Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, “Anayasa çiğneyenlerle Anayasa yapmayız. Ama niyetiniz demokrasi ise bu işin bütün aşamalarında samimiyetle oluruz” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, yeni Anayasa ve Kürt sorununa çözüm tartışmaları hakkında, “Cumhuriyet Halk Partisi olarak daha önce farklı vesilelerle kamuoyu önünde açık biçimde, Meclis Başkanı ağzıyla, Sayın Erdoğan’ın çağrısıyla, sivil Anayasa söylemiyle davet edildiğimiz Anayasa masasına oturmadık. Mevcut Anayasaya harfiyen uyulmadıkça ve İstanbul Sözleşmesinden çıkılma gibi bir somut örneği de bir kez daha hatırlatayım, bütün antidemokratik tavırlardan vazgeçilmedikçe, Anayasa Mahkemesi kararları, AİHM kararları kabul edilmedikçe, yani Anayasanın en ufak virgülüne kadar tam sadakat gösterilmedikçe biz Anayasa çiğneyenlerle bir Anayasa yapmayız. Bu yüzden, ‘Öyle yaptık olmadı, böyle yaptık olmadı. CHP Kürt sorununa duyarlı. O sorunu çözecekmiş gibi yapıp, CHP’yi masaya böyle sokabilir miyiz?’ diyorsa, niyet buysa, biz oyuna gelmeyiz. Ama niyetiniz demokrasi ise bu işin bütün aşamalarında samimiyetle oluruz” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Diyarbakır’da Kadın Sivil Toplum Kuruluşları ile kahvaltıda bir araya geldi. Özel, “Diyarbakır’da güne tam olması gerektiği yerden başladık. Kadın STK’ları ile bir araya geldik. 24 kadın STK temsilcimizle bir toplantı gerçekleştirdik” dedi. Özel şöyle devam etti:
“VARMAMIZ GEREKEN NOKTA TOPLUMSAL BARIŞ”
“Tabii maalesef söze şuradan başlamak gerekiyor. Dün akşam saatlerinde Kayapınar’da sokak ortasında Evin Demirtaş isimli bir kadın daha katledildi. Bundan duyduğumuz derin üzüntüyü ve başsağlığı duygularımızı ifade ederek söze başlamak isterim. 2024 yılında bu 321’inci kadın cinayeti oldu, resmi kayıtlara geçmiş olan. Daha geçtiğimiz günlerde Adana’da bir günde beş kadın cinayeti işlendiğini ve kadın cinayetlerinin kartopu gibi artarak devam ettiğini tüm mücadeleye, iyi niyetli çabalara rağmen içerdiği sistemik sorunlar yüzünden bu noktaya geldiğinin altını çizmek isterim. Ben söze sabah öyle başladım, basına açık kısımda da öyle başlamak isterim. Malum Sayın Demirtaş ile pazartesi günü Edirne Kapalı Cezaevi’nde bir çalışma toplantısı gerçekleştirdik. Öncesinde bu toplantının gündemi için hazırlık ziyaretleri olmuştu, karşılıklı olarak avukatlar aracılığıyla ve Sezgin Bey aracılığıyla. Orada kendi gündemimizin başına kadına karşı şiddeti koymuştuk. Ve ziyaret öncesi avukatları eliyle kamuoyu ile paylaşacağı çağrı metnini ilk olarak bana ulaştırmıştı.
O çağrı metnindeki çağrı; Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, bana, tüm siyasi liderlere ve sırasıyla Türkiye’de kamu gücü kullanan ya da sivil toplum gücünü temsil eden tüm başkanlara yönelikti. Ve kadına karşı şiddet için içimizdeki erkekle yüzleşerek başlamak ve devamında sorumluluk almayı tartışan ve İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının yarattığı, katillerde ve şiddete başvuranlarda yarattığı cesareti gören bir metindi. Buna karşı bir duruş sergileyen, kısa ve orta vadede yapılması gerekenleri ifade eden bir metindi. O metin kamuoyunca da malum, ilk metni almış kişi olarak orada da ifade ettim ama burada, Diyarbakır’da o çağrı metninin her kelimesine katıldığımı ve altını imzaladığımı, aynı şekilde bu konuda ilk adımı kadına karşı şiddetten atmamız gerektiğini sabah konuştuk, şimdi ifade ediyorum. Esas sorun, önümüzdeki engel ve varmamız gereken nokta toplumsal barış. Engelimiz toplumsal çatışma ve şiddet. Bunun ilk ayağı, ilk çözülmesi gereken nokta kadına karşı şiddet. Orada erkekler olarak, katillerle aynı cinsiyetten olmanın verdiği utancı, bu meseleye karşı sorumluluk olarak ortaya koymamız gerektiği ve daha fazla inisiyatif almamız gerektiğinin altını çizerek sözlerime başlamak isterim.”
“YOKSULLUK HERKESİ, KIRILGAN GRUPLARI DAHA ÇOK VURUYOR”
“Tabii STK’lardan gelen arkadaşlarımızla hem Türkiye’nin dünden beri iyice belirginleşen ve Diyarbakır’da gündemleşen ana konuyu konuştuk. Ama yoksulluk herkesi vuruyor, kırılgan grupları daha çok vuruyor. Doğu ve Güneydoğudaki kadınları en çok vuruyor. Yine şiddette cezasızlık algısının önemini, nafaka yetersizliğinin nasıl bir soruna karşılık geldiğini konuştuk. KADES’in Kürt kadınlara yönelik Kürtçe olarak yapmış olduğu hizmetin önemine, kıymetine vurgu yapıldı. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak benzer uygulamalarımızda Kürtçe dilinin yardımı isteyen kişinin ana dili olması durumunda belediyelerimiz veya Cumhuriyet Halk Partisi’nin, örneğin kadınların başvuru yapabildikleri YaşamHak projemiz var. Hukuki destek sağladığımız. Aynı devletin yönetiminde olan KADES projesinde olduğu gibi Kürtçe’nin bir yardım dili olarak değerlendirilmesi gerektiğini notlarımız arasına aldık. Tabii bugünkü toplantı altı gün sürecek olan ziyaretlerin ilk toplantısı olduğu için sembolik olarak burada ilk söylenecek sözün önemi var. Ben ilk sözü Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak gecikmiş bir teşekkürü yaparak başlamak isterim.
14 ve 28 Mayıs’ta adayımıza ve daha sonra seçim süreci tamamlandıktan sonra, gerek 14 Mayıs’ta, gerek 28 Mayıs’ta adayımıza oy veren, destek veren çok kişi, kurum, kuruluş, parti ve lider teşekkür duydu ama duymayanlar vardı. Gecikmiş teşekkürü burada yapmak durumundayım. Adayımıza 14 ve 28 Mayıs’ta gerek Diyarbakır’dan Van’a kadar bölgede verilen büyük destek. Türkiye’nin dört bir yanında yerel, genel son dört seçimde Kürtlerin Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarına ve Cumhurbaşkanı adayına verdikleri destek. Aday çıkarmayarak, 14 ve 28 Mayıs’ta Cumhuriyet Halk Partisi adayına böyle yüksek bir oyun bölgeden çıkmasına katkı sağlayan o günkü YSP, bugünkü adıyla DEM Parti’ye hem kurumsal olarak hem burada yaşayan hangi siyasi görüşten olursa olsun tüm Kürt kökenli vatandaşlarımıza teşekkürü çok görmememiz gerekiyordu. Bu teşekkürü Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı sıfatıyla burada bir kez daha ifade ederek sözlerime başlamak isterim.”
“31 MART BİR SORUMLULUK ANI”
“Cumhuriyet Halk Partisi, 31 Mart’ta çok önemli bir başarı elde ederek Türkiye’nin birinci partisi oldu. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin kurucu partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi, son 47 yıldır seçimlerden birinci parti çıkamazken, 31 Mart’ta yüzde 38 gibi bir oy oranıyla Türkiye’de 413 belediye başkanlığını, bugün Türkiye’de 413 belediyeyi yöneten belediye başkanlıklarını kazanarak çok önemli bir başarı elde etti. Biz o gün şunu ifade etmiştik, tekrar edeyim. Biz bunu bir zafer değil, bir sorumluluk olarak omuzlarımızda hissediyoruz. Verilen oyların içinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin klasik tabanının dışında çağrıda bulunduğumuz Türkiye ittifakı vardır. Bu oyların içinde sosyal demokratların yanında muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar ve Kürt demokratlar vardır. Bu tüm demokratların bir araya gelip ortaya çıkardıkları büyük seçim başarısını bundan sonra yapılacak ilk genel seçimlerde, Türkiye ittifakını iktidar yaparak, Türkiye’nin birikmiş bütün sorunlarını çözme noktasında bir ortak iradeye dönüştürmenin ve bunu demokratik siyasetin önünü açan, Türkiye’de siyaseti olması gibi demokratikleştiren bir büyük adım olacağına inancımız var. 31 Mart’ı bir son ve zafer anı değil, bir başlangıç ve sorumluluk anı olarak ifade ettiğimizi, gördüğümüzü ifade etmek isterim.”
