Sinema ve televizyonda yer aldığı yapımlarda performans ile beğeni toplayan başarılı oyuncu Asiye Dinçsoy ile beraberiz. Kendisine oyunculuk serüveninden Güldür Güldür’e ve diğer projelerine, hayallerine ve daha bir çok sorumuza samimiyetle cevap verdi.
Oyunculuk kariyeriniz nasıl başladı? Biraz bahsedebilir misiniz?
Sosyal bir çocuktum ben. Çok kardeşli bir ailede büyümenin de getirdiği sosyallik arkadaş çevremde de hep belirleyici oldu. İlkokulda gösterilere çıkmak için hevesliydim. Ama sonuçta başa dönüp baktığımda tüm bunlar sadece oyunculuk yolculuğumda bana yardımcı olmuşlar gibi geliyor. Asıl mesele; hayatı anlamlandırma ve ona anlam katma çabamda saklıydı. Çok okuyan bir çocuktum. Daha ortaokul yıllarımda klasiklere başlamıştım. Ege’nin sıcak yaz tatillerinde en büyük aktivitem roman okumaktı.
O dönem TV vardı ama bu kadar içi boş halde değildi. Hikmet Şimşekli klasik konserli ve kovboy filmli pazar günleri dönemi… Beslendiğimiz bir çok şey vardı. Koşturmacalı aceleci günler değildi. O dönem birde tiyatrolar TRT’den gösterilirdi. Keşanlı Ali Destanı oyununu (Engin Cezzar’ın oynadığı ki; sonrasında Engin Cezar üniversitede hocam oldu), Ayla Algan’ın oynadığı Orkestra oyununu televizyondan izlemiştim. Bunların hepsinin oyuncu olmamda etkileri olduğunu düşünüyorum. Çünkü “normal” mesleklere yönlendirildiğimiz, diğerlerinin hobi olarak görüldüğü bir dünyada mutlaka bir şeylerden etkilenmek gerekiyor ki, bu “ekstrem” alanlara kayabilesiniz.
Ardından üniversite sınavları gelip çattığında; ben konservatuar sınavlarına gireceğim dedim. Onun için hazırlık gerekiyordu ve İstanbul’da yaşayan ablamın yanına gelip şehir tiyatrolarının alt birimi bir kursa dahil oldum. Akabinde de üniversite’de tiyatro eğitimine başladım. Tam mezun olacağım yıl Kazım Öz’ün Fırtına(Bahoz) filminde oynadım ve hayatım sonrasında sinema oldu. Akabinde birçok bağımsız sinema projesini ve birçok ödülü beraberinde getirdi.
Oyunculuk dışında, özellikle çocuk yaşlarda başka bir alana ilgi duyuyor muydunuz? Yoksa hep oyunculuk odaklı mıydınız?
Ben başarılı bir öğrenciydim. Ama bir şey olmak istemiyordum. Çünkü; çok şey olma hayalim vardı. Bir tek şeyin içine hapsolmak bana göre değildi. Bence oyunculuk o isteğime cevap oldu. Dansa ilgim vardı ama bunu gerçekleştirebileceğim alan bulamadım. Resim öğretmenim çizimlerimi çok beğenip annemle konuşmuştu ve üniversitede beni resim bölümüne hazırlamak için ders vermek istediğini söylemişti. Ama sanat alanları o kadar uzak kalıyordu ki o dönem çevremdeki insanlara o da olamadı. Lise sonrası kendi yolumu bulmaya başladım. Konservatuar sınavları çok yönlü sınavlardır. Özellikle oyunculuk için…
Oynadığınız tiradlardan öte ses, beden kullanımının da test edildiği sınavlar. Ama benim hiç biri hakkında fikrim yoktu. Biraz el yordamıyla, İstanbul’da gittiğim kurs ile bazı şeyler şekillendi diyebilirim. Şimdi geriye dönüp baktığımda o konservatuar sınavlarına hazırlık döneminde oyunculukla ilgili çok çalışmışım.
Sizi genelde komedi ağırlıklı yapımlarda izledik. Ama dramda da çok iyi performanslarınız var. Rolleri kabul etme de kıstaslarınız nelerdir?
Aslında tam tersi. Benim daha çok dram ağırlıklı işlerim oldu. Böyle görünüyorsa ne mutlu bana. (Gülüyor.) Son dönemler ve ara ara komedi ağırlıklı işlerde yer almaya başladım. Komedide ne yapıp ne yapamayacağım konusunda bir fikrim yavaş yavaş oluşmaya başladı diyebilirim. Okullardaki eğitimler daha drama yönelik olduğu için kendini buralarda test etmek zaman alabiliyor. Ama komediyi de çok sevdim. Beni tanıyanlar komik esprili yönümü bilir. Onun için hep komedi yapmalısın modunda yaklaşıyorlardı. Elbette o iş biraz gündelik hayatta komik olmaktan ayrı ama çok da değil. Rolleri kabul etmemdeki kıstas meselesi ise tabii ki; öncelikle senaryo, sonrasında kadrosu. Senaryo iyi ise o işten kötü bir iş çıkma olasılığı çok az.
Şimdiye kadar daha sosyal gerçekçi filmler diye tanımlanan filmler içinde oldum. Anlattığı dünyanın gerçekliği ile bağını doğru kurabilmiş filmler içinde yer almayı seviyorum. Elbet bu kurgusal bir dünya da olabilir ki; bazı komedi işler öyleydi. Henüz gösterime girmemiş olan da var. Onlara baktığımda ise kurulan oyuncu kadroları çok sağlamdı. Sanırım tercihlerim işten işe de değişkenlik gösteriyor. Bazen de rol ilginç ve o zamana kadar oynadıklarımdan farklı olunca o işin içinde olmak istiyorum.
Çok başarılı bir oyuncusunuz. Ama yine de sormak istiyorum. Oyunculukla ilgili hayal ettiklerinizi gerçekleştirdiğinizi düşünüyor musunuz? Yoksa halen hayalleriniz var mı?
Çok teşekkür ediyorum. “Çok başarılı bir oyuncusunuz” gerçekten benim duymak isteyebileceğim en güzel cümle. (Gülüyor.) Çünkü tüm hayatım bunun üzerine kuruldu. Buna ulaşabilmek için çaba içerisinde geçti diyebilirim. Hayal ettiklerim gerçekleşti elbette. Hatta daha fazlası gerçekleşti ama hayal etmek oyunculukta bitebilecek bir şey değil ve bu son nefesime kadar sürecek bir süreç. Daha yapmak istediğim çok şey var. Nazım’ında dediği gibi “En güzel rol henüz oynanmamış olandır.”(gülüyor.) daha çok hayalim var. Mesela tiyatro oyunu yapmak istiyorum. Onunla dünyayı dolaşmak istiyorum.
Mülteci kadın ve çocuklarla ilgili projeler yapmak istiyorum. Uluslararası bir sinema projesinde yer almak istiyorum. Kafamda içinde olmak istediğim hikâyeler var o hikâyeleri gerçekleştirebilecek insanlarla tanışmak istiyorum. Senaryo yazmak istiyorum. Daha yapılacak çok şey var yani ve bu bitmez…
TV dizilerinin süresi hakkında bir oyuncu olarak ne düşünüyorsunuz? Bu sebepten kalitenin düştüğünü, hikayelerin monotonlaştığını düşünüyor musunuz?
Evet, süreleri insani bulmuyorum ve bu kesinlikle kaliteyi düşüren bir şey. Özellikle senaryoda bunu hissediyorsunuz. Zamanla hikâyeler uzamaya başlıyor, toparlanamıyor. Bu çok normal. Ama yine de Türkiye dizi sektörü konusunda çok başarılı. İzlediğim diğer ülkelerin Netflix dizileri bile sezonlar uzadıkça ki; sürelerinin uzun olmamasına rağmen, ilk sezon etkilerini yitirip monotonlaşabiliyorlar.
Sizi bu sezon Güldür Güldür de keyifle izledik. Yeni sezonda da sizi kadroda görecek miyiz?
Güldür Güldür ile yollarımız ayrıldı. Benim için çok büyük bir deneyimdi. Yeni sezonda kadroda değilim.
Televizyon dışında sinema ve tiyatro da yakın dönemde içinde olacağınız yeni işler var mı?
Güldür Güldür ertesi bir sinema filminde oynadım. Filiz Kuka’nın yönetmenliğini yaptığı filmin ismi “Yüzleşme”. Şu anda filmin kurgusu yapılıyor. Harika bir oyuncu kadrosu ile çalıştım. Çok sevdiğim bir ekipti gerçekten ve filmle ilgili çok heyecanlıyım. Ağustos’ta Netflix’te bir filmim gösterime girecek. Yapımcılığını Zamkinos Filmin (Nisan Ceren-Faruk Özerten) yönetmenliğini Soner Caner’in yaptığı filmin ismi henüz netleşmedi. Ben de yanlış bir şey söylemek istemem. Ekim gibi de bir sinema filmi daha görünüyor. Bir yandan da tiyatro olsun istiyorum bu ara.
Bu samimi ve keyifli röportaj için Asiye Dinçsoy’a teşekkür ediyor yeni projelerinde başarılarının devamını diliyoruz.