İnsanoğlu hep bir telaş içinde, sürekli gelecek kaygısıyla anı yaşamayı bir türlü başaramaz. Oysa ne çok ister anda kalmayı, içten içe onu yaşayabilmeyi..
Kendine hep sözler verir fakat hem geçmişin izleri öte yandan bir türlü gelemeyen o gelecek buna imkan vermez çoğu zaman.
Geçmiş ve geleceğin aslında o yaşamayı unuttuğumuz anın içinde gizli olduğu farkındalığını bir yakalayabilsek, yaşamın asıl tadını anlayabileceğiz. Bir an durup düşünelim, sadece birkaç saniye karşımızdakinin gözlerinin içine bakmak bile zaman kavramını ne çok değiştiriyor değil mi?
Anda kalabilmenin affetmekle ne ilgisi var diyebilirsiniz. Aslında anın en büyük düşmanı bu işte. Geçmişin bizde bıraktıkları, içimizde biriktirdiklerimiz değil mi bizi bugünü yaşamaktan alıkoyan? Takılı kaldıklarımız, unutamadığımız toksik anılar bize bugünü yaşamaktan ziyade hep geçmişte bir yerlerde kalmamıza sebep olur. İşte bu yüzden geçmişi affetmek, onu içimizde serbest bırakmak bizi özgürlüğümüze taşıyacak olan kilit nokta.
İnsan anda kalabilmek için affetmeli ve bu hayatta kendine en büyük iyiliği yapmalı. Şükretmeyi arttırarak şikayeti azaltmalı. Önce kendini sevmeli ve en büyük değeri kendine vermeli. Böylece içinde oluşan yaşam ışığını etrafına yayarak anı yaşayabilmeli.
İşte bütün mesele affedebildiğimiz kadar anda kalabildiğimizi görebilmekte.. Bugünü, şu anı hakkını vererek yaşayabilmekte..