Altın oran.. Ne canım ülke burası. Ne deniz var, ne yüksek dağlar, ne kayalar ne de derin uçucurmlar ne kapkara ormanlar…
Heybetli, vahşi, kasvetli hiçbir şey yok. Zaten tabiatın vahşisini heybetlisini ne diye severler bilinmez, vahşilikten heybetten ne çıkar? Mesela deniz. Allah eksik etmesin ama bizden uzak olsun daha iyi ! İnsana hüzün vermekten başka bir şeye yaramaz. Baktıkça aağlayacağınız gelir. Bu uçsuz bucaksız su kütlesinin karşısında insan hüzünlenir, ruhu ezilip büzülür. Bu güzel manzarada yorulan göz dinlenecek bir yer bulamaz.
Dalgaların azgın atılışları vahşi gürleyişleri insanın zayıf kulaklarını incitir; dünyanın ilk gününde başladıkları esrarlı şarkılarını söylemeye devam ederler, hep aynı inilti hep aynı şikâyetler; işkence edilen bir ejderhanın şikâyetleri bir de bunlara katılan keskin uğursuz kimin olduğu bilinmeyen bağrışmalar.
İşte bu deniz üzerinde bir gemi vardı ve gemi Afrika’ya yol alıyordu. Geminin en küçük yolcusu bir erkek bebek dalgalarla boğuşan gemide bağrışmaları göğe yükseliyordu. Gemi Afrika’ya vardığında bu bebek büyümüş genç bir delikanlı olmuştu ve bu delikanlı bilgiye açtı. Babası ve annesi Avrupalı olan bu genç doğunun bilgisine hayran kalmıştı.
Batı sadece roman rakamlarını kullanırken toplama çıkarma dışında işlem bilmezken doğu onluk sayma düzeninde rakamları ile dört işlemi yapabiliyordu. Sadece bölme işlemi yapmak için Avrupa’nın uzak köşesine özel ders almak için yolculuklara çıkılıyordu. Batı değişimle yenilikle tanışmamıştı işte bu genç onluk sistemde kullanılan arabaların rakamlarını gene azgın dalgaları asarak ana vatanına Avrupa’ya taşıdı. Artık halk Arap rakamlarını kullanıyordu, bilim yenilikçiydi ve kazanmıştı Roma rakamlarında büyük sayıların ifadesi için daha çok harfe yada çizgiye ihtiyaç vardı.
Sayılar büyüdükçe kullanılan çizgiler gittikçe artıyordu ve klişe bu kullanışsız rakamlarda ısrarcıydı doğunun rakamlarına kapıyı kapamış kullananları cezalandırmaya kalkmıştı…
İşte bu rakamları Avrupa’ya kazandıran genç bilim asığı LEONARDA FIABONACCI isimli matematikçiydi. Dalgaların azgın atılışları vahşi gürleyişleri insanın zayıf kulaklarını incitir, vahşi bir hayvanın kükrememsi tabiatın bu acı haykırışları yanında hiç kalır.
İnsan sesi duyulmaz olur bu geniş tablonun kıvrımları arasında insanın kendisi de kaybolur gider. Denizi seyretmenin insanı sıkması belki de bu yüzdendir.
İstemem denizi onun sapkınlığı eksik olsun! Suyun ince belirsiz ürperişleri içinde insan hep aynı sınırsız gücü görür ;o anda uyuklayan bu güç bazen insanın mağrur ifadesi ile ne insafsızca eğlenir onun en sevgili umutlarını çabalarını ne dipsiz derinliklere gömer.
İşte bu deniz üzerinde bir adam daha önce hiç bulunmamış bir şey buldu, sistemi alt üst edecek doğru olan her şeyi yok edecek yazılmış ciltlerce kitabı çöpe götürecek bir buluş ve bu buluşun bedelini canıyla ödeyen bilim adamı olmuştu. Şimdi, sallanan gemide tahta masasının basında kara kalemi ile sunu yazdı:
“A ve b aralarında asal sayılardır mesela 3 ve 5 gibi bu takdirde 3/5 kesrı sadeleşemez en sade duru şekildedir ancak bu durum mesela 12/6 için geçerli değildir çünkü pay ve payda her ikisi de çifttir. İşte cemıl bulduğu yeni sayıyı yazdı:1,4144…. ve sonsuza kadar devretmeyen sayılar
eğer öyle olmasa yanı bu sayı sadeleşebilir bir a/b sayısı seklinde yazılsa ne olurdu? O zaman şu olurdu a.a=2b.b
Bu da bize a sayısının çift olduğunu söyler. Demek ki a ıkının bir katı yani çift 2k gibi bir sayı o zaman b sayısı da çift sayı, madem a ve b çift o zaman nasıl aralarında asal sayılar? ” İşte bulmuştu bu sayı kesirli bir sayı olamazdı bu yeni bır sayıydı ve insanlar buna ırrasyonel sayılar diyeceklerdi ama bu buluşa dünya hazır değildi…
Buluşu ile birlikte denizin karanlık sularına gömülmeli orada yeni ırrasyonel sayılar bulmalıydı altın oran gibi.