Bir zamanlar kadim bir şehirde genç bir çocuk varmış, genç çocuk akıl sağlığı konseyinin kapısından içeri girmiş bilgin zâtların suallerini cevaplamış.
Genç çocuk, bir dönem çok halim bir hâlde seyr eylerken, belli bir dönemden sonra kendisini, tabir-i câiz ise içinde yanardağ bulunan küçük bir odaya benzetiyormuş. Gitmiş olduğu mektepte yaşıtları ile uyumsuzluklar yaşar imiş…
İnsanlar İle İletişimi!…
Bu genç çocuk, çevresindekiler ile iletişimi şöyle tanımlıyormuş; “Naçizane benim içimde tâbir-i câiz ise bir yanardağ var. Ve insanlar sadece küçücük bir odada bulunan koskocaman yanardağın, odanın dışına sıçrayan lavlarını görebiliyorlar!”
Kadı Efendiye Müracaat!…
Bu genç çocuğun hâline bir çare bulabilmek adına ailesi kadı efendiye müracaatta bulunmuş. Ailecek kadı efendinin huzuruna çıkmışlar. Dertlerini, hâllerini anlatmışlar. Kadı efendi de bu genç çocuğu hekime yönlendirmiş. Ailecek hekime gitmişler. Hekim bu genç çocuğa; “Başımdaki başlığın rengi beyaz, sırtımdaki hırkanın rengi ise yeşil. Sen de bu iki kıyafet türünün farklı olduğu gibi kendin ile negatif ruh hâlinin farklı olduğunu idrâk edebilmelisin ki! Şifa bulabilesin! Demiş.
Hekimin söylemiş olduğu bu söze karşılık, genç çocuk da; “Hekim Bey! Başınızdaki başlık ile sırtınızdaki hırka kıyafet kategorisine girer. Fakat başınızdaki başlık ile sırtınızdaki hırkayı farklı kılan şey, terzinin ikisini de işleyiş, nâkış ve dâhi biçme sanatlarıdır. Bu da demek oluyor ki naçizane ben, kendim ile negatif ruh hâlim arasındaki farkı zaten idrâk eyleyebiliyorum çok şükür! Çünkü iki gözü gören ve dâhî aklî melekelerini kaybetmemiş olan bir insan, başınızdaki başlık ile sırtınızdaki hırkanın aynı olduğunu idrâk eyleyeceği gibi kendisi ile negatif ruh hâli arasındaki farkı da idrâk eyleyebilir! Buradaki esas önemli olan şey, sizin bir hekim olarak, naçizane beni ve dâhi negatif ruh hâlimi nasıl nâkş eyleyeceğinizdir!…”
İskenderpaşa Mektebinde akıl sağlığı konseyi
Genç çocuk, hekimin de sıkıntılarına çare olamayacağını anlayarak, başka çareler aramış. Genç çocuk, tam başka çareler ararken, kâdim Âziz Şehr-i İstanbul‘un bir mevkiinde, ihtişamlı bir darüşşifa bulmuş. Bu darüşşifanın ser-tabîbi meşhur bilgin, alim zâtları yetiştiren İskenderpaşa Mektebinde yetişmiş olan, halim bir zât imiş. Bu halim zât; “Madem ki Siz, şu ana kadar kadı efendiye, hekimlere müracaatta bulunmuşsunuz. Fakat hiç bir şifa bulamamışsınız! O vakit sizi, bilgin zâtların bulunduğu konseye çıkartalım!” Demiş. Vakit gelmiş ve bilgin zâtlar akıl sağlığı konseyinde hazır bulunmuşlar. Genç çocuk dualar ile akıl sağlığı konseyinin kapısından içeri girmiş. Hemen orada bulunan küçük bir sedire oturmuş. Ve karşısında bulunan bilgin zâtların suallerini cevaplamış ve dâhî içinde bulunmuş olduğu durumları, akıl sağlığı konseyinde bulunan bilgin zâtlara izâh etmiş. Konsey bittikten sonra da genç çocuğun şifa bulmasına dâir olumlu yöndeki beklentisi artmış…