İspanyol Casona’nın “Ağaçlar Ayakta Ölür” kitabının ismini gördüğüm her yerde, aklıma hep bir kadın hikayesi geliyor.
Hem sinema filmi çekilmiş, hem de çok sevdiğim oyuncuların bu senaryodan tiyatro edilmiş bu eser, her ne kadar içeriği bir kadın dramı olmasa da; bana kesinlikle ayakta duran, gezen, nefes alan ama yaşamayan kadınları anımsatıyor.
Son günlerde haber merkezlerine düşen bir haber ile Berfin’in de bu gruba girdiğini hissediyorum artık. Yaşadığı talihsizliği ve verdiği kararı asla yargılamıyor olduğumu söylemek istiyorum ki, yargılamak sadece ve sadece yaratana aittir.
Berfin kimdi peki?
Berfin 2 yıl önce henüz 19 yaşındayken, dershaneden eve dönerken sevgilisi tarafından yüzüne asit benzeri bir sıvı (sülfürik asit) atılarak cezalandırılmaya çalışılan bir genç kadındı. Yüzünün büyük bir bölümü yandı, tek gözünün görme yetisi de kayboldu. Elbette ki, önünde uzun bir hayat ya da hayalleri olan diye devam etmeyeceğim cümleme… Çünkü artık ülkemizde hayali olan, yaşamaya çalışan, kendi ayakları üzerinde başarılı duran, gönlünce boşanabilen, sevgilisinden cezalandırılmadan ayrılabilen kadın kaldı mı Allah aşkına?
Berfin dava sürecinde pişman olarak şikayetini geri çekti. Sadece geri çekmekle kalmayıp da geçtiğimiz günlerde kendi celladıyla nikah masasına oturdu. Duyan çok kişi yargıladı genç kadının kararını. Kimi “seviyor” dedi, kimi “daha kim bakar başka ona, bu haliyle ne yapsın mecbur kaldı” dedi. Hatta “suça ve suçluya yataklık ettiğinden tutuklanmalı” diyenler bile oldu. O dönem her zaman destek vereceğini söyleyenler kısa sürede kaybolup giderken, Berfin yaşadığı bu olayda tek başına kaldı herkes gibi. Her kendi mücadelesini veren, şiddet görmüş ve yalnızlaştırılmış bir kadın gibi…
Peki insan suda nasıl boğulur bilir misiniz? Aslında onu boğan su değildir. Kişi; su ağızından burnundan girerek içeri dolar ve kendisini boğar diye solunum sistemini kendisi kitler. İnsan susuzca kendi kendini sıkarak boğar.
Tıp ki, onun da bu hamleyi kendisine yapması gibi…
Tahliye olan sevgilisiyle tekrar görüşmeye başladığında devreye her ne kadar ailesi girse de, o bu raddeye gelmeden kesinlikle bu işe el atılmalıydı. Psikolojisinin iyi olmadığını anlamak için uzman olmaya bile gerek yok. Evlenirken değil, neden ilk şikayetini çekmek istediğinde müdahale edilmedi?
“Ne yapalım, reşit ve tedavi hakkı kendine saklı” şaçmalığını duymak bile istemiyorum ki, zanlının 13 yıl 6 ay hapis istemiyle yargılanmaya başlanması bile ayrı korkunç. Şikayet geri çekildiği için 2 yılda tahliye edilmesi bence daha da korkunç.
Berfin şikayetini geri çekse bile, mahkeme bırakmamalıydı zanlıyı. “Hop hemşerim, bu gün Berfin’e yarın Ayşe’ye, Türkan’a… Her aşık olduğun kadına asit atarsan…” Demeliydi. Berfin’i kendi nikah kararından bile korumalıydı.
Onun mecburi destek alması sağlanmalıydı. Şartlı tahliye ile salınan kişiler nasıl gidip imza atıyorsa, bu genç kadın da tedavi olana kadar kendine bırakılmamalıydı.
Hem sülfürik asit, kezzap gibi sıvılara neden bu kadar kolay ulaşılabiliyor. Neden bu tarz malzemeleri almak için ruhsat istenmiyor? Bugün marketten 18 yaş altı bir çocuk sigara alamıyorken, nasıl kezzap alabiliyor?
Bu işin hangi yerine isyan edelim artık?
Kendi avukatı bile isyan ederken bu duruma, ey sevgili yargı büyükleri… Neden bu ülkede, silah almak, bulundurmak markette sigara almaktan daha kolay?
Ya genç kadının babası; “Bundan sonra sen ne dersen onu yapacağım dedi. Kabul etti, gittiği gün kendisiyle konuştum. Gidersen sevenlerin de senden nefret edecek dedim. Bundan sonra kızım da demeyeceğim, onu gördüğüm gün yüzüne tüküreceğim. Benim bundan sonra Berfin diye bir kızım yok” derken ona neden kapıyı kapatıyorsunuz ki? Belli ki normal düşünemiyor işte. Bu olaydan haberi olan tüm insanlar gibi, ben de çok kısa zamanda yine bu kararından pişman olarak eve dönmek isteyeceğini biliyorum. Yine şanslıysanız, pişman olarak sağ salim döner evine. SAĞ-SALİM olarak…
Kapatmayın şu kapıları kız evlatlarınıza… Ne hata yaparsa yapsın, dönebileceği bir evi olmalı her kadının. Zira celladıyla yaşamak zorunda kalmasın hiç biri…
Sevgilerimle…
Kendinize iyi bakın.
Önce kendi kalbinize,
sonra sevdiklerinizin kalbine,
sonra da tüm iyi insanların kalbine iyi bakın.