Üreme çağındaki kadınların yüzde 10’unda, menopoz dönemine yakın kadınların ise yüzde 30’unda düzensiz ve anormal adet kanaması görülebileceğini söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Zeynep Soyman, “Genel olarak ise kadınların ortalama yüzde 20’sinde görülen bir durum. Düzensiz ve aşırı adet kanamalarının altında yatan miyom gibi ciddi rahatsızlıklar olabilir. Her dört kadından birinde miyom görülebilmektedir” dedi.
Üreme çağındaki kadının normal adet süresi 28 günde bir olduğunu belirten Medicana Çamlıca Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Zeynep Soyman, “Normal adet kanaması 3-7 gün arası devam eder. İlk günlerde nispeten daha fazla kanama olur, yavaş yavaş azalır ve en geç 7 günde tamamen biter. Bunun dışındaki tüm kanamalar düzensiz adet kanaması olarak adlandırılır” dedi. Düzensiz adet kanamalarını, ‘az ve gecikmeli kanamalar’, ‘sık, uzun ve fazla kanamalar’ olarak ikiye ayırdıklarını söyleyen Doç. Dr. Soyman, düzensiz ve aşırı adet kanamalarının nedenlerini şöyle sıraladı:
“Rahim ağzı ve rahim içi polipler, miyomlar ve adenomyozis, spiral kullanımı, 3 aylık koruma iğneleri, doğum kontrol hapları, polikistik over sendromu, bozulmuş bir gebelikte rahim içi ve rahim ağzı enfeksiyonlar, tiroid fonksiyon bozuklukları, yumurtalık ve rahim kanserleri, ender görülen hastalıklar olmakla beraber kanama-pıhtılaşma sistemini bozan çeşitli kan ve karaciğer hastalıkları.”
“REGL DÖNGÜSÜ 21-35 GÜN ARASI OLMALI”
Bir reglin başlangıcından diğer reglin başlangıcına kadar geçen süresinin 21-35 gün arası olmasını beklediklerini belirten Doç. Dr. Soyman, “Bu rutin döngülerin dışındaki sürelerde meydana gelen adet kanamalarına düzensiz ve anormal kanama olarak bakarız. Menopoza yaklaştıkça ve yeni adet görmeye başlanılan yaşlarda vücut hormonal düzenini sağlamaya çalıştığı için oluşan adet düzensizlikleri normal olarak görülebilir. Ancak, iki adet dönemi arasındaki sürenin 21 günden kısa, 35 günden uzun olması; reglin 2 günden az, 7 günden fazla olması; kanama durumunun şiddetli olması; ağrı, kramp ve kusma görülmesi, sürekli yorgunluk hali, baş dönmesi, kansızlık, sık sık adet görme veya uzun bir süre hiç adet görmeme gibi durumları aşırı ve düzensiz adet kanaması belirtisi olarak sayabiliriz” ifadelerini kullandı.
“GENELLİKLE 35 YAŞ VE ÜZERİNDEKİ KADINLARDA GÖRÜLÜR”
Miyomun rahimdeki kas tabakasından gelişen iyi huylu tümörler olduğunu ifade eden Doç. Dr. Soyman, “Miyom oluşum nedeni tam olarak bilinmemektedir. Her dört kadından birinde miyom görülebilmektedir. Genellikle 35 yaş ve üzerindeki kadınlarda görülür. Miyomlar adet kanamasının fazla olması, adet döneminin uzaması, kansızlık, karın ağrısı, şişkinlik, hazımsızlık, kabızlık, sık idrara çıkma gibi şikayetlere neden olabilir. Özellikle rahim iç yüzeyinde yerleşen miyomlar gebeliğe engel olabilir. Kadınların birçoğu miyomu olduğunun farkında olmayabilir. Miyomların birçoğu herhangi bir belirti vermeyip, rutin jinekolojik muayene sırasında rastlantısal olarak saptanabilir. Miyom tanısı jinekolojik muayene ve ultrason ile konulur. Bazı durumlarda ileri görüntüleme yöntemlerinden biri olan MR’a da başvurulabilir” diye konuştu.
“HER MİYOM AMELİYAT GEREKTİRMEYEBİLİR”
Miyom tedavisinde karar verilirken hastanın yaşı, şikayetleri, gebelik isteği olup olmadığı, miyom sayısı, büyüklüğü ve rahimdeki yerleşim yeri dikkate alındığını belirten Doç. Dr. Soyman “Miyomlar genellikle cerrahi olarak tedavi edilirler. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki her miyom ameliyat gerektirmeyebilir. Herhangi bir belirti vermeyen muayene esnasında rastlantısal olarak saptanan küçük boyutlu miyomlara genellikle herhangi bir müdahalede bulunulmaz ve düzenli olarak takip edilirler. Cerrahi olarak tedavi edilmeyen uygun hastalarda ilaç tedavisi uygulanabilir. İlaç tedavisi miyomun neden olduğu fazla miktarda kanamayı azaltabilir ve miyomun küçülmesini sağlayabilir. İlaç tedavisiyle miyomun ortadan kaldırılamayacağı bilinmelidir.
İlaç tedavisi genellikle uygun hastalarda ameliyat öncesi miyom boyutunu küçültmek için tercih edilmektedir. Cerrahi dışındaki diğer bir yöntem de miyom embolizasyonudur -miyomu besleyen damarın tıkanması-. Miyom embolizasyonu doğru seçilmiş hastalarda rahim korunarak miyomun küçülmesini sağlayan bir yöntemdir. Lokal anestezi altında, kasık bölgesindeki damardan girilerek miyomu besleyen damarın tıkanması yoluyla miyomun beslenmesi engellenir. Böylelikle miyom boyutu küçülmekte, ağrı ve kanama gibi şikayetler azalmakta ya da kaybolmaktadır. Gebelik planlayan hastalarda genellikle tercih edilmeyen bir yöntemdir” ifadelerini kullandı.
“MİYOMLAR, TEKRAR OLUŞMA RİSKİ YÜKSEK OLAN TÜMÖRLERDİR”
Ameliyat gerektiren miyomlarda ameliyatın iki şekilde yapılabildiğini belirten Doç. Dr. Soyman, “Bunlar, miyomun çıkarılması ve/veya rahimin tümüyle çıkarılmasıdır. Hastanın çocuk sahibi olma planı varsa miyom çıkarılması işlemi uygulanmaktadır. Miyomlar, tekrar oluşma riski yüksek olan tümörler olduğu için kırk yaş üzeri, çocuk sahibi olma isteği olmayan kadınlarda rahimin tümüyle çıkarılması önerilmektedir” diyerek, ameliyat yöntemleri hakkında şu bilgileri paylaştı:
“Histeroskopi: Bu yöntemde rahim ağzından kameralı bir sistemle girilerek rahim içi boşluğa uzanan miyomlar tel halka veya lazerle çıkarılır. Herhangi bir yara izi kalmaz. Hastanede kalış süresi kısadır, hastalar genellikle ameliyatın yapıldığı gün taburcu edilir.
Açık ameliyat: Açık ameliyat -laparatomi- tekniği büyük miyomların tedavisinde tercih edilir. Bu yöntemle miyom alınması veya rahim alınması işlemi uygulanabilmektedir. Ameliyattan 1-2 gün sonra hasta taburcu edilebilir.
Kapalı ameliyat: Kapalı ameliyatlar laparoskopik veya robotik yöntemle yapılabilir. Uygun hastalarda ve uygun boyuttaki miyomlarda tercih edilir. Bu yöntemle miyom alınması veya rahim alınması işlemi uygulanabilmektedir. Genellikle hasta ameliyattan 1 gün sonra taburcu edilebilir.”