Zaman akıp gidiyor. Saat dursa bile zaman durmuyor akıp gidiyor. Köpeğin kediyi kovaladığı gibi akrebin yelkovanı kovalaması yüzyıllardır hiç değişmiyor.
Nasıl bir hayat sürüyorsunuz? Nerede bende o talih mi diyorsunuz? Şansa inanır mısın mesela? “Zaten bizde de şans olsa”, “şansa bak!”, tüh ya şansızlık”, “kaderim böyleymiş”, “onun yazgısı benimkisi farklı!” gibi cümleler günlük hayatımızın içinde ne kadar çok yer alıyor değil mi?
Sence her şey şans mı? Sanki yaratılırken insanlar iki grupta doğmuş gibi şanslılar ve şanssızlar. Dikkatimi ne çekiyor biliyor musunuz? Söz konusu şans olunca hep başkalarının şansından, kendimizin ise şanssızlığından dem vuruyoruz. Hep şikayet hep şikayet. İyiler güzeller hep öteki insanlara çirkinlik kötülük bize mi? Hiç mi iyi bir şey yok? Oysaki şanslı olduğumuz o kadar çok konu var ki. Görebilmek gerek. Ancak kaybedince, kaybetmenin eşiğine gelince anlarız. Yanı başımızda olan sevdiklerimiz, sağlığımız, bir telefon kadar uzak olduğunu bildiklerimiz…
O halde bugün başkalarının şansına değil kendi şansımıza odaklanalım. Şanslı olduğumuz konuları bir düşünelim. Küçük dokunuşlar ile neler yapabiliriz, günümüzü nasıl güzelleştirebiliriz? Ben mesela yanıma gelen arkadaşlarımı uyarıyorum; “hadi bugün şikayet etmeyi bırakalım güzel şeylerden bahsedelim” diyorum. Sonra kısa bir sessizlik oluyor. Zorlanıyoruz. Ama günün sonunda masadan hepimiz mutlu ayrılıyoruz.
İhtiyacımız olan ise sadece kaybetmeden anımsamak, yitirmeden farkındalık kazanmaktır. Her güne şükredebilmektir. Akrep yelkovanı sen şikayet etsen de etmesen de kovalamaya devam edecek. Günler öyle ya da böyle geçiyor. Ömrün nasıl akıp gitsin istersin? Hayıflanarak mı? Yoksa güzellikleri görüp çoğaltarak mı? Belki şanslı gördüğümüz insanlar sadece pencerelerini değiştirmiştir? O camdan bakmak için çok emek çokça çaba sarf ediyor olamaz mı?