VAR sistemi yanlış kararı düzeltmek için var… Kararsız kalındığında yorum katmak için değil… Benim Adım Hakem, Dur bi VAR’a Bakem !!!
Öncelikle herkese merhabalar…
Futbol yazmak, futbolu eleştirmek, futbolla ilgili 3-5 kelam belirtmek o kadar kolay ki bizim ülkemizde; herkes görüyor, herkes biliyor, herkes anlıyor çünkü…
4 yıl Kocaeli’de 1 yıl da İstanbul’da amatör olarak hakemlik yapmış birisi olarak bugünkü yazımı hakemlere ve hakemlik mesleğine ayırmak istedim…
Ama öyle herkesin yaptığı gibi değil, maç sonucuna göre ve belli bir hakem özelinde değil genel anlamında bu meslek ve zorlukları üzerine yazacağım…
Çünkü herkesin yazdığını yazmak, herkesin konuştuğunu konuşmak ”papağanlıktan” öte bir şey değil…
Hakem; kelime anlamı itibariyle, iki taraf arasındaki ihtilaflı durumların çözülmesi için atanan bilirkişi demektir…
Yani futbola entegre edecek olursak, iki kulüp ve camia arasındaki müsabakada, kuralları uygulayacak ve hakkaniyetli kararları verecek olan kişidir…
Gelin şimdi kaseti başa saralım ve bu işi en başından ele alalım…
Hakemlik her ilde belli şartlar dahilinde yılda 1 kez açılan kurslara başvurularak yapılabilir. Yani sizin genellikle 3 gün sürecek bir kurstan bir eğitim sürecinden geçmeniz gerekmektedir.
Bu kursta yazımı IFAB (Uluslararası Futbol Birliği Kurulu) tarafından gerçekleştirilen, futbolun ana felsefesini ve hatlarını belirleyen bir ”Futbol Oyun Kuralları” kitabı doğrultusunda size anlatılan kuralları öğretirler…
Sonra da bu öğrendikleriniz neticesinde basit futbol kurallarından oluşan çoktan seçmeli test şeklinde bir sınava tabi tutulursunuz. Gerekli minimum notu (70’ti en son hala aynı olması lazım) aldığınız vakit ”Aday Hakem” olmaya hak kazanırsınız…
Aslında bu eğitim, sınav ve geçme notu çok büyütülecek bir durum değildir. Basit futbol kurallarını bilen ve futbol izleyen herkesin rahatlıkla geçebileceği bir süreçtir… Zaten bu süreçte sınavdan kalan neredeyse yoktur…
Akabinde başlayan aday hakemlik sürecinde, sizi önce küçük yaş gruplarında, tecrübeli hakemlerin yanına yardımcı hakem olarak verirler…
Yani futbola ilk olarak ”Bayrak” sallayarak başlarsınız…
Daha sonraki süreç, zamanla orta hakem olma, daha üst yaş gruplarında ve sonunda A takım seviyesinde müsabaka yönetme şeklinde ilerler…
Bu müsabakalara gitmek, maçı yönetmek, eve dönmek zorlu bir süreçtir. Bir maç için gününüzün tamamını harcayabilirsiniz bazen… Ayrıca kılık kıyafet konusunda düzenli ve hoş görünümlü olmak zorundasınız… Çünkü özerk bir kurum da olsa devlete bağlı bir kurumu yani TFF’yi ve dolayısıyla devleti temsil ediyorsunuz…
Ayrıca bu müsabakalara gidip gelişiniz dolayısıyla TFF’den her ay, gittiğiniz maçlara ve ücretlerine göre toplu olarak bir ödenek de alırsınız…
Sadece müsabaka değil ki, maç dışında haftada en az iki gün ”İl Hakem Kurulları” tarafından belirlenen yer ve saatte antrenmanlara da katılmanız gerekiyor…
Yani hakemlik başlı başına bir adanmışlık, bir özveri istiyor…
İşin temel prensibi bu olmakla birlikte, ”Şam Şeytanı”nın ortaya çıktığı yer evvela şimdiki BAL adıyla bilinen ligde düdük çalabilmek için ilk yükselmeniz gereken ”Bölgesel Hakemlik” mertebesine ulaşma sürecinde başlıyor…
Yani başladınız, alt yaş grupları, sonra yaş gruplarının U17 – U19 gibi artması, sonra A takım seviyesinde 1. Küme, Süper Amatör Küme (bazı illerde en üst seviye 1. kümedir, süper amatör yoktur) derken artık sizin yarı profesyonel olan ve size profesyonel hakemliğin kapısını açacak olan Bölgesel hakemlik mertebesine yükselmeniz gerekecektir…
Peki bu yükselme nasıl olacak?
Öncelikle dediğim gibi ilinizde A takım seviyesinde 1. Küme hatta mümkün olduğunca çok şekilde Süper Amatör kümede maça çıkmanız gerekecek. Tabi öncesinde de orta hakem olarak mı yoksa yardımcı hakem olarak mı hazırlanmanız gerektiği, ildeki hakem hocaları ve sizin tarafınızdan hangisine daha uygun ve yetkinsiniz diye belirlenir… Sonra da sürekli orta hakem olarak ya da yardımcı hakem olarak müsabakalara çıkarsınız…
Bu yeterli mi peki tabi ki hayır… Evvela müsabakalarda ”Gözlemci” denilen, saha kenarlarında kendilerine ayrılmış belli yerlerden sizleri izleyen, müsabaka boyunca oluşan pozisyon ve olaylarda verdiğiniz kararlar, aldığınız yer ve sahada duruşunuzla ilgili sizleri puanlayan birileri olur…
Bu puanlar yıl içinde bir havuzda toplanır… Ortalama puanınız sürekli yüksek olsun diye her müsabakaya tam konsantrasyonla hazırlanmak zorundasınız… En ufak bir hatanızda ya da maça etki edecek bir karar verip kötü not alacağınız durumlarda, sizleri geçmek üzere olacak onlarca yükselme adayı hakem vardır (Tabi yersen)
Bu notlar da yeterli değildir… Müsabakalara zamanında gitmek, müsabaka temsilcileri (saha komiseri, sağlıkçı vs), varsa emniyet güçleri ve hatta kulüp temsilcileriyle (antrenör yönetici oyuncu) ile iletişiminiz, müsabakanın tertemiz bitirilmesi gibi konular da size artı ve eksi olarak geri dönecektir.
Yine antrenmanlara ve ayda bir yapılacak olan ”Hakem Eğitim Seminerlerine” (bazen ara seminerler de olabilir) katılımınız da bu sıralama belirlemede önemli faktör olacaktır…
Peki her şeyi yaptınız? Müsabakalarınız güzel, hakemliğiniz beğeniliyor, antrenman seminerlere tam katılım sağladınız… Bunlar yeterli mi ? Tabi ki hayır…
Bölgesel Klasmana yükselmek için sizleri önce atletik sınavlara sokuyorlar…
Öncelikle de bir sonraki sezon hakemliğe devam edebilmeniz ve vize alabilmeniz için 12 dk içerisinde 2600 metre (kadın adaylarda 2400 metre) koşusunu bitirebilmeniz gerekir…
Sonra asıl klasman sınavında da; her 40 metreyi en fazla 6.10 saniyede koşmak zorundasınız. Kısa mesafe koşuları bittikten sonra 6 dakika ara dinlenme var. Ardından 40×75 metre koşuları olacak. Her 75 metre 15 saniyede koşulmalı ve sonrasında 25 metre yürüme alanında 20 saniye dinlenme vakti var.
Sonra üstüne bir de yazılı sınav var… Öncesinde yine minimum 70 puan almanız gereken çoktan seçmeli test soruları, akabinde de (genellikle 1 – 2 saat sonra ya da 1 gün sonra) asıl sınav olan yorum sınavı var…
Yani size soruda öyle bir hikaye anlatılır ki; hikayenin oluşma olasılığı milyonda bir (ama futbolda her an her şey olabilir, asıl amaç da bununla karşılaşınca yapacağınız yorumu bilmektir) olan posizyonlarla ilgili yazılı sınav şeklinde bir sınava tabii tutulursunuz…
Yani ”Rakip Ceza Sahası İçerisindeki Bir Direkt Serbest Vuruş” cümlesinin ”Penaltı” olduğunu anında anlamanız gerekir… Yoksa ”rakip ceza sahasında direkt serbest vuruş olmaz, endirekt olmasın bu hocam” dediğiniz anda bir çarpıyı aldınız demektir
Peki her şeyi yaptınız, yıl boyunca maçlarınız mükemmel, antrenman ve seminer katılımlarınız tam, koşu ve yazılı sınavlarınız iyi seviyede… Tek başına yeterli mi tabi ki hayır…
Bir de mülakat var… Karşınızda MHK’nin görevlendirdiği eski hakem ve MHK temsilcilerinden oluşan bir kurul karşısında mülakata tabii tutulursunuz…
İşte burada en önemli faktör devreye giriyor… ” TORPİL ”
Ama öyle böyle bir torpil değil… Milletvekilleri mi dersiniz, Bakanlar mı dersiniz, İş Adamları mı dersiniz, TFF başkanı ya da TFF yöneticileri mi dersiniz…
Kim kimden nasıl torpil bulursa artık…
Zaten zurnanın ”zırt” dediği yer de burası…
Yukarıda yazdığım başarı ya da süreklilik aslında işin bazılarına ”eşitlik” ilkesi uygulanıyormuş gibi sunulması dışında bir şey değildir…
Ben de kullandım mı?? Evet kullandım… Bugün Süper Lig’de gördüğünüz hakemlerin hiçbirisi torpilim yok, tırnaklarımla kazıya kazıya geldim diyemez… İşin doğasında yok çünkü…
Ortada büyük paralar harcayan kulüplerin kaderlerini belirleyecek bir meslek ve yine bu mesleğin icrası karşılığında alınan büyük maaşlar ve müsabaka ücretleri var…
Bir kaç tane örnek verecek olursak…
Hayatında futbol oynamamış, futbolun ”F” sinden anlamayan, halı sahada top görse ”Bomba” sanan, bütün olayı kural kitabını ezberlemekten ibaret olan bir kişinin şu anda 2. Ligde hakemlik yaptığını kaç kişi biliyor?
Ya da aslında açıklanan klasman aday listelerinde (her ilin belli bir kotası vardır) adı olmayan, ama birilerinin araması neticesinde mülakat günü listeye dahil edilen hakem yok mu sizce?
Ya da İngiltere’de hakemlik yapmış, İngilizcesi mükemmel olan, Üniversitede akademisyen olan ama ilk senesi diye ”ya yardımcı hakem ol ya da 1 sene bekle” diye zorlanan hakem yok mu yani?
Zamanında çok iyi müsabakalar çıkarırken, kendi klasmanında ilk 10 hatta ilk 5’e girerken, en pislik maçlardan alnının akıyla çıkarken, birilerinin adamı değil diye hakemliği bırakma noktasına gelen bir hakem; sonradan adamı olduğu başka birileri göreve gelince 5 senede Süper Lig’e kadar çıkması bilinmeyen bir şey midir sizce?
Birileri alt klasmanlarda yıllarca beklerken, başka birilerinin her sene klasman atlaması (klasman atlamanız için en az 2 sene o klasmanda görev yapmanız gerekir) tuhaf değil mi yani???
Bunlar benim bildiklerim… Bilmediklerimi düşünürseniz neler neler vardır siz düşünün…
Mesela FETÖ olayları sonrasında, örgütle irtibatlı – iltisaklı diye hakem ve gözlemcilikten atılan, ama hiç bir suçlarının olmadığı ispatlandığı halde görevlerine iade edilmeyen ve neticesinde TFF’yi AİHM’ye şikayet eden insan sayısının kaç olduğunu araştırın görürsünüz zaten işin ne boyutlarda olduğunu…
İşte bu en alttan başlayan torpil ve adam kayırmacılık, kötü maç yönetse de yukarıya yükselmek varken, neden birileri bu meslek için çok uğraşsınlar ki…
Her sene değişen kuralları bile takip etmeyen hakemlerin Süper Ligde maç yönettiği bir ülkede ne bekliyorsunuz ki…
İşte futbolun her yerinde olduğu gibi hakemlikte de siyaset ve torpilin olması hakemleri bu denli vasıfsız ve kalitesiz duruma getiriyor…
Çünkü birileri yükselmek için bir taraflarını yırtarken, birileri basamakları 3’er 5’er çıkıyor…
VAR SİSTEMİNİN KULLANIM AMACI
Son yıllarda teknolojinin gelişmesi ve futbol ekonomisinin büyümesiyle FIFA müsabakalarda VAR (Video Asistant Referee) sistemi adında bir sistem geliştirdi… Her teknolojik sistemde olduğu gibi bu sistem de kullanabilen için velinimet ama kullanamayan için illet bir icat durumunda…
VAR’ın alamet-i farikası aslında şudur… Sen hakem olarak bir karar verirsin, bu karar siyah beyaz diye tabir edilen, maçın sonucuna etki edecek bir karardır ve onu düzeltmene yardımcı olur bu sistem…
Yani en başında senin karar vermen gerekir… Ama bizde öyle mi… Ceza sahasında bir penaltı oluyor, hakem ”oyna” ya da ”penaltı” demeden, oyun durduğunda itirazları da bertaraf etmek ve yükü üzerinden atmak için elini kulağına götürüp karşı taraftaki sesten pozisyonu yorumlamasını istiyor…
Aslında hakem diyor ki; ben Süper Lig’de pozisyonlara yakın olup onu yorumlayamayacak kadar ”Salağım” (kimse kusura bakmasın ama öyle) , ey Riva’daki arkadaşım, sen pozisyonu 7-8 kere oynat ve yorumunu kararı bana bildir”
Yani olması gerek şu : Penaltı pozisyonu oldu elle oynama var… Sen hayır el kapalı bir şey yok oyna devam demelisin ki, VAR sana ”hocam burayı yanlış yorumladın bir daha bakar mısın?” demeli…
Sen pozisyona yorum bile getirmeden yardım bekliyorsun…
Peki VAR olmasa ne yapacaksınız? Kulübeden pozisyon tekrarını izleyen hocalardan mı yardım isteyeceksiniz…
VAR sistemi sizin verdiğiniz yanlış kararı düzeltmek için var… Sizin kararsız kaldığını durumlarda yorum katmak için değil…
Hele ki yardımcı hakemler…
Eski bir yardımcı hakem olarak, Süper Lig’de yardımcı hakemlerin gereksiz olduğunu defaatle söyledim halen de söylüyorum…
Yahu 2 metre önünde itme-çekme ya da ayağa basma, faul bir şey var… Bayrak kaldırmak için 30 metre uzaktaki orta hakeme niye bakıyorsunuz arkadaş !!!
Senin işin hakemin düdüğünü elindeki ”BİP”li bayrakla onaylamak değil… Ona uzak kaldığı pozisyonlarda yardımcı olmak… Adın üstünde zaten ”YARDIMCI HAKEM”…
Yoksa tribünden habire ”BİP”li küfür yer durursunuz…
Kimseye sormadan karar verdiğiniz bir ofsayt var, onu da artık pozisyon bitene kadar bekleyin, yanlış olursa VAR uyarır diyorlar…
Yani ofsayt için de size gerek yok… Peki siz ne işe yarıyorsunuz?
Saha içerisinde birbirine yardımcı olmayan hakemlerin; biri sahada biri RİVA’dayken kulaklıkla birbirine yardımcı olmasını bekliyoruz…
Çünkü oralara gelmek için hep birilerinin yardımıyla (torpille) bir yerlere geldikleri için orada da yardım beklemeleri normal…
Hakem saha içerisinde öncelikle kendi kararını vermeli… Sonra birilerinden yardım alması gerekiyorsa alır…
Yoksa başlıkta da yazdığım gibi ; Benim Adım Hakem, Dur Bi VAR’a Bakem olayı yıllarca devam eder…