Anayasa Mahkemesi (AYM), Başkanı Zühtü Arslan, “Yargı kararları, özellikle AYM kararları kutsal metinler değildir. Eleştirilebilir, dahası eleştirilmelidir” dedi.
Aslan, “Eleştirinin eleştirilenler bakımından etkili ve faydalı olabilmesi büyük ölçüde kullanılan üslûba bağlıdır. Yargı kararından ziyade kararı verenlere odaklanan ve eleştiri ötesine geçen ifadelerin fayda getirmeyeceği, zira eleştiriyi mecrasından uzaklaştıracağı açıktır” dedi.
AYM‘de bireysel başvurunun kabulünün 8’inci yıl dönümü nedeniyle ‘İnternet Çağında Temel Hak ve Özgürlüklerin Korunması’ konulu sempozyum düzenlendi. AYM Başkanı Zühtü Arslan, kayınpederi Derviş Tarakçı’nın vefatı nedeniyle Kahramanmaraş’a gittiği için sempozyumun açılışı için hazırladığı konuşma metnini Başkanvekili Hasan Tahsin Gökcan okudu. Arslan, 8 yıl önce uygulamaya geçen bireysel başvurunun AYM’nin temel hak ve özgürlükleri koruma görevini daha da belirgin hale getirdiğini ifade etti. Arslan, “AYM, her geçen gün artan iş yüküne ve tüm olumsuzluklara rağmen bireysel başvurunun etkili bir hak arama yolu olarak kullanılmasını sağlamıştır.
23 Eylül 2012 tarihinden bugüne Mahkemeye toplam yaklaşık 285 bin başvuru yapılmış, bunun 243 bin kadarı sonuçlandırılmıştır. Başka bir ifadeyle bireysel başvurunun başladığı tarihten bu yana yapılan başvuruların yüzde 85,5’i karara bağlanmıştır. Şu anda AYM’nin önünde 42 bin civarında başvuru bulunmaktadır. Mahkememiz incelediği başvurularda 10 binden fazla ihlal kararı vermiştir. İhlal kararlarının temel hak ve özgürlüklere dağılımına bakıldığında ilk üç sırada yüzde 54 ile adil yargılanma hakkı, yüzde 26,7 ile mülkiyet hakkı ve yüzde 5,7 ile ifade özgürlüğü olduğunu görüyoruz” diye konuştu.
‘İFADE EDİLENE KATLANMAK ZORUNDAYIZ’
Düşünce özgürlüğü ile ilgili Cemil Meriç’in “En kötü yanımız müsamahakâr olamayışımız” sözünü hatırlatan Arslan, “Gerçekten de ifade edilene katılmak zorunda değiliz, ama katlanmak zorundayız. Söyleneni hoş bulmayabiliriz; ama söyleyeni hoş görmek ve cömertçe tahammül göstermek durumundayız. İfade özgürlüğünün alanı geniştir. Özellikle bu özgürlükte esas olan serbestlik, istisna olan sınırlamadır. Bu bağlamda, kural olarak, şiddet ve terörü teşvik, nefret söylemi, tehdit ve hakaret dışında her türlü ifadenin hukuk düzenince korunması gerekir” görüşünü dile getirdi.
‘TAM DA TERÖRİSTLERİN İSTEDİĞİ ŞEYDİR’
Terörle mücadelenin hukuk içinde sürdürülmesinin anayasal bir zorunluluk olduğunun altını çizen Arslan, buna uyulup uyulmadığını denetleme görevinin yargıya, özellikle de AYM’ye ait olduğunu kaydetti. Arslan, “Terörle mücadele tarihinde demokratik devletlerin zaman zaman düştükleri bir tuzak vardır. Bazen hukuku bir kenara bırakarak ya da bir süre askıya alarak mücadele etme zorunluluğundan bahsedilir. Aslında bu tam da teröristlerin istediği şeydir. Hukuku ayak bağı olarak gören bir anlayış ve uygulamanın, verilen haklı mücadeleye gölge düşürebileceği ve uzun vadede ağır maliyetlere yol açabileceği bilinmektedir” dedi.
Arslan, bu ilkelerin internet çağında çok daha önemli hale geldiğini, internetin temel hak ve özgürlükler bakımından fırsatları ve riskleri bir arada sunduğunu söyledi. Sunduğu fırsatların yanında, internetin bir taraftan terör, kumar ve çocuk istismarı gibi suçların işlenmesine, diğer yandan da başta özel hayata saygı hakkı olmak üzere birçok temel hak ve özgürlüğün ihlaline zemin hazırlayabildiğini dile getiren Arslan, AYM’nin bireysel başvuruda internet yoluyla kullanılan temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaları Anayasa’nın 13’üncü maddesinde belirtilen kriterleri uygulayarak denetlediğini anlattı.
‘KARARI VERENLERE ODAKLANAN ELEŞTİRİ FAYDA GETİRMEZ’
İfade özgürlüğünün çoğu kez eleştiri özgürlüğü olduğunu belirten Arslan, eleştiriyi demokrasinin alametifarikası olarak tanımlarken AYM’ye yönelik eleştirilere şu yanıtları verdi:
“Yargı kararları, özellikle AYM kararları kutsal metinler değildir. Eleştirilebilir, dahası eleştirilmelidir. Bundan en fazla kurumsal olarak kararları eleştirilen yargı kurumu faydalanır. Bununla birlikte yargı kararlarına yönelik eleştirilerin faydalı olabilmesi için asgari iki hususun önemli olduğunu düşünüyorum. Birincisi herhangi bir metni eleştirmek için öncelikle onu okuyup anlamak gerekir. Bu yargı kararları için de geçerlidir. Daha kararın gerekçesi bile yayımlanmadan tamamen varsayımlar üzerinden yapılan veya yayımlandıktan sonra okunmadan yöneltilen eleştiriler kamuoyunu yanlış bilgilendirme ve yönlendirme sonucunu doğurmaktadır.
Kararlara yönelik bazı eleştirilerden görüyoruz ki, kararlarımız okunmadan, bazen de okunduğu halde yeterince anlaşılmadan eleştirilmektedir. Halbuki sağlıklı bir eleştiri, okumayı ve okunanı doğru anlamayı gerektirmektedir. Aksi takdirde kararda söylenmeyenler, söylenmiş gibi gösterilebilmektedir. İkinci olarak eleştirinin eleştirilenler bakımından etkili ve faydalı olabilmesi büyük ölçüde kullanılan üslûba bağlıdır. Çoğu kez ‘nasıl’ söylediğiniz, ‘ne’ söylediğinizin önüne geçer. Hiç şüphesiz üslûp ya da ifade tarzı da ifade özgürlüğünün güvencesi altındadır. Elbette herkes dilediği üslûbu tercih etmekte serbesttir. Ancak yargı kararından ziyade kararı verenlere odaklanan ve eleştiri ötesine geçen ifadelerin fayda getirmeyeceği, zira eleştiriyi mecrasından uzaklaştıracağı açıktır.”
‘KULLANDIĞIMIZ DİL KİŞİLİĞİMİZİ YANSITIR’
“Esasen kullandığımız dil kimliğimizi ve kişiliğimizi yansıtır” diyerek Mevlana’dan “İnsan, dilinin altında gizlidir” alıntısını yapan Arslan, “İfadeye ve tarzına yönelik tüm bu söylenenlerin internet ortamında yapılan açıklamalar, paylaşımlar ve kullanılan dil bakımından öncelikle ve özellikle geçerli olduğunu da vurgulamak isterim. Sonuç olarak AYM Anayasa’nın ve kanunların kendisine verdiği görev ve yetkiler kapsamında, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel hak ve özgürlükleri güvenceye alan demokratik hukuk devleti niteliğini korumaya çalışıyor. Görevini en iyi şekilde yerine getirmek için de çaba gösteriyor. Bu vesileyle buradan kamuoyuna bir çağrıda bulunmak istiyorum. AYM’ye katkı yapmak istiyorsanız, lütfen kararlarımızı eleştirin. Eleştirileri gerçekten dikkate alıyor ve değerlendiriyoruz” çağrısında bulundu.