Anlamak neydi? Birini anlayabilmek, söylenen her kelimenin içinde yatan ‘an’ neydi. En çokta anladığını hissedebilmek, karşı tarafın sana anlatmak istediğini, güvenle dinlemek her cümlesine inanarak dinlemek.
Bunlar hep unutulup, kuş olup uçtular, şimdi kimsenin kimseye ne tahammülü neden doğruyu dinleyebileceği inancı kalmış.
Keşke biraz çocuk olsa içimiz, oyuncak istesek mesela, oyuncağın alındığı zamanki o mutluluğu anlayarak hissetsek,
Şimdiyi doğruyu sorgulamasak, sorgulamadan yaşamayı öğrenebilsek. Hani demiştim ya, anlamak neydi diye. Birbirini anlayabilmek, koşulsuz güvenden geçen o yola anlayabilmek deniyor.
Örneğin: Bir çocuğun babasından, “gelirken çikolata alır mısın?” dediğinde o “evet’i” duyduğunda babasını anlaması yani güvenmesi demek.
Örneğin: Bir sevgilinin konu her ne olursa olsun sırtını gözleri kapalı yaslayabilmesi demek.
Şimdilerde her şey biraz biraz eksik biraz yarım. Güvenmeyi unuttuk, unuttukça kendimize dahi duvarlar ördük, kendi doğrularımızın üstünü de çizer olduk, zamanla farkına varmadan bir sis bulutu gibi
Sahi anlamak neydi?
Anlayabilmek;
Anlayabilmek, anlatabilmek, güvenebilmek
Üç köprü; Bir söz düşün sana hissettirdiği anladığındır, ardından o ses tonunu düşün, o ses tonu da sana anlatabilme şeklidir ve son olarak şarkının melodisi seni alır götürür başka başka diyarlara işte o da güvendiğin andır.
Her melodi
Her ses tonu
Her söz
Hepsi güvenmekten geçer, yani senden. Anlamayı başarabilirsek, anlatmaya başlayabiliriz.