13 ve 14. yüzyıllarda Alevi denilince Hazret-i Ali’nin soyundan gelen insan anlaşılırdı. 18. yüzyıldan sonra ise geniş bir topluluğun inanışının adı olarak kullanılmıştır.
Günümüzde ise, Alevî bir anne babadan doğan insan algılanmaktadır. Kızılbaş kelimesi ise on altıncı yüzyılda, bugün Alevi dediğimiz Türkmenleri aşağılayıcı amaç güdülerek kullanılan bir sözdür.
Anadolu Alevîliği olarak da ifade edilen Kızılbaşlık; Peygamber neslinden geldiğine inanılan dede önünde, rehber eşliğinde iki evli çiftin musahip olarak ikrar verdiği inanç sisteminin adıdır. Bir kısım Alevî topluluklar Ağu İçen, Sarı Saltuk, Baba Mansur gibi ocaklara bağlıdır. Bazıları da Hacı Bektaş Veli’nin soyundan geldiğine inanılan Çelebilere bağlıdır. Çelebilere bağlı olanlar da Hacı Bektaş Veli’nin soyundan gelenlere bağlı olduklarını ifade etmek için kendileri hakkında “Bektaşî” tabirini kullanmışlardır.
Bununla beraber bütün Aleviler Hacı Bektaş Veli’yi pir olarak tanırlar. Diğer yandan özellikle yoğun olarak Trakya’da ve Balkanlar’da Babai, Kızıldeli Ocağı, Bedreddiniler, Otman Babalılar, Çarşambalılar olarak isimlendirilen Alevî sürekleri bulunmaktadır. Bu grupların bazıları Hacı Bektaş Veli’nin büyüklüğüne inanmış olmalarına rağmen, Pir olarak kabul etme konusu gündeme gelince Otman Baba, Akyazılı Sultan, Kızıldeli Sultan, Elmalı Baba, Demir Baba isimleri öne çıkmaktadırlar. Gerçekte Bektaşî olarak ifade edilen topluluk ise, Balım Sultan Erkânnâmesi denilen erkânı uygulayan gruptur.
Bektaşîlere göre, Bektaşîlik babadan oğula geçmez, kişisel tercih ile yola girilir. Baba olmak da atadan miras olarak kalmaz. Baba adayı uygun görülen dervişler arasından seçilir. Bir halife baba vasıtasıyla babalık erkânı uygulanır. Yola girecek kişinin eşinin de nasip alması şartı yoktur. Günümüzde gençlerin evlenememelerinin en önemli nedenlerinden birisi uygun eş bulamamalarıdır. Durumun böyle olması, uygun musahip bulamama konusunu da gündeme getirmektedir. Alevîlik’te musahip tutmak olmazsa olmazlardan olduğu için bu kurumun genç nesil içinde gelecek yüzyıllara orijinal hâli ile ulaşması oldukça zor görünmektedir.
Bektaşîlik’te yola girişin tek tek olması, günümüzde de kolaylık sağlayıcı özelliğini muhafaza etmekte olduğu sonucuna götürmektedir. Alevîlikte yola girme yani musahip erkânı yapıldığından ancak Alevî anne babadan doğan kişiler musahip olmak suretiyle Alevî olurlar. Bektaşîlik’te ise dünyaya insanın tek gelip tek gideceğinden, yola giriş ritüelleri tek tek yapılır. Daha sonra kişinin liyakatine göre sırasıyla derviş, baba, halife baba en son Hacı Bektaş Veli Postu’nda oturan, onun o günkü temsilcisi olan Dedebabalığa kadar yükselebilir.Bektaşî dervişlerine Babalık icâzeti verilmesi için yapılan törende verilen telkinlerden bir kısmı şu şekildedir.
“Görünmeyeni görünmeyenle, bilinmeyeni bilinmeyenle anlatmayacaksın. Daha iyi olur diye kendinden bir şey uydurmayacaksın, zahiri makamlarda ve suret davasında olmayacak, sofran açık olacak, bütün insanlara Allah’ın kulu olarak bakacaksın” denilerek uygulamada hata yapmaması için ikazlarda bulunulur. Okuduğum ilk makaleden itibaren kendimi uçsuz bucaksız bir denizin sahilinde soğuk suya ilk adımlarını atan biri gibi hissettim. Son satırlar beni etkilemişti yunus emre felsefesine benzerlik gösteriyordu .Tüm insanlara Allah’ın kulu olarak bakmak yaradılanı yaradandan ötürü sevmek demekti. Anlayabildiğim kadarı ile her bektaşi alevi oluyordu ama her alevi mutlaka bektaşi olmak zorunda değildi.