Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Anayasa’nın 4. maddesi tartışılamaz. Anayasa’nın ilk 4 maddesi ile ilgili bizim açımızdan herhangi bir tartışma yoktur” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Anayasa’nın ilk 4 maddesi ile ilgili bizim açımızdan herhangi bir tartışma yoktur. Özellikle Cumhur İttifakı’nın böyle bir sıkıntısı, böyle bir derdi de yoktur. Partimizin bu konudaki duruşu, tutumu, yaklaşımı gayet açıktır. Biz mümkün olan en geniş toplumsal mutabakatla yeni Anayasa sürecini yönetmek ve başarıyla neticelendirmek arzusundayız” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara’da düzenlenen ‘Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Başarı Ödülleri Töreni’nde konuştu. Erdoğan, “Türkiye’nin en güçlü olduğu alanların başında müteahhitlik sektörü geliyor. Dünyanın en büyük 250 uluslararası müteahhidi listesinde ülkemiz 43 firmayla temsil ediliyor. Yine dünyanın en büyük 225 teknik müşavirleri listesinde 8 firmamız bulunuyor. Firma sayısı itibarı ile Çin Halk Cumhuriyeti’nden sonra 2’nci sıradayız. Gelir sıralamasına göre ise ilk 8 ülkeden biriyiz. Bu sene proje gelirlerinden firmalarımızın aldığı payda kısmi bir düşüş oldu. Bu düşüşü gelecek yıllarda süratle telafi edeceğimize inanıyorum. Ülkemizin büyüklüğüne, uluslararası konumuna ve saygınlığına yaraşır çizgide bizleri temsil eden müteahhitlerimiz ve müşavirlik firmalarımızla iftihar ediyoruz. Sektörün dünyadaki başarısı, Türk ekonomisi ve insan kaynağının uluslararası alanda ne denli güçlü olduğunu gösteriyor. Bu başarının mevcut ekonomik konjonktürde gelmesi daha da anlamlıdır. Koronavirüs salgını ile beraber global ekonomide bozulan dengelerin halen yerli yerine oturmadığını görüyoruz. Son 70 yılın zirvelerini gören enflasyonun sorun olmaktan çıkmasının biraz daha zaman alacağı anlaşılıyor. Kuzeyimizdeki savaşın olumsuz etkilerini henüz aşamadan İsrail’in Gazze’ye saldırıları sebebiyle artan gerilim ciddi bir endişe kaynağı olmayı sürdürüyor. Afrika’dan Asya’ya dünyanın farklı coğrafyalarında hemen her gün yeni bir krizle, yeni bir siyasi istikrarsızlıkla veya çatışmayla karşılaşıyoruz. Tüm bunların ülkeleri korumacılığa ve yeni yatırımlar noktasında aşırı ihtiyatlı davranmaya gittiğinin farkındayız” dedi.
‘RAKAMLAR ÜLKEMİZİN BAŞARISINI ORTAYA KOYMAKTADIR’
Erdoğan, Avrupa’nın da aralarında olduğu birçok gelişmiş ekonominin büyüme beklentilerini düşürmekte olduğunu ve büyüme oranlarını aşağı doğru revize etmek durumunda kaldığına işaret ederek şöyle konuştu:
“Karşılaştıkları tüm bu zorluklara rağmen Türk şirketlerinin yakaladıkları ivmeyi korumasını çok kıymetli buluyoruz. Sizlerin şahsında tüm şirketlerimize, tüm girişimcilerimize, ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum. Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörlerinden olan inşaat sektörümüz maalesef ülkemizdeki ideolojik çevrelerin haksız eleştirilerine maruz kaldı, kalıyor. Tenkit sınırlarını aşan, neredeyse düşmanlık derecesine varan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bakınız; bugüne kadar inşaat sektörünün gelişmesine, büyümesine yönelik her adımımız ‘israf’ yaftası vurularak itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Müteahhitlik firmalarımızın özellikle yurt dışında yazdığı başarı hikayesi ısrarla görmezden gelindi, yok sayıldı. Havalimanlarından otoyollara, hükümet binalarından prestij projelerine kadar her alanda yapılan devasa işlerle ilgili tek bir takdir cümlesi kurulmadı. Oysa biraz ekonomi bilseler, biraz dünyayı tanısalar, inşaat sektörünün ne derece kritik bir konuma sahip olduğunu anlayabilirlerdi. İnşaat alanındaki her hamle 250’den fazla alt sektörü etkiliyor. Sadece ülkemizde 6 milyon insan doğrudan ve dolaylı olarak bu sektörden geçimini sağlıyor. Firmalarımızın yurtdışında aldığı işler hem ülkemize döviz kazandırmakta hem de Türkiye’nin marka değerini yükseltmektedir. Rakamlar ülkemizin bu alandaki başarısını açıkça ortaya koymaktadır.”
‘KEŞFEDİLMEYİ BEKLEYEN BÜYÜK BİR POTANSİYEL VAR’
Erdoğan, Türk inşaat sektörünün yurt dışı faaliyetlerine 1972 yılında başladığını hatırlatarak şöyle konuştu:
“Aradan geçen 52 yıllık sürede firmalarımız 137 ülkede 515 milyar dolar değerinde 12 bin 277 proje üstlendi. 2005 yılında toplam üstlenilen proje bedelinde ilk defa 10 milyar doları aştık. 2012-2013 ve 2021 yıllarında 30-32 milyar dolarlık proje tutarlarıyla bu alanda rekor kırdık. 2023 yılında ise Rusya-Ukrayna çatışması gibi tüm dünyayı etkileyen sorunlara rağmen yıllık proje büyüklüğü 28 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2000’li yılların başında ortalama proje bedeli 21 milyon dolar iken 2023 yılında bu rakam 65 milyon dolara ulaştı. Yani her alanda her başlıkta çok ciddi ilerlemeler kaydettik. Yılmadan, yorulmadan, engellere aldırmadan çalışarak bugünlere geldik. Önümüzde halen keşfedilmeyi bekleyen çok büyük bir potansiyel var. Her yıl büyüyen bu pastadan Türk şirketlerinin de hak ettikleri payı alacağına inanıyorum. Şunun bilinmesini isterim; sizlerin başarısı ülkemizin başarısıdır. Yurt dışındaki başarılarınızla sadece ekonomimize değil, ülkemizin dünya üzerindeki itibarına da büyük katkılar sağlıyorsunuz. Biz de hükümet olarak her ihtiyacınızda, her meselenizde, sizin yanınızda olmaya gayret gösteriyoruz. İş adamlarımızın, müteahhitlerimizin, girişimcilerimizin meselelerini yaptığımız görüşmelerde sık sık dile getiriyor ve çözüm arıyoruz. İnşallah bundan sonra da sizin yanınızda olmaya devam edeceğiz.”
‘İÇE KAPANIKLIĞIN FATURASINI ÖDEDİK’
Erdoğan, müteahhitlik firmalarının bu başarılarının aslında Türkiye’nin dış politikadaki başarısını net biçimde ortaya koymakta olduğuna işaret ederek, “Son 22 yılda ekonomiden dış politikaya geniş bir yelpazede devrim niteliğinde adımlar attık, atıyoruz. Rahmetli Menderes’in başlattığı, merhum Özal’ın bir üst aşamaya taşıdığı dış politika ufkunu daha da genişletmenin gayretindeyiz. Burada öncelikle şu tespiti yapmamız gerekiyor; Türk dış politikası uzun yıllar içe dönük, tabiri caizse idare-i maslahatçı bir karaktere sahipti; ‘risk almayalım’, ‘kimseyi ürkütmeyelim’ ‘belli aktörlerle aman karşı karşıya gelmeyelim’ bu anlayış kendi yakın coğrafyasını ilgilendiren meselelerde dahi Türkiye’yi uzun yıllar tribünlere mahkum etti. Bu içe kapanıklığın faturasını ekonomi, dış ticaret ve yatırımlar başta olmak üzere birçok başlıkta ödedik, halen de ödüyoruz.
2002’den itibaren dış politikamızda köklü bir paradigma değişimine gittik. Tarih, kültür, medeniyet birikimimize hak ettiği ağırlığı vermeye çalıştık. Komşularımızla ilişkilerimizi farklı mekanizmalarla güçlendirdik. Türk Devletleri Teşkilatı vasıtasıyla kardeşliğimizle iş birliğimizi perçinledik. Pek çok bölgesel ve uluslararası kuruluşla ortaklıklar tesis ettik. Afrika açılımından Latin Amerika açılımına ve Yeniden Asya Girişimi’ne kadar daha önce sınırlı varlık gösterdiğimiz bölgelerle yeni köprüler kurduk. Tüm bu açılımların meyvelerini hamdolsun her alanda topladık. 2002 yılında yani göreve geldiğimiz dönemde ihracatımız 36 milyar dolardı. Biz bunu 7 kat artışla 256 milyar dolara çıkardık. Nereden nereye. Öyle ki bugün Türk ürünlerinin girmediği neredeyse hiçbir ülke kalmadı. Turizmde göreve geldiğimizde 13 milyon turist sayısından 56 milyon 700 bin turist rakamına ulaştık. Son 20 yılda ekonomimiz ortalama yüzde 5,4 büyüdü. Milli gelirimiz tarihimizde ilk kez 1,1 trilyon doları aştı. Artık trilyonu konuşuyoruz. Neredeydik, bakın şimdi neredeyiz” ifadelerini kullandı.
‘DIŞ POLİTİKADA YENİ ROTALAR TAKDİR EDİLECEK BİR ÇABADIR’
Erdoğan, uluslararası yatırımlarda 270 milyar dolar sınırına yaklaşıldığını hatırlatarak, “Yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde göz kamaştıran bir başarı yakaladık. Her kıta ile hemen her ülkeyle ekonomik ilişkilerimizde katbekat artış yaşandı. Dış misyonlarımızın sayısını da buna göre yükselttik. Bugün 261 yurt dışı temsilcilikle dünyanın en geniş 3’üncü ağına sahip ülkesiyiz. Buna benzer başarı örneklerini daha da çoğaltabiliriz. Şunu da söylemek durumundayım; dış politikada tüm bu açılımları yaparken çok sık eleştirilere maruz kaldık. Hiçbir temeli olmayan ‘eksen kayması’ tartışması bunlardan biriydi, ‘Türkiye batıdan uzaklaşıyor’ iftirası bunlardan biriydi, ‘Avrupa’yla köprüleri atıyoruz’ paranoyası bunlardan biriydi. Daha bunun gibi nice haksız, tamamen safsatadan ibaret olan çoğu niyet okumasından öte hiçbir anlam ifade etmeyen bir sürü iddia ile uğraştık, halen de uğraşıyoruz.
22 yıllık mücadele ve başarılarla dolu sürecin sonunda artık şu gerçeği çok net biçimde görebiliyoruz; 2024 Türkiye’sini 30-40 yıl öncesinin kalıplarına mahkum etmek ülkemize yapılacak çok büyük bir haksızlıktır. Dünya değişirken, ekonomide, üretimde, teknolojide, yeni güç merkezleri ortaya çıkarken biz de kendimizi buna adapte etmek mecburiyetindeyiz. Türkiye’nin dış politikada kendine yeni rotalar keşfetmesi tenkit edilecek değil, takdir edilecek, övgüyle karşılanacak bir çabadır. ‘Türkiye’nin Afrika’da, Latin Amerika’da, Asya’da ne işi var?’ demek, küresel siyaseti doğru bir şekilde okuyamamaktır. Dış politikamızı, bölgesel ve küresel meselelerdeki tutumumuzu anlamamakta ısrar edenler, hatta anlayıp da inatla çarpıtanlar olduğunun farkındayız. Biz bunlara asla ve asla kulak asmıyoruz. Türkiye’yi bölgesel ve küresel bir ağırlık merkezi haline getirmek için her imkanı değerlendiriyoruz” dedi.
‘TÜRKİYE OLARAK YÜZÜMÜZ ELBETTE BATI’YA DÖNÜKTÜR’
Erdoğan, uluslararası sistemde çeşitlenen ve artan bölgesel bloklar karşısında her yapı ve aktörle fırsat pencerelerini açık tutmaya çalıştıklarını belirterek şunları söyledi:
“Ülkemizin gerek Şangay İşbirliği Teşkilatı, gerek Brics, gerekse ASEAN bütün bunlarla diyalog zeminini genişletme iradesinin arkasında işte bu yaklaşım vardır. Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinin ve en büyük 5 ekonomisinden 3’ünü bulunduğu Asya, Pasifik ve Hint Okyanusu coğrafyasıyla iş birliğimizi güçlendirmemizden daha doğal hiçbir şey olamaz. Artık bayatlamış eksen tartışmalarının bizim nazarımızda geçerliliği yoktur. Türkiye’nin ekseni de rotası da bellidir. Üyesi olduğumuz, parçası, mensubu olduğumuz ittifaklar da bellidir. Her zaman söylüyorum; Türkiye olarak yüzümüz elbette Batı’ya dönüktür. Ancak bu Doğu’ya sırtımızı döneceğimiz, Doğu’yu ihmal edeceğimiz, Doğu’yla ilişkilerimizi geliştirmeyeceğimiz anlamına kesinlikle gelmez. Siyah-beyaz bir dünyada iki bloktan birinin tercih edilmek zorunda olduğu bir dünyada artık yaşamıyoruz. ‘Kazan-kazan’ temelinde dengeli, karşılıklı saygıyı esas alan bir yaklaşımla iş birliğimizi tüm ülkelerle, tüm aktörlerle geliştirmeyi arzu ediyoruz. Son 22 yılda bunu yaptık ve yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde olduğu gibi çok önemli başarılar elde ettik. İnşallah bundan sonra da korkularla değil özgüven içinde hareket etmeyi sürdüreceğiz.”
‘KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZİ İZAH ETTİK’
Erdoğan, konuşmasında yeni Anayasa vurgusu yaparak, “Türkiye’nin ekonomide, demokraside, küresel siyasette, hak ve özgürlüklerde hedeflerine ulaşabilmesi için yeni Anayasa’ya ihtiyacını sık sık dile getiriyoruz. Siviller eliyle yapılmış, tamamen sivil iradenin ürünü bir Anayasa 15 Temmuz gecesi göğsünü tanklara siper eden kahraman milletimize karşı borcumuzdur. Darbe mahsulü mevcut Anayasa’nın yapılan tüm değişikliklere rağmen Türk demokrasisine yakışmadığını hepimiz çok ama çok iyi biliyoruz. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak milletimizi yeni, sivil ve kuşatıcı bir Anayasa ile buluşturma irademizi farklı vesilelerle çok net biçimde ortaya koyduk. Yeni Anayasa’dan neyi murad ettiğimizi, kırmızı çizgilerimizin neler olduğunu da şüpheye mahal bırakmayacak şekilde defalarca izah ettik. Demokratik siyasette düşüncenin ifade edilmesine elbette engel olunamaz.
Şiddeti teşvik etmediği, terörü övmediği, hakarete varmadığı sürece katılmasak ve doğru bulmasak dahi farklı fikirlere müsamaha ile yaklaşmak zorundayız. Bugüne kadar siyasette bu çizgiyi daima korumaya gayret ettik. Ancak maksimalist söylemlerin Anayasa tartışmalarına katkı sunmak yerine bilakis ket vuracağını düşünüyoruz. Tekrar altını çizerek söylüyorum; Anayasa’nın ilk 4 maddesi ile ilgili bizim açımızdan herhangi bir tartışma yoktur. Özellikle Cumhur İttifakı’nın böyle bir sıkıntısı, böyle bir derdi de yoktur. Partimizin bu konudaki duruşu, tutumu, yaklaşımı gayet açıktır. Biz mümkün olan en geniş toplumsal mutabakatla yeni Anayasa sürecini yönetmek ve başarıyla neticelendirmek arzusundayız. Biz milletimizi darbe Anayasa’sından bir an önce kurtarmak Türkiye’nin önünü açmak istiyoruz. Siyaset kurumunun da yeni Anayasa sürecine yapıcı ve mutedil bir anayasa anlayışıyla yaklaşması gerektiğine inanıyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının ardından ödül kazanan şirketlerin temsilcilerine ödüllerini verdi.