Hepimizin bildiği gibi neredeyse bütün dinlerde LGBT konusuna sıcak bakılmadığı gibi kadınların dini anlamda hizmet etmeleri, din adamı olmaları teşvik edilmemiştir. Bu makalede Batı’da Hristiyanlık: LGBT ve Liberalizm konusunu işleyeceğiz.
Batı’nın bu konudaki değişimi, post-modern kavramları inanca adapte ederek LGBT’yi teolojik bağlamda onaylayan, kadınların din adamı olmalarını mümkün kılan aktivitelerini ve burada Luteryen Kilise’sinin rolünü, özellikle Kuzey Avrupa’daki din anlayışına etkisini birlikte inceleyeceğiz.
İsveç: Luteryen Kilise’sinin Avrupa’daki aktivitelerini öncelikle inceleyelim. İsveç Luteryen Kilise’sini ele alalım. 1958’den beri kadınların rahip olmasının yolu açılmıştır, 1960dan beri de kadın rahipler kilise bünyesinde hizmet vermektedir. Avrupa’daki kadim kiliselerde ise bunun önü tamamen kapalıdır örnek olarak 31 Ekim 2016 tarihinde Papa Francis İsveç Luteryen Devlet Kilise’si eski başepiskoposu, Antje Jackelen ile görüştükten sonra Roma’ya dönerken İsveç Televizyonu’nda bir gazeteci kendisine kadınların da Katolik Kilisesinde rahip olup olamayacağını sordu ileri zamanlarda.
Papa Francis cevap olarak Papa 2. John Paul’un 1994 yılındaki “Kadınların Görev Almasını Yasaklayan Elçisel Mektup” metnini referans göstererek kadınların hiçbir zaman Katolik Kilisesinde rahip olamayacağına son noktayı koymuştu. LGBT konusunda ise 2009dan bu yana İsveç Kilise sinodunun aldığı karar neticesinde eşcinsel evlilikler kiliselere girmiş, eşcinsel çiftlere dini nikâh hakkı verilmiş ve papazların gay ve lezbiyen çiftleri kutsayabilmesi olanaklı kılınmıştır. Unutmadan şunu da ekleyelim, Papa ile görüşen İsveç Başepiskopos’u Antje Jackelen hanımefendinin de cinsel oryantasyonu lezbiyenliktir.
Kendisi 15 Haziran 2014ten beri İsveç Devlet Kilise’sinin ilk seçilmiş lezbiyen episkoposu olma görevini sürdürmekteydi. 2009-20019 yılları arası Stockholm episkoposluğu yapan ve 11 yıldır bir kadınla evli olan Eva Brunne hanımefendi ise LGBT’yi adapte etmenin yanı sıra Hristiyan inancıyla ilgili de garipsenecek açıklamalarda bulunmuş, örnek olarak Hristiyan inancının temeli olan İsa’nın bakireden doğmuş olmasını reddetmiş ve şu açıklamada bulunmuştu: “Tanrı’ya inanıyorum ama bu şekilde ayrıntılara inanmıyorum. Benim için Tanrı büyük mucizeyi yarattı. Bakire doğuma bu kadar önem verilmesi doğru değil. Bu, Meryem’i olduğu kadından daha az yapar. Mesele şu ki, İsa doğdu. Nasıl oldu? Asla bilemeyeceğiz.” Görüldüğü üzere yer yer cinsiyet ve LGBT inancın önüne geçirilerek progresif ve yeniden yapılandırmacı bir din anlayışına geçilmiştir.
Almanya: 2000 yılında Alman Evanjelik Luteryen Kilise’si(EKD) tarafından yayınlanan “Verantwortung und Verlässlichkeit starken”isimli açıklama ile eşcinsel evliliklere destek yayınlanmış, 2010dan beri de eşcinsel bireylerin de din adamı olmalarına olanak tanınmıştır. 2017 yılında ise Alman Parlamentosu’ndan bile 1 yıl önce, eşcinsel evlilikler resmi olarak kilise bünyesinde kabul edilmiştir. Almanya’daki Protestan-Luteryen Kiliseler’in çoğunluğunu bünyesinde bulunduran EKD’nin kiliselerinin neredeyse tümünde eşcinsel nikâhlar kabul görür ve eşcinsel bireyler de papazlık görevini yerine getirebilir.
2021 yılı Berlin Onur Yürüyüşü arifesinde episkopos Christian Stäblein LGBT bireylerinden açıkça özür dilemiş, kendilerini yıllarca görmezden gelip hatta parya olarak kullandıklarını fakat her insanın Tanrı suretinde yaratıldığından bahsetmişti. Berlin’de de 2014 yılında Luteryen Georgen Parochial mezarlığında 400 metrekare bir kısım da lezbiyenlere ayrılmıştı.Kadınlara da din adamlığı hakkı genişçe tanınmıştır. Örnek olarak Hannover bölgesinde 2009da Luteryen Teologlardan Margot Käßmann episkopos olarak seçilmişti.
Finlandiya: 6 Mart 1988’de ilk kadın papazlık görevine getirilmiştir. LGBT konusunda ise eski Finlandiya Luteryen Kilise başepiskoposu Kari Mäkinen taraf olduysa da şu an tartışmalar ve kilise içi bölünmeler devam ediyor LGBT konusunda. Kari Mäkinen döneminde LGBT’lilerden bizzat kendisi özür dilemiş, LGBT karşıtı kampanyalara karşı oldukça sert tavır alınmıştı.
İzlanda: İzlanda Luteryen Kilise’si 2015 yılından beri hemcins bireylerin evliliklerine müsaade etmektedir. 1974ten beri ise kadınlar papaz olabilmekteler. Agnes M. Sigurðardóttir, İzlanda’nın şu anki ve ilk kadın başepiskoposu LGBT bireylere karşı şu açıklamada bulunmuştu: “Kilisenin bu şekilde davrandığı ve insanları incittiği ve onlara hem acı, hem sorun hem de zorluk yaşattığı için insanlardan kesinlikle özür dilerim.” Kendisini biseksüel olarak tanımlayan genç papazlardan biri olan Sindri Geir ise Gay İceland isimli dergiye verdiği röportajda şöyle bir ifadede bulunmuştu: “Tanrı, heteroseksüel, trans, cis olduğu gibi aynı zamanda da eşcinseldir.”
Norveç: 2016 yılında eşcinsel evliliklere destek oyu verdikten 1 yıl sonra resmi olarak Norveç Luteryen Devlet Kilise’si eşcinsel evlilikleri onaylayıcı karar almıştı. Eşcinsel bireyler aynı zamanda din adamı da olabilmekte.
Kısaca da dünya üzerindeki aktivitelerden bahsedersek eğer 6 gün önce Sally Azar, Filistin’de ilk kadın Luteryen pastör olarak atandı. Filistin gibi Müslüman bir toplumda, Hristiyan Filistinliler’in bile oldukça muhafazakar olan Latin Katolik ve Ortodoks mezhebine mensup oldukları bir yerde bu şekilde bir olayın yaşanması ilginç bir gelişmedir.
“Ataerkilliğin her yerde bu kadar kök salmasından sonra bu çok önemli bir adım” açıklamasında bulundu bu konuya ilişkin eski İsveçBaşepiskopos’u Antje Jackelen. ABD üzerinde ise en büyük kiliselerden olan Evangelical Lutheran Church in America(Amerika Luteryen Kilisesi) kadınların da din adamı olmaları, dinler arası harmoni ve LGBT konularında öncü kiliselerdendir.
ABD Hristiyan topluluğunun ilk trans episkoposu örnek olarak San Fransisco Luteryen Kilisesi’nde papazlık yapan Megan Rohrer seçilmişti. “Reconciling Works” isimli LGBT bireylere psikolojik ve ruhani destek sağlayan oluşum da Luteryen kökenlidir ve bu kilise bünyesindedir. Meşhur pastörlerden Nadia Bolz-Weber bekaretin önemli olmadığı, kadınların da evlilik öncesi cinsel ilişkiye girebileceği ve bunun dinle herhangi bir bağlantısı olmadığını savunanlar arasındadır ve bununla ilgili çok sayıda konferansları bulunmaktadır.
Dine farklı bir bakış da Ebenezer Luteryen Kilisesi’nden gelmişti 2019 yılında. Kilise’nin papazı Stacy Boorn önderliğinde Tanrı’ya bir kadın olarak ibadet edilmektedir ve bunun yanında küçük pagan Tanrıça putları, kundali yoga, kristaller ve hayvan maskeleri kullanılmaktadır. Eğer bu şekilde davranılmazsa, Tanrı kadın olarak görülmezse cinsiyet eşitliğinin hiçbir zaman savunulamayacağını da savunmuştur Stacy Boorn.
Sadece Stacy Boorn tarafından değil, aynı zamanda kilisenin de görüşüdür bu.
2020 yılında ABD Luteryen Kilisesi(ELCA) tarafından Tanrı’ya “Anne Tanrı” şeklinde hitap edilen bir paylaşım yapılmıştı ki bu Hristiyanlık’taki “Baba Tanrı” figürüne karşı bir terslik oluşturuyordu ve liberal Hristiyanlar tarafından bile yer yer tepki görmüştü.
Sonuç olarak Hristiyan dünyasının dolayısıyla Batı’nın 20. Yüzyılın ilk yarısından dolayı kadın hakları ve LGBT eşitliği bağlamında kademeli olarak nasıl değiştiği ve yeni bir boyut aldığını görüyoruz. Bazılarımız için bu harika bir eşitlik ve önyargısızlığa adımken bazılarımız için de dinlerini ve kendilerini tahrif etmektir yorum sizlere aittir…
Benim şahsi fikrim saygının her zaman güzel ve değerli olduğu fakat bunu yaparken karşı tarafı da incitmemektir. İsveç’te Kur’an yakıldığı zaman bunun ifade özgürlüğü olduğu öne sürüldü lakin birkaç papaz İsveç’te eşcinsel evlilikleri kıymak istemediği için Jesper Eneroth isimli bir sosyal demokrat 15 Kasım 2022’de meclise bir önerge sunmuştu.
Önergenin içeriği ise eşcinsel nikah kıymak istemeyen papazların görevden alınmasını kararını yürürlüğe sokmaktı, neyse ki kabul edilmedi. Onun yerine papazlara eğitim vererek bunu aşma yoluna gidildi fakat bu cüreti gösterebilmek bile Sosyal Demokrat olarak bahsedilen bir kısmın aslında kendi fikirlerine aykırı olan papazlara karşı nasıl da baskıcı olduklarını gösterir niteliktedir.
Barış ve huzur istiyorsak eğer her iki tarafların da birbiriyle uzlaşı ve özgürlüklerine müdahale etmeme, komşusuyla arasındaki “çitleri kaldırmama” bilincine sahip olması gerekmektedir ve çifte standartlardan arınmak gerekmektedir. Acaba bir gökkuşağı bayrağı yakılsaydı İsveç Hükümeti ifade özgürlüğü olarak nitelendirecek miydi? Takdir ve yorumlar sizindir…