Şiddeti engellemeye yönelik en temel hareket noktamız ‘insan insana iletişim’ olmalıdır. Aşısı olmayan salgın halk sağlığı sorunu olarak şiddettir.
Kadına yönelik şiddet kadınlara kadın oldukları için uygulanan insan hakları ihlaline yol açan ve şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve davranışı kapsar. Kadına yönelik şiddetin yaşadığı ortamda maruz kalması ise aile içi şiddeti içerir. Aile içi şiddet; eş ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti içerir. Her 20 saniyede bir aile içi şiddetin gerçekleştiği ve bu olayların %70’inin yaralanmayla sonuçlandığı düşünüldüğünde aile içi şiddetin yaşamı zorlaştıracak düzeyde olduğu acı bir gerçektir.
Özellikle yaşadığı şiddeti kimseye anlatamayan kadının oranın % 48.5 olması acil önlemler almamızı gerekli kılmaktadır (KSGM,2008). Aile içi şiddeti diğer şiddetlerden ayıran bazı farklılıklar bulunmaktadır. Bunun en önemli nedeni birlikte yaşanan tüm bireyleri etkilemesidir. Özellikle çocukların kişilik gelişiminde travmalara neden olmasıdır. Çocuğun sorun çözme yöntemi olarak şiddeti, uygulaması yani öğrenmesidir. Böylece kuşaklara aktarılabilmektedir. Bir diğer özeliği tekrarlanma olasılığının yüksek olması ve yaralanma hatta ölümle sonuçlanabilmesidir.
Ülke, sınıf, eğitim gözetmeksizin gerçekleşen eş şiddetini artıran bazı faktörler vardır. Bunlar:
- Toplumsal düzeyde erkek egemen toplum
- Şiddeti normal karşılama eğilimi
- Çatışma çözümünde şiddetin genel kabul görmesi
- Çocukluk yaşantısında şiddetin olması
- Şiddetin normalleştirilmesi
Şiddetin döngüsü ne yazık ki önlemler alınmaz ise devam etmektedir. Bu döngü, kadın için önemli bir stres kaynağıdır. Bu nedenle yaşanılanları hem fiziksel hem de psikolojik olumsuz etkileri nedeniyle bir ev içi şiddeti, travma olarak değerlendirilebiliriz. Eş şiddetini travma olarak ele alışın önemli bir nedeni, doğal afet ya da bir yabancıdan değil, kadının en yakınından eşinden kaynaklanmasıdır. Kadının evlendiği, güvendiği, çocuk sahibi olduğu eşinden şiddet görmesidir. Özellikle maddi bağımsızlığı olmayan kadınlar için durum son derece karmaşık hale gelmekte ve başa çıkma zorlaşmaktadır.
Travma yaşantıları ruh sağlığı sorunlarının en önemli nedenlerindendir. Kişinin ruhsal dengesini bozmakta dayanıklılığını azaltarak psikiyatrik rahatsızlıklara yatkın hale getirebilmektedir. Bu nedenle eş şiddeti psikolojik bir travma kaynağıdır. Kişiyi çok korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik duyguları yaratan olaylar, uzun süren ruhsal sorunlara yol açmaktadır.
Aile içinde yaşanan şiddettin, kadınlar kadar çocukları da etkilendiği unutulmamalıdır. Aile içi şiddete tanık olan ve hatta maruz kalan çocuklar çaresizlik yaşamakta kendine olan güveni azalmakta travma ile büyümektedirler. Bu çocuklarda kaygı bozuklukları, yeme ve uyku bozuklukları, konuşma bozuklukları ve psikosomatik belirtiler görülme olasılığı yüksektir.
Şiddeti engellemeye yönelik en temel hareket noktamız ‘insan insana iletişim’ olmalıdır.