“DEVLETİ ÇEKERSENİZ CANİLERE CESARET VERİRSİNİZ”
“Biz bugünkü toplantıda aslında İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmadığını, Meclis’in oybirliği ile girdiği bir sözleşmeden bir kişinin tek imzasıyla çıkılamayacağını, sorumluluğun devam ettiğini, hukuki süreçlerin devam ettiğini ve bu konuda daha dirençli, hep birlikte mücadele edilmesi gerektiğini ifade ettik. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, her ne kadar 6284 duruyorsa da devleti, bütün ihtişamı ile bütün caydırıcılığı ile devleti kadınların arkasından çekmiştir. Katillere ve şiddet uygulayanlara demiştir ki; ‘Eskisi kadar kararlı değiliz. Siz anladınız dediğimi’ demiştir. Onlar da anlamıştır. Bu kadar kadın cinayetinin artmasının sebebi, iradenin ortaya konuş biçimindeki aksaklık ve geri çekilme duygusudur. Kadınların arkasından, çocukların arkasından devleti çekerseniz karşısındaki canilere cesaret verirsiniz. O yüzden rakamlara kimsenin şaşırmaması gerekir.”
“NARİN’İN CİNAYETİNİN İDDİANAMESİNDE BİLMEDİĞİMİZ HİÇBİR ŞEY YOK”
“Dün akşam yine Diyarbakır’dayken biz 14 sayfalık bir iddianame gördük nihayet. Ama içinde bir şey göremedik maalesef. Narin evladımız katledildi. İddianamede dört kişi müştereken Narin’i öldürmekle suçlanıyor. Anne, amca, ağabey ve itirafçı komşu. Ama cinayeti kimin işlediği yok. Cinayet işlerken orada bulunduğu söylenen kardeşin iki arkadaşı hakkında bir şey yok. Bu cinayetin işlenme sebebi, işlenmesinden önce ne oldu da bu cinayet işlendi? Bir anne, bir amca, bir kardeş, altı yaşında bir sabiyi, bir kızı neden katlettiler? Bu yok, bilmediğimiz hiçbir şey yok maalesef. Son zamanlarda toplumsal infial uyandıran bütün davalarda olduğu gibi ya da toplumda merak uyandıran tüm konularda olduğu gibi yasama olsun, yürütme olsun, yargı olsun, topluma bilmediğimiz hiçbir şeyi söylememeye devam ediyor. Biz davayı çok yakından takip edeceğiz, gündemde tutacağız. En ciddi dayanışmayı bu salonda bulunan kadın örgütlerinin yöneticileriyle ve tüm üyeleriyle göstererek, bu işin peşini bırakmayacağız. Ama AK Partili milletvekilinin 60 gün önce bildiğini, dün akşam saatlerine kadar savcı bilmediğini kağıda dercediyorsa burada bir tuhaflık var. Burada ittifak kurulmuş geçmişi karanlık, geleceğe de kaygı veren bir siyasi yapının kollandığı meselesini görmezden gelemeyiz. Bir kez daha söylüyorum. Tayyip Bey seçimden önce verdiği sözlerin hiçbirini tutmadı. Ne emekliye, ne emekçiye, ne esnafa, ne çiftçiye, ne yoksula, ne kadınlara. Bir tek HÜDAPAR’a verdiği sözü tutuyor. Tutmaya da devam ediyor, öyle görünüyor. İstanbul Sözleşmesi konusundaki tutumunda da görülüyor. Narin meselesinde de görülüyor. Hiçbirimizi sakınmıyor, HÜDAPAR ile ilişkisini sakınıyor. Bunu ifade etmeden Narin meselesi de konuşulamaz. Bir kez daha evladımıza Allah’tan rahmet ve gerçek ailesi olan bütün Türkiye’ye sabır diliyorum.”
“BAHÇELİ’NİN SÖYLEDİĞİ SÖZ, BİR KİŞİYE AF, ONA VERİLECEK KÜRSÜYSE MAALESEF HİÇBİR ŞEY TAMAM DEĞİLDİR”
“Bugün buraya gelmeden 24 saat önce Türkiye’de böylesi önemli bir gündem vardı ama bu duruma evrilmemişti. Sayın Bahçeli’nin açıklamalarıyla önemli bir eşikteyiz. Şimdi herkes neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Ama biz meseleye şuradan bakıyoruz. Eğer Sayın Bahçeli’nin söylediği söz, bir kişinin özgürlüğü, bir kişiye af, ona verilecek bir kürsü, oradan söylenecek bir söz, lağvolacak bir örgüt ve her şey tamamsa maalesef hiçbir şey tamam değildir o anlamda. Son söyleyeceğimi baştan bir kez daha söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partisi barışa giden, annelerin gözünün yaşını durdurmaya, gözyaşı dökmesini durdurmaya yönelik olan, şehit gelmesine, çatışmalar olmasına ve Türkiye’nin gelişimine engel olan bu sürecin tamamlanması, bitmesi, ortadan kalkması için, terörün durması, terör örgütünün ortadan kalkması için, Türkiye’nin 86 milyon birden barış içinde kucaklaşabilmesi için atılacak her adımı önemsiyor ve engel olmayacak. Kimin sözü varsa kıymetlidir, söylesin. Ama şu söz söylenmesin; ‘Türkiye’de Kürt sorunu yoktur. Bir sorun vardır. Onu da birisi konuşunca bitecektir.’ O zaman şu noktaya geliyorsunuz.
Bu masayı, Diyarbakır’daki kadınların sorunlarını, bu masayı daha da genişleterek, Diyarbakır’daki Kürtlerin sorunlarını, Türkiye’deki 26 milyon Kürt’ün sorununu yok sayıyorsunuz. O zaman aslında iyi bir şey yapayım derken, hepimizi daha kötü bir şeye razı etmeye çalışıyorsunuz. Bunu kabul etmek mümkün değil. Kürt sorunu vardır ve tam da şuradadır Kürt sorunu. Kürt’ün sorununun olup olmadığına Kürtler karar verir. Devlet karar veremez. Büyük devlet karar vermiş, küçük devlet de dün ilan etmiş gibi görünüyor. Onların demesiyle Kürt sorunu bitmez. Aksine onlar böyle dedikçe derinleşir. O yüzden Kürtlerin sorunları Kürtler sorunum kalmadı diyene kadar vardır ve çözülmesi gerekir. Birisine ‘Senin sorunun yok’ demek otoriterliktir. Demokrasilerde o birisi ‘Sorunum yok’ diyene kadar sorun var demektir. Biz de bununla ilgili elimizden gelen her türlü katkıyı ifade etmeye devam edeceğiz.”
“SON DERECE DİKKATLİ OLMAK ZORUNDAYIZ”
“Ülkemizin, bütün vatandaşlarımızın istediğini konuşabildiği, istediği dilde konuşabildiği, kamuda temsil edildiği, siyaset yapma haklarının olduğu, ayrıştırılamadığı, hukuki öngörülebilirliği olan bir ülke olana kadar Cumhuriyet Halk Partisi sosyal demokrat bir parti olma sorumluluğuyla çalışmaya ve mücadele etmeye devam edecektir. Terörün varlığı tüm Türkiye’nin sorunudur ama Kürtlerin sorunları da sadece Kürtlerin değil tüm Türkiye’nin sorunudur. Bu iki sorun eş zamanlı olarak çözülmedikten sonra bu iki sorun birbirini doğurmaya devam edecektir. Bunun olmaması için biz Diyarbakır’daki iyi niyeti, Diyarbakır’daki umudu görüyoruz. Ama Diyarbakır’daki endişeyi sabah yaptığımız toplantıda da kaydettik. Çünkü bir kez daha, bir süreç yürütülmesi, bir kez daha bir umut ve bir kez daha başarısızlık geçen sefer ne acılar yaşattıysa çok daha fazlasını yaşatabilir. Bu sebepten dolayı son derece dikkatli olmak durumundayız.”
“KURULACAK MASAYA 86 MİLYON OTURMALI”
“Ve Kürtlerin yaşadığı sorunların sadece bir kişinin Mecliste konuşmasıyla değil, 86 milyonun temsilcilerinin Parlamentoda oturmasıyla, konuşmasıyla, demokratik siyasetin önünün açılmasıyla ve kurulacak masaya 86 milyon oturmasıyla çözülebilecektir. Bugün Cumhur ittifakının Kürtlerin sorunlarını görmediği, gündemine almadığı, alelacele bir şeyler yapmaya çalıştığı süreç son derece riskler, tehlikeler barındırmaktadır. Bir yandan ‘Bir sorununu çözeceğiz’ derken hangi sorunun çözülmeye çalışıldığı konusunda derin şüpheler vardır. Kürt sorununu yok sayıp, bir sorununu çözenlerin, Erdoğan sorununu çözmek üzere bir süreç yürüttüklerine ilişkin endişeler hızla bertaraf edilmelidir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak daha önce farklı vesilelerle kamuoyu önünde açık biçimde, Meclis Başkanı ağzıyla, Sayın Erdoğan’ın çağrısıyla, sivil Anayasa söylemiyle davet edildiğimiz Anayasa masasına oturmadık. Mevcut Anayasaya harfiyen uyulmadıkça ve İstanbul Sözleşmesinden çıkılma gibi bir somut örneği de bir kez daha hatırlatayım, bütün antidemokratik tavırlardan vazgeçilmedikçe, Anayasa Mahkemesi kararları, AİHM kararları kabul edilmedikçe, yani Anayasanın en ufak virgülüne kadar tam sadakat gösterilmedikçe Anayasa çiğneyenlerle bir Anayasa yapmayız.
Bu yüzden, ‘Öyle yaptık olmadı, böyle yaptık olmadı. CHP Kürt sorununa duyarlı. O sorunu çözecekmiş gibi yapıp, CHP’yi masaya böyle sokabilir miyiz?’ diyorsa, niyet buysa, biz oyuna gelmeyiz. Ama sizin niyetiniz demokrasi ise bu işin bütün aşamalarında samimiyetle oluruz. Bir tek şeye itiraz ederiz, samimiyetsizliğe itiraz ederiz. Sonuç olarak ‘Kapalı kapılar ardında biz yaptık oldu’ diyen anlayışı değil, Kürtlerin yaşadığı sorunları gören, çözme iradesi gösteren, önerileri ortaya koyan ve zemini 86 milyonun temsilcilerinin olduğu Mecliste kuran bir anlayışı savunuyoruz. Bu ülkede yaşayan herkesin Türklerin de Kürtlerin de geleceği yalnızca sivil, demokratik siyasetten geçer, doğru yol budur. Biz bu noktada üzerimize düşen ne varsa bunu yapacağız.”
“BU BÖLGENİN İNSANLARIYLA DA MUTABIK OLACAĞIZ”
“Buna katkı koymak, risk almak, haklı haksız tüm eleştirilere muhatap olmak dahildir. Dün ifade ettiğimiz sözü bir daha ifade edelim. Devlet bey beklenmedik bir şey söyleyince, ‘Beklenmedik bir şeyi de ben söyleyeyim size, Kürtlere devlet vaat ediyorum’ dedim. Cümlenin buraya kadarki kısmından bile medet uman bir kötücül akıl var. Ben Kürtlere, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin eşit, ayrımsız, kendilerini tamamen mensubu ve sahibi hissettikleri, 86 milyonla birlikte eşit vatandaşlığı iliklerine, kemiklerine kadar hissettikleri Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bizlerle birlikte sahibi olmalarını teklif ediyorum. Bu noktaya geldiğimizde zaten bütün sorunlar çözülecek, bu noktada geçen gün sayın Demirtaş’la da mutabıktık, bugün kadın STK’larıyla da mutabıkız, yarın görüştüğümüz tüm Kürtlerle de bu bölgenin insanlarıyla da mutabık olacağız. Çünkü biz bu şehrin de bu şehrin siyasetçilerinin de bu şehrin STK’larının da bu ülkeyi sevdiklerini, insanları sevdiklerini, hayatı sevdiklerini, yaşamı sevdiklerini biliyoruz. Hayata, yaşama, insana ve barışa dair her türlü düşmanlığın ve kötülüğün karşısında onlarla el ele, omuz omuza olacağız. Diyarbakır’daki ilk programımızda hepinizi selamlıyorum. Günün, bütün gün programlarımızı takip edeceksiniz. Son program, akşam STK‘larla yapılacak geniş bir toplantı. O toplantının sonunda, bütün günkü değerlendirmeleri de yapacağımız bir soru-cevap yapacağız. Şimdi saat 10.00’daki programdan dolayı soru-cevap yapmıyoruz. Ancak günün sonunda, akşam 17.30’a planlı toplantının sonunda sınırsız olarak tüm soruları yanıtlayacağımızı ifade edelim. Hepinize kolay gelsin, teşekkür ediyorum.”