Küçük yaşlardan itibaren olta balıkçılığına ilgi duyan ve 15 yıl profesyonel şekilde balıkçılık yapan Fuat Selim Ramazanoğlu, balıkçılığa olan sevgisini sanatla buluşturdu.
Asıl mesleği mimarlık olan Ramazanoğlu, yok olmaya yüz tutmuş Boğaziçi olta balıkçılığını gelecek nesillere tanıtmak amacıyla ‘Boğaziçi Oltacılık Takımları’ sergisini açtı.
Sergide 100 senelik mazisi olan oltalar, olta kutuları ve daha yüzlerce balıkçılık takımları bulunuyor. Serginin balıkçılığı merak eden herkese çok şey söylediğini ifade eden Ramazanoğlu, “Burayı sadece bir sergi olarak görmeyin. Belli kişilerin kullandığı takımlarında bir arada olduğu, bunların ister kitaplaştırma ister başka sergilerde amacına yönelik kullanılabileceği gezici bir tasarım olarak düşünebilirsiniz” dedi.
Olta balıkçılığı takımları, oltalar, olta kutuları ve balıkçılığa dair daha birçok alet edevatlar biriktiren Ramazanoğlu, yok olmaya yüz tutmuş Boğaziçi olta balıkçılık takımlarını gelecek nesillere tanıtmak amacıyla ‘Boğaziçi Oltacılık Takımları’ adıyla bir sergi düzenledi.
Kanlıca Yardımlaşma Cemiyeti Lokali’nde düzenlenen sergide bir yandan da Fuat Selim Ramazanoğlu’nun babası olan Saha Nur Ramazanoğlu hayatını anlattığı kitabı okuyucuları için imzaladı. Kanlıca’daki dostlukların eskiden çok güzel olduğunu söyleyen Saha Nur Ramazanoğlu, 9 yaşındayken Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü gördüğünü ve aralarındaki diyaloğu da gözyaşları içinde anlattı. Vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği sergi 20 Kasım’da sona erecek.
“AMACIMIZ BİZDEN SONRAKİ NESİLLERE ANLATMAK”
Serginin amacının Kanlıca halkını bir araya getirmek olduğunu söyleyen Fuat Selim Ramazanoğlu, “Aynı zamanda yok olmaya yüz tutmuş Boğaziçi olta balıkçılığı takımlarını, alet edevatını yani burada bulunan her şeyi bizden sonraki nesillere ne olduklarını, nasıl balık tutulduğunu anlatmak için yapılmış bir sergidir” dedi.
“BALIKÇILIK KANLICA TARİHİNDE ÇOK ESKİ BİR YERE KADAR GİDİYOR”
Kanlıca’yı anlatan Razamanoğlu, “Kanlıca hakiki bir Boğaziçi köyüdür. İskelesiyle, iskele meydanıyla, çınarıyla, çeşmesiyle, tarihi İskenderpaşa camisiyle ve yakın çevresindeki bütün tarihi yapılarıyla, meydanıyla tam bir Boğaziçi köyüdür. Eskiden sadece geçim kaynağı olarak balıkçılık varmış. Yoğurtçuluk falan çok sonradan olmuş. Dolayısıyla bu balıkçılık Kanlıca tarihinde çok eski bir yere kadar gidiyor.
Eskiden kılıç tutarlarmış, Ada’ya gidip uskumru tutarlarmış. Boğaziçi’nde ağlarla tutulan çinakoplar, pisi balıkları gibi her türlü dip balığı var. Ağcılık yapılan ve oltayla tutulan balıklar var, olta balıkçılığı benim ilgimi çektiği için burada olta balıklarının takımlarını sergilemeye çalıştım. 60-70 ve 100 seneye yakın olta kutuları var. Yine 100 seneye yakın mazisi olan oltalar var. 15 sene profesyonel balıkçılık yaptım, o döneme ait takımlarımız var. Dolayısıyla bu iş böyle bir sergi amacına dönüştü. Fakat sergilemenin ve bunların bir arada tutulma problemi vardı.
Kutularını da kendim yaptım, kendim etiketledim, kimden alındıklarını yazdım. Burayı sadece bir sergi olarak görmeyin belli kişilerin kullandığı takımlarında bir arada olduğu, bunların ister kitaplaştırma ister başka sergilerde kullanım amacına yönelik kullanabileceği gezici bir tasarım olarak düşünebilirsiniz” dedi.
“HERKESE ÇOK ŞEY SÖYLEYEBİLECEK BİR SERGİ”
12 Kasım’da açılan serginin 20 Kasım’da sona ereceğini ifade eden Ramazanoğlu, “Kuzey Marmara, Boğaziçi ve Karadeniz’in Kuzey’inde balık tutmaya hevesli ister kıyıcısı olsun ister sandaldan balık tutan kişiler olsun, aynı zamanda bu bölgede yapılan balıkçılığın mazisini merak eden herkese çok şey söyleyebilecek bir sergi, herkese açık ve ücretsiz” diye konuştu.
“KANLICALI DOSTLUKLAR ÖYLE ÇOKTU Kİ”
Fuat Selim Ramazanoğlu’nun babası Saha Nur Ramazanoğlu ise oğluna teşekkür ettiğini ifade ederek, “Balıkçılığa ben de meraklıydım ama o benden daha meraklı oldu” diyerek Kanlıcayı şöyle anlattı:
“Kanlıca dostluklarla yan yana olmuş bir köy. Annem ve babam Kanlıca da doğmuş, hatta dedelerimiz de Kanlıca’lı, biz 300 senelik Kanlıca’lıyız. Kanlıca anlatılmaz. Kanlıcalı dostluklar öyle çoktu ki. O dostluklar şimdi devam edebiliyor mu bilmiyorum. Hatta sünnet olduğum zaman kapı açıktı. Bütün Kanlıcalı davetliydi. Tanıdık olsun tanımadık olsun gece yarısı olsun herkes birbirini ziyarete gidebilirdi. Şimdi maalesef o dostluklar yok.”
“ATATÜRK’ÜN İMZASI EVİMİN DUVARINI SÜSLÜYOR”
9 yaşındayken Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü gördüğünü ve aralarındaki diyaloğu göz yaşları içinde anlatan Saha Nur Ramazanoğlu, “O zamanlar her taraf aydınlık değildi. Elektrik yeni gelmişti, babam da meraklıydı. Elinden de iş gelirdi. Evin her tarafına yeni gelen elektrikten donattı. Atatürk’te Dolmabahçe’den motora binip boğazda bir gezintiye çıkalım demiş, Rumelihisar’a kadar gelmişler. Işıkları görünce ‘Burada yeni bir gazinomu açıldı niye burada bu kadar ışık var’ diye sormuş. Motor kıyıya yanaştı.
Babam Atatürk’ün sandalyesinin yanında ağabeyimle duruyor. Atatürk beni kucağına aldı. Yüzümü tuttu, bana baktı, başımı okşadı. ‘Ben kimim’ dedi. Atatürk diye karşılık verdiğimde, yanındakilere ‘Bak çocuktan zeka fışkırıyor” dedi. İçeride daktilo varmış, yaverden daktiloyu istedi. Yavere, bankaya yazdırması için şunları söyledi; ‘Bay Fuat Ramazanoğlu’nun 9 yaşındaki çocuğu Bay Saha’ya 400 lira veriniz ve bana bildiriniz.’ Bunu devlet hesabından değil kendi hesabından istedi.
Babam da ‘Paşam, müsaade ederseniz ben bu parayı tahsil etmeyeceğim’ dedi. Atatürk’te kızdı, ‘Bu ne demek?’ diye karşılık verdi. Babam, ‘İmzanız o kadar kıymetli ki, para karşılığında bu imzayı elimden çıkarmak istemem’ dedi. Bunun üzerine de Atatürk, ‘Güzel söyledin, o zaman iki tane yazılsın birini büyütüp evinin salonunu asarsın, diğeriyle de gider çocuklara birer hediye alırsınız’ dedi. Onun o imzası şimdi evimin duvarını süslüyor” diye konuştu.