ayağa paslarla gol bulmaktı.
Dünkü maçın özelinde bakacak olursak geçen sezonki futbol anlayışını benimsemeyen bir Beşiktaş var. Buda geçen sezon oynanan maçlarda futbolcularda olan oyun isteğini ve sürekli oynama isteğini kırıyor. Görünüşte skora katkısı olmayan Ghezzal, geçen sezon oynadığı futboldan birşey kaybetmedi. Değişen tek şey hücumda gollerin bitmemesi. Her maç en az 2 asistlik gol pası veren Ghezzal’a geçen sezonun gerisinde kaldı gibi bir imaj yaratıldı. Halbuki verdigi gollük pasları Aboubakar gibi kimse değerlendiremedi.
Avrupa’ da bir amacı kalmayan Beşiktaş, artık Türkiye Ligi’ne dönmeli. Önünde çok kritik Trabzonspor ve Alanyaspor gibi sezonun şampiyon adayı ve Avrupa Ligi’nde oynama isteği olan takımlarla oynayacak. Sergen Yalçın‘ın oyun formatında ve sisteminde bir değişikliğe gitmesi şart. N’sakala ve Kenan gibi oyuncuları ilk 18’e bile almamakla başlayabilir. Gelişen futbol endüstrisinde artık oyun dinamizmi var. Artık yaşlı oyuncuların sonradan oyuna girdiği, 90 dakika mücadelenin olduğu sürekli koşan bir futbol anlayışı var.
Beşiktaş’ın ortalama 105 ve 110 kilometre arasında koşu ortalaması varken, Şampiyonlar Ligi’nde takımların koşu ortalaması 115 kilometrenin altına düşmektedir. Tabi ki sürekli koşanın kazandığı bir futbol olmaz. Doğru zamanda yapılan koşular, savunma arkasına yapılan boş alan koşuları, bütün oyuncuların sürekli hareket halinde ve topu hemen kapma düşüncesi koşu ortalamasını arttırıyor. Kadro yapılanması ve oyun içi sistemde değişiklik yapılmazsa Şampiyonluk uzak olur. Bunlara ek olarak ego tatmini yerine doğru oyuncuların doğru maçlarda oynaması Beşiktaş’ı ileriye taşıyacaktır.