İstanbul’dan gelen bir grup inşaat mühendisi Hatay ve Antakya’da yaptıkları incelemelerde, Asi Nehri ve Amik Ovası üzerinde yapılaşmanın en önemli sorun olduğu değerlendirmesini yaptı.
Beykent Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden 4 öğretim görevlisi olarak Hatay’a geldiklerini aktaran Karagöz, özellikle Antakya’daki binalarda araştırma yaptıklarını anlattı. Dr. Öğr. Üyesi Karagöz, “Gelip gördük ki gerçekten asrın felaketi, içimiz kan ağladı. İnşallah bir daha böyle bir felaket yaşamayız. İki yıl önce gördüğüm binalar ya yıkılmış ya da ağır hasarlı. Şehrin ana yolları dar ve yetersiz, ara sokaklardaki binalara ulaşmak imkansız. En büyük sorun zeminden kaynaklanıyor, yapılar için yer seçimi çok kötü. Temellerin tasarımı da bu yer seçimine göre yapılmamış. Yapılarda düzensizlikler var. Beton kalitesi çok kötü, donatılar yetersiz ve düzensiz. Genelde yıkılan yapılar 1980 öncesi yapılmış” diye konuştu.
“BETON SINIFI ÇOK DÜŞÜK”
Alüvyon toprak vurgusu yapan Dr. Karagöz, “Burası Asi Nehri’nin yatağı, yani alüvyon bir zemin üzerine yapılan yapılar her zaman riskli yapılardır. Yapı temeli için en büyük sorun zeminin Amik Ovası ve alüvyon toprak olması.1999 depreminde sonra BS 25 ve 30 betonları kullanılmaya başlanıldı. Burada yıkılan binalarda beton sınıfının çok düşük olduğu ve BS 14-16 beton sınıfının kullanıldığını gördük. Kalitesiz beton, yetersiz donatı ve yapı düzensizlikleri dayanıksız yapının oluşmasında ve yıkılmasında temel nedenlerdir. Eski yapılarda ise betonarme dediğimiz taşıyıcı elemanlarda düz donatılar kullanılmış” ifadelerini kullandı.
“BÖLGEDE, ASMOLEN YAPI HİÇ KULLANILMAMALIDIR”
Binalarda perde duvar olmadığını aktaran Dr. Karagöz, “Çöp bacaklı kolonlar kullanılmış, beton dökümünde sıkılaştırma yapılmamış. Kolon ve kiriş birleşimlerinde segregasyon (ayrışma) ve kırılmalar olmuş. Birçok binada perde duvar yok veya yeterli değil. Kirişlerde sistematik olarak hatalar yapılmış. Ayrıca birçok binanın asmolen (bir tür tuğla) yapıda olduğunu gördük. Bu bölgede asmolen döşeme hiç kullanılmamalıdır. Asmolen döşeme yanal deprem yüklerinde, düşey kirişli döşemelere göre çok dayanıksız yapı elemanlarıdır. Kiriş ve kolon birleşimlerinin deprem standartlarına göre tasarlanmadığını gördük. Antakya’nın yeniden planlanmasında mental bir dönüşüm gerekiyor” dedi.
“YUMUŞAK KAT KIRILMALARA NEDEN OLUR”
Yeni binaların özellikle yumuşak katlardan dolayı hasar aldığını söyleyen Karagöz, “Giriş katlarda özellikle yüksek tavanla birlikte asma kat düzensizlikleri tespit ettik. Birinci ve ikinci normal kat standart benzer tasarlanmış ancak yumuşak katın olması nedeniyle dinamik yük etkisinde, yumuşak katlarda kırılmalar olmuş, binalar çökmüştür. Yumuşak kat, yapının düşey yönde düzensiz olduğunu gösteriyor. Katlar arasında simetrinin olması gerekiyor. Eğer, giriş katlar oto galeri olarak kullanılacaksa bu yumuşak kattaki kolonlar daha güçlü ve büyük olmalı veya önerimiz bu yumuşak katın hiç yapılmamasıdır” diye konuştu.
“İZOLATÖR YIKILMAYI VE RİSKİ ÖNLER”
Antakya’da ayakta kalan binanın olmadığını belirten Karagöz, “Bizim önerimiz Amik Ovası ve Asi Nehri olduğu için buraya bina yapılmamasıdır. Ovada şehir planlaması olmamasıdır, asla ve asla bina yapılmamalıdır. Eğer burada bina yapılacaksa tek veya iki katlı olması gerekiyor. Ovanın iki yakası dağ, şehirleşmeyi işte bu dağ eteklerinde az katlı şekilde kurmak lazım. Böyle olursa benzer felaketi tarih boyunca bir daha yaşamayız. Hatay, İskenderun bölgesinde 13-14 katlı binalar yapmak istiyorsak mutlaka ayrı bir bölgede ve sismik izolatör kullanmalıyız. İzolatör yıkılmayı ve riski önler. Toprağın titreşimini yapıya minimum şekilde aktarır” ifadelerini kullandı.