Adalet reformunun 1. maddesi ne olmalı? Öyle geniş yetkileri var ki…
Hakim ve savcıların atamalarını yapıyorlar, terfilerine karar veriyorlar, gerektiğinde meslekten bile men ediyorlar.
Kısa adı HSK olan Hakimler ve Savcılar Kurulu’ndan söz ediyorum.
Şimdi bu kurulun kimlerden oluştuğuna bakalım:
Adalet Bakanı kurulun başkanı…
Adalet Bakan Yardımcısı kurulun daimi üyesi…
Kurulun 7 üyesini çeşitli kurumların gösterdiği adaylar arasından Türkiye Büyük Millet Meclisi seçiyor.
4 üyeyi ise yine gösterilen adaylar arasından Cumhurbaşkanı atıyor.
Yani 13 kişilik kurulun tamamı iktidarın istediği isimlerden oluşuyor.
Ülkenin dört bir yanındaki hakim ve savcılar ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, ne kadar hukukun gereklerini yerine getirmek için uğraşırlarsa uğraşsınlar; son toplamda 13 üyesi de iktidar tarafından belirlenen HSK’nın başlarının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi durduğunu bilmezler mi, bunun gerilimini yaşamazlar mı?
Ve bu gerilim onların verdiği kararlara yansımaz mı?
Gerçek anlamda, dünyanın saygı duyacağı, “Hah işte Türkiye’de yargı hem bağımsız hem de tarafsız” diyebileceği bir adalet reformu gerçekleştirilmek isteniyorsa ilk olarak HSK’nın seçim sistemi değişmeli.
Kurulun başkanının Adalet Bakanı olmaması gerekir, bir…
Bakan Yardımcısı’nın daimi üyeliği söz konusu bile olmamalıdır, iki…
Diğer üyeleri de Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanı değil Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Türkiye Barolar Birliği gibi kurumlar belirlemelidir, üç…
Bunlar yapılmayacaksa reform adı altında havanda su dövülecek demektir.
Bekleyip göreceğiz.
TÜRKİYE’DE KALSA NE OLURDU?
Uğur Şahin: Dünyanın konuştuğu doktor.
Korona’ya karşı yüzde 90’dan fazla koruyuculuğu olan aşıyı keşfeden Türk.
4 yaşındayken Almanya’ya göç etmişler. Babası işçiymiş.
Eğitimini Almanya’da yapmış, iş hayatının büyük bölümü de yine bu ülkede geçmiş.
Şöyle bir soru takıldı aklıma:
Şayet ailesi göç etmeyip de İskenderun’da yaşamayı sürdürseydi o bugün aynı başarıyı gösterebilir miydi?
Bu soruya yanıtım kocaman bir “hayır”dır.
Şimdi hepimizin övündüğü, gururlandığı Uğur Şahin burada kalsaydı bakın neler olurdu:
Bir devlet okulunda, zekasına-yeteneğine hiç önem verilmeyen bir ortamda, gereksiz bilgilerle dolu ders kitaplarını ezberleyerek üniversite sınavına kadar gelirdi.
Özel okullardan gelen öğrencilerle yarışarak bu sınavı belki kazanır belki kazanamazdı.
Biz kazandığını, tıp fakültesine girdiğini ve sonuçta doktor olduğunu varsayalım.
Tayin edildiği Anadolu’nun ücra bir köşesinde günde 80-90 hastaya bakmak zorunda kalırdı.
Ve ne kadar isterse istesin, bırakınız bilimsel çalışmalar yapmayı, laboratuara bile giremeden geçirirdi günlerini.
Sonuçta hayallerini bir kenara koyar ve rahat bir nefes alabilmek için dört gözle emekliliğinin gelmesini beklerdi.
Türkiye’de okullarda, üniversitelerde binlerce Uğur Şahin var.
Ama ne yazık ki onlara zekalarına-yeteneklerine uygun ortamı hazırlayacak sistem yok.