EGE Üniversitesi (EÜ) Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Tolga Tolon, deniz patlıcanlarının deniz tabanındaki plankton, bakteri ve mikropları tüketerek aşırı üremesini önleyerek, tabandaki diğer canlılar için çürümeden sonra oluşacak oksijenin azalması veya tükenmesi gibi tehlikeleri de ortadan kaldırdığını söyledi. Deniz patlıcanının körfezdeki kirliliği azaltacak en etkili canlı olduğunu belirten Doç. Dr. Tolon, İzmir Körfezi’nde deniz patlıcanı popülasyonunun artırılmasının körfezin temizlenmesine katkı sağlayacağını kaydetti.
İzmir Körfezi’nde meydana gelen balık ölümleri ve kirliliğin azaltılması konusunda çalışmalar sürüyor. Su altı yaşamı için kritik öneme sahip olan ancak av baskısı ve kaçak avcılık nedeniyle popülasyonu her geçen gün azalan deniz patlıcanı, deniz tabanındaki kirliliğin azaltılması konusunda öne çıkıyor. Deniz patlıcanının deniz tabanındaki kirliliği oluşturan aşırı organik yükü azaltma veya kontrol altında tutma konusunda en etkili canlı olduğunu belirten Ege Üniversitesi (EÜ) Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Tolga Tolon, deniz patlıcanlarının deniz tabanında biriken çürümekte olan organik maddeyi beslenme alışkanlıklarıyla çok etkili bir biçimde tükettiklerini ifade etti.
‘BİR DENİZ PATLICANI YILDA 3,5 KİLO DENİZ TABANI MATERYALİNİ TÜKETİYOR’
Ege ve Akdeniz bölgesinin ılıman deniz patlıcanı türlerine ev sahipliği yaptığını dile getiren Doç. Dr. Tolon, “Hava soğuduğunda, deniz suyu sıcaklıkları düştüğünde deniz patlıcanlarının besin alımı azalıyor. Ancak marttan aralık ayına kadar beslenme ve davranış biçimleri ile deniz tabanını yoğun şekilde hem karıştırma hem organik yükü tüketme hem de deniz tabanının kalkerleşmesini önlemek üzere işleme özelliğine sahip. Türlere göre değişmekle birlikte Akdeniz türleri olan kahverengi ve siyah deniz patlıcanlarının biri yılda yaklaşık 3,5 kilo deniz tabanı materyalini sindirim sistemlerinden geçiriyorlar. Çürümekte olan organik maddenin yüzde 55’ini dönüştürebiliyorlar. Deniz patlıcanları çürüyerek deniz tabanında oksijenin tükenmesine ve diğer canlılar için tehlikeli maddeler oluşmasına neden olan organik çökeltinin neredeyse yarısından fazlasının yeniden doğaya ve diğer canlıların besinleri halinde kazandırıyor” dedi.
‘ORGANİK KİRLİLİĞİN AZALTILMASINDA ÖNEMLİLER’
Deniz patlıcanının doğaya katkısının önemli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Tolon, “Fakat tek başına bir kurtarıcı olarak değerlendirilmesi de doğru değil. Ekolojik sistemde her bir canlının üzerine düşen görevleri var. Bu görevleri yerine getirmeleri için bireysel olarak katkılarının yanı sıra topluluk olarak katkıları çok daha değerli” diye konuştu.
Deniz patlıcanlarının bölgedeki popülasyonu arttıkça doğaya sağladıkları katkının da artacağını aktaran Doç. Dr. Tolon, “Deniz patlıcanları kirliliği önleme veya bertaraf etmede tek başına öne çıkamazlar. Ancak diğer canlılarla birlikte ekosistemde yerlerini aldıklarında özellikle deniz dibindeki organik kirliliğin azaltılmasında önemli canlılar” dedi.
‘KÖRFEZDE DENİZ PATLICANLARININ SAYILARI OLDUKÇA AZ’
İzmir Körfezi’nin, organik yükü birikiminin en üst noktaya geldiği bir bölge olduğunu ifade eden Doç. Dr. Tolon, “Bu bölgede daha önce yaptığımız çalışmalarda daha önce körfezde varlığı bilinen deniz patlıcanlarının günümüzde popülasyonların azaldığını, oldukça az sayıda olduğunu gördük. Bunun yanı sıra yine körfeze yapay kafesler içerisinde bıraktığımız deniz patlıcanlarının bulundukları bölgelerde organik yükün özellikle yüzde 30-35 civarında azaltılmasına destek sağladığını gördük. İzmir Körfezi gibi organik besin yükünün aşırı derecede arttığı bölgelerde bu yüzde 30’luk değerler bile ciddi anlamda bir etkiyi ifade ediyor” diye konuştu.
‘DENİZ PATLICANLARI PLANKTON, BAKTERİ, MİKROPLARI TÜKETİYOR’
Deniz patlıcanlarının deniz tabanındaki plankton, bakteri ve mikropları tükettiğini aktaran Doç. Dr. Tolon, “Deniz tabanında bu tür maddelerin azaltılması, deniz tabanının doğal bir şekilde temizlenmesine ve bu bölgedeki kirliliğin dipten başlayarak yüzeye doğru azalmasına veya kontrol altında tutulmasına neden oluyor. Deniz patlıcanı bunları tüketerek planktonların aşırı üremesini, tabandaki diğer canlılar için çürümeden sonra oluşacak oksijenin azalması veya tükenmesi gibi tehlikeleri de ortadan kaldırır. Sayıları ne kadar artarsa doğaya, ekolojik dengeye çok büyük yararları olacaktır” dedi.
‘DENİZ PATLICANLARININ KÖRFEZDE ZENGİNLEŞTİRİLMESİ GEREKİYOR’
İzmir Körfezi’nde deniz patlıcanı popülasyonunun artırılması ile denizin dibinde balçık ve çamur yapısının içerisindeki organik maddelerin etkin bir şekilde azaltılabileceğini söyleyen Doç. Dr. Tolon, “Bu deniz tabanının iyileşmesine katkı sağlar. Sayının arttırılması gerekli ancak körfezin her noktasında değil. Deniz patlıcanlarının yaşayabileceği uygun ortamın olduğu alanların tespit edilmesi lazım. Çünkü oksijenin tamamen tükendiği yerlerde yaşam söz konusu olmayacaktır. Bu tespitten sonra deniz patlıcanlarının stoklarının körfez içerisinde zenginleştirilmesi ve korunmasıyla körfezin tabanından başlayarak daha iyi bir denge kurulması, temizlenmesi ve organik kirliliğin kontrol altında tutulabilmesi mümkün olacaktır” ifadelerini kullandı.
‘KAÇAK AVCILIK KONTROL ALTINA TUTULMALI’
Ege Üniversitesi Su Ürünler Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü’nde Avrupa’da ve dünyada ilk defa ılıman deniz patlıcanı türlerinin yumurtadan ticari boyutuna kadar yetiştirildiğini aktaran Doç. Dr. Tolon, “Kolay bir şekilde sayılarının arttırılarak stok zenginleştirilmesi, olmayan bölgelerde bu canlının kazandırılması gibi faaliyetleri de yerine getirebilecek altyapıya sahibiz. Yavru boydan itibaren deniz patlıcanlarını özellikle organik kirliliğin görülmeye başladığı bölgelere bırakılarak fayda sağlanabileceğini düşünüyorum” diye konuştu.
Deniz patlıcanı stoklarının sürdürülebilir bir şekilde korunması için kaçak avcılığın kontrol altına tutulması gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Tolon, “Ege Denizi’nde denetim faaliyetleri arttı. Kaçak avcılığın bundan 5-10 sene öncesine göre oldukça azaldığını ancak halen devam ettiğini biliyoruz. Kaçak avcılık, avcılık yapılması yasak bölgelerde avlanma ve yasak dönemlerde avlanmayı içeriyor. Bunların en risklisi yasak dönemde avlanmadır. Çünkü yasak dönem, özellikle türün üremesinin gerçekleştiği dönemlerdir. Yavru vermeden anaç türlerinin toplanması, doğada sayılarının çok azalmasına neden olur. Bir deniz patlıcanı dişisinin 12 milyon yumurta verdiği göz önüne alınırsa yüz veya bin dişinin ortamdan daha yumurtlamadan uzaklaştırılmasının sonuçlarının ne olabileceğini herkes tahmin edebilecektir” dedi.