İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Fatih Dikmen, iklim krizinin arılar üzerindeki etkisini anlatarak, “İklim krizinin olumsuz etkileriyle arıların nesli tehlike altında” dedi.
Bu önemli tehdit karşısında Uluslararası Kurak Alanlarda Tarımsal Araştırma Merkezi (ICARDA), Tarım ve Orman Bakanlığı Zirai Araştırma Merkez Enstütüsü, İstanbul Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi, “Artan İklim Değişimine Karşı Polinatör Çeşitliliğinin Korunması” adı verilen 3 yıl önce projeyle harekete geçildi. Projeyle tarım alanlarındaki doğal arı türlerinin bir araya getirilmesi amaçlandı.
Araştırmanın ilk denemesi Ankara ve Zonguldak’ta yapıldı. Proje kapsamında kimyasal ilaçlar kullanmadan, aynı alana birden fazla farklı ürün ekildi. Arıların bu alanı daha çok tercih ettiği, üründen kazanılan verimin de yüzde 40 oranında arttığı tespit edildi. Öte yandan bir araya gelen 40’tan fazla arı türü, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’nde koleksiyona alındı. Bu türler üzerinde araştırmalar devam ederken, iklim değişikliğine karşı arıları korumak için yapılan araştırmanın sonuç raporunun da bu yıl açıklanacağı bildirdi.
“ARILARIN NÜFUSU GERÇEKTEN AZALIYOR”
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Fatih Dikmen, iklim krizinin arılar üzerindeki etkisini anlatarak, “Son 40 yıldır Avrupa’da yapılan çalışmalar bize gösteriyor ki, arıların nüfusu ve popülasyonu azalıyor. Aslında insan faaliyetleri belki iklim değişikliğinden çok daha fazla arıları etkilemiş diyebiliriz. İklim değişikliği de bunların üzerine eklendiğinde, gelecekte arıların sayısının daha da az olabileceğini öngörerek bir çalışma başlattık” dedi.
“ANKARA VE ZONGULDAK’TA DENENDİ”
Dr. Öğretim.Üyesi Fatih Dikmen, çalışamaların Ankara ve Zonguldak’ta denendiğini belirterek, “Tarım Bakanlığı’yla birlikte bizlerin de ortak olduğu bir çalışma sonucunda iklim değişikliğinin neden olabileceği tarımsal faaliyetlerdeki eksiklikleri ve azalmayı önleyebilmek adına farklı bir üretim stratejisi ortaya koymak istedik. Biz buna ‘Alternatif Tozlaştırıcılarla Tarım’ diyoruz. Tarım Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi’nden arkadaşlarımızla beraber oluşturduğumuz ekiple 2019 yılında, tam da pandemi döneminde çalışmalara başladık.
Ankara Ayaş’ta ve Zonguldak Çaycuma’da yaptığımız deneme çalışmaları oldu. Geçen yıl son verileri aldık, bu yıl da sonuç raporunu oluşturmaya başlayacağız. Birkaç tür, çok bilinen tozlaştırıcı arı var. Mesela bombuslar, daha çok seralarda kullanılır. Bal arısı pek çok meyve bahçesinde kullanılır fakat, genel anlamda pek kullanabildiğimiz arı grupları bulunmuyor. Eğer biz o arı gruplarını tarlalarda, bahçelerde artırabilirsek, en azından alternatifler üretebileceğiz. Böylece bazı türlerin sayısı azalsa da, diğer türlerle devam edebileceğiz. Böyle bir öngörümüz vardı.
Bunun üzerine böyle bir tarımsal model oluşturduk. Hiçbir kimyasal girdi- yani böcek ilacı- kullanmadan, sadece o tarlaların çevresindeki alanlara farklı çeşitlilikte bitkiler ektik. Örneğin ana ürün olarak bir domates ekip, etrafına ayçiçeği, roka, biber gibi farklı ürünler de ekleyerek, çiçeklerinden arıların yararlanabilmesini sağladık. Böylece tek bir ürün değil, yüzde 70 ana ürün, yüzde 25-30 oranında da diğerlerinden ekerek, bir üretim modeli oluşturduk” diye konuştu.
“ARILADIN YÜZDE 50 DAHA FAZLA GELDİĞİ GÖRÜLDÜ”
Arıların bu alanlara çok daha fazla geldiğinin görüldüğünü belirten Dikmen, “Mesela bazı domates bahçelerinde yaptığımız 2 yıllık karşılaştırmada, kimyasal kullanmadığımız alanlara tozlayıcı dediğimiz arıların yüzde 50 daha fazla geldiğini gördük. Tozlayıcı arıların daha fazla gelmesiyle de üründen kazandığımız verim yüzde 30-40 civarında daha fazla oldu. Bu anlamda doğa dostu bir üretim yapmış olduk. Hem ilaçsız tarım uygulaması yapmış olduk, hem de bunu yapan çiftçinin daha fazla kazandığını gördük. Bu üretim modelinin çiftçiler açısından kullanılabilir veya uygulanabilir bir yöntem olduğunu göstermiş olduk” dedi.