İnsan, insanın yoldaşıdır, yarı yolda bırakmaz. Yapılan iyilikleri ve fedakarlıkları bir gün unutmamanız dileğiyle..
Mesaimin bir bölümü insanları dinlemek, onların duygu ve düşünce davranışlarıyla kurdukları ilişkileri anlamak ve bunları değiştirmeyi çalışmakla geçiyor.Anlama dair sorular, bizi ve varlığımızı var oluşumuzu temel hakikati görür. Toprakla ekili çiçeğin dahi neden var olduğunu ve ne anlama geldiğini sorduğumuzda kendimizi varlığın neden, hangi amaçla var olduğu sorusuyla karşı karşıya buluruz. İnsanlar tabiatları boyunca sorgulama, ilişkilendirme ve anlamak için çalışırlar.
Yaptığımız her işin arkasında, attığımız imzalarda, yazılan ve çizilen her şeyde önceliğimiz vicdanımızı sorgulama, daha sonra fikrimizi sorgulama, en sonunda niyetimizi sorgulamak durumunda kalıyoruz. Tabi ki hayat bir gün yaşadığımız bu tabiatla sınırlı kalmayacak, bir gün inanılan topraklarda kendi kendisiyle baş başa kalacak.
Yaptığı iyiliklerin içerisinde insana huzur veren bir aydınlık yerleşmiştir. İnsan, bir iyilik yaptığında kalbinde bu aydınlığı hisseder. İyiliklerin tam ortasında doğuracağı dünyevi güzel neticelerede ahiretteki getirileride girmeden mükafatlar takdir edilmiştir. Mesela, insanlar birbirlerini sevmekten ve barış içerisinde yaşamaktan manevi bir lezzet ve zevk alırlar. Kalpleri bundan huzur bulurlar. Bu, dost ve aile ilişkilerindede böyledir. İnsanlar dostça her buluştuklarında, iyi niyetlerle yan yana geldiklerinde kalplerinde bir ferahlama ve huzur duyarlar. Aslında doğru bir iş, doğru bir karar verdiğimizde de kalbimiz böyle huzur ile dolar.
İnsanın iyilik ederken iyi şeyler hissetmesini, ruhen iyi karşıklar almasını Allah’ın kerem ve adaleti ile hakkaniyetini göstermesi şeklinde yorumlayabiliriz.
İnsanın kalp ve ruhu, iyilik eyleminde vaktindeki bu peşin müfakatların rahatlıkla hissetse de nefis açısından durum bambaşkadır. İnsanın nefsi, uzakta akıbete karşı kördür. O, işlenen hayırların eş zamanlı lezzetlerinden genellikle haberdar olmadığı gibi cennette bekleyen mükafatlar da ona onları önceden bilmekten hiç etkilenmeyecek derecede pek uzakta görünür.
İman, ölü bir şeyse insana canlılık katamaz. Hastalıklı bir şeyse insana şifa veremez. Boş bir meseleyse insanın ruhunu dolduramaz, kalbini genişletemez. Arızalı bir kavramsa ruhsal arızaları tamir ediyor olamaz. Bu imkansızdır. Üzerimizdeki tezahürlerine bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki iman hem canlı hem ilahi hem mucizevi bir özelliktir.
Kalpler ve vicdanlar imanın hak olduğunu gösteririr. Çünkü iman, kalbimizde ve vicdanımızda bir sarsıntı yapmaz, huzur ve sükünüte sebebiyet verir. Beraberinde getirdiği eşsiz iç ferahlığı, onun hak ve hakikat olduğunun açık bir delilidir. Yapılan iyilikleri ve fedakarlıkları bir gün unutmamanız dileğiyle. İnsan, insanın yoldaşıdır, yