Prof. Dr. Saadettin Kılıçkap “Genellikle ileri yaşta görülen akciğer kanseri genç yaştaki bireylerde de bariz şekilde artmaktadır” dedi
LİV Hospital Ankara Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Saadettin Kılıçkap, Türkiye’de ve dünyada erkeklerde en sık görülen ve ölüme neden olan kanser türünün akciğer kanseri olduğunu söyleyerek, “Son yıllarda kadınlar arasında da görülme sıklığı giderek arttı. Genellikle ileri yaşta görülen akciğer kanseri son yıllarda genç yaştaki bireylerde de bariz şekilde artmaktadır” dedi.
Liv Hospital Ankara Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Saadettin Kılıçkap, akciğer kanserinin Türkiye’de ve dünyada erkeklerde en sık görülen ve ölüme neden olan kanser türü olduğunu söyledi.
Son yıllarda kadınlar arasında da görülme sıklığının giderek arttığını dile getiren Prof. Dr. Kılıçkap, “Genellikle ileri yaşta görülen akciğer kanseri yine son yıllarda sıklığı daha genç yaştaki bireylerde de bariz bir şekilde artmaktadır. Akciğer kanserinin en önemli nedeni sigara ve tütün kullanımı olup tüm akciğer kanserlerinin yüzde 85’inde hastalığın başlıca nedenidir. Sigara içen bireyler yanı sıra kendisi sigara içmediği halde aile bireyleri veya iş ortamında sigara tüketen bireylerle aynı ortamda bulunması nedeniyle ‘pasif içici’ olarak adlandırılan bir kesim insanda da akciğer kanseri görülebilmektedir.
Akciğer kanserinin sigara ve tütün dışındaki diğer nedenleri hava kirliliği, radyasyon, radon gazı, asbest maruziyeti, arsenik gibi ağır metallere maruziyet ve özellikle ülkemiz için önemli bir sorun olan tüberküloz gibi bazı hastalıların iyileşmesi ile ortaya çıkan skar dokusu da sayılabilir. Özellikle genç yaş ve kadın popülasyonunda sigara dışı etkenlerin rol aldığı akciğer kanseri hızla artmaktadır. Akciğer kanseri küçük hücreli akciğer kanseri ve küçük hücreli dışı akciğer kanseri olarak ikiye ayılır. Bu iki kanser türünün tedavi yaklaşımları ve seyirleri birbirinden farklıdır. Küçük hücreli dışı akciğer kanserinin ise başlıca yassı hücreli kanser, adenokanser, büyük hücreli akciğer kanseri gibi birçok alt tipi bulunmaktadır” diye konuştu.
‘FARKLI YAKLAŞIMLAR MEVCUT’
Prof. Dr. Kılıçkap, akciğer kanserinin belirtileri ile ilgili, “Uzun süreli ve açıklanamayan kronik öksürük, sırt ağrısı, nefes darlığı, ağızdan kan gelmesi gibi doğrudan akciğerdeki tümörle ilişkili semptomların yanı sıra metastaz ile ilişkili kemik ağrısı, nörolojik yakınmalar veya paraneoplastik sendromların etkisiyle halsizlik, kilo kaybı gibi konstitüsyonel semptomlar görülebilir. Akciğer kanserinden şüphelenilen bir hastada bronkoskopik yöntemle yapılan inceleme sonrası yapılan ince iğne biyopsisi veya sitolojik değerlendirme yanı sıra transtorasik biyopsi adı verilen göğüs duvarı dışından bir iğne vasıtasıyla doku örneği alınması ve bu dokunun mikroskobik olarak incelenmesi ile tanı konmaktadır.
Tanı sonrası karaciğer, kemik, böbrek üstü bezleri ve beyin gibi akciğerin en sık metastaz yaptığı yani yayıldığı bölgeler tomografi veya PET-BT gibi radyolojik yöntemlerle değerlendirilir. Tanı konmasını takiben akciğer kanserli hastalarda evreleme yapılarak hastanın cerrahi veya diğer küratif tedavilere uygun olup olmadığı değerlendirilir. Erken evre ve cerrahiye uygun hastalarda başlıca tedavi yöntemi cerrahi tedavi olup akciğerin bir lobunun veya bir yarısının alınması gibi farklı yaklaşımlar mevcuttur. Cerrahi sonrası lenf nodu metastazı ve diğer risk faktörleri göz önüne alınarak hastanın kemoterapi alıp almayacağına karar verilir” ifadelerini kullandı.
‘YENİ TEDAVİ YÖNTEMLERİ İLE DAHA UZUN SÜRELİ YAŞAM MÜMKÜN’
Prof. Dr. Kılıçkap, cerrahiye uygun olmayan ancak metastaz yapmamış hastalar da ise, kemoradyoterapi adı verilen ve hem kemoterapi hem de radyoterapinin birlikte veya ardışık kullanıldığı yöntemlerle tedavi edildiğini ifade ederek, şunları söyledi:
“Metastaz yapmış akciğer kanserli hastaların tedavisi ise birbirinden farklıdır. Metastatik küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastalarda tedavi öncesinde öncelikle tümör hücrelerinni bazı mutasyonlara veya genlere sahip olup olmadıkları incelenir. Halk arasında ‘akıllı ilaç’ olarak adlandırılan ve genellikle oral yolla kullanılan hedefleyici tedaviler klasik kemoterapilere göre daha yüksek tedavi başarısı sağlamakta olup aynı zamanda yan etkileri açısından da daha güvenlidirler. En sık görülen hedefleyici mutasyonlar EGFR, ALK, ROS1, BRAF, C-MET sayılabilir. Her bir mutasyona sahip olan tümör farklı davranış özelliği göstermektedir ve tedavileri farklıdır. Bu mutasyonların çoğu hiç sigara içmemiş veya daha az süre kullanmış hastalarda görülmekte olup bu hastalar daha genç yaşta tanı almaktadır.
Hedefleyici tedavinin uygun olmadığı hastalarda ise, PDL1 düzeyi tedavi kararını etkilemektedir. PDL1 pozitif olan hastalarda immunoterapi adı verilen ve kişinin kendi bağışıklık sistemini harekete geçirerek tümör hücrelerini ortadan kaldıran ilaçlar tek başına veya kemoterapi ile birlikte kullanılmaktadırlar. Bu ilaçlar tek başına kemoterapi alan hastalara göre daha yüksek ve uzun süreli sağ kalım şansı sunabilmektedirler. Bu tedavilere uygun olmayan hastalar ise histolojik özelliklerine göre kemoterapi ile tedavi edilmektedirler. Akciğer kanserinde son zamanlarda kullanılan yeni tedavi yöntemleri sayesinde daha uzun süreli yaşam mümkündür. Ancak akciğer kanserinin önlenmesi için en önemli yaklaşım sigaranın bırakılmasıdır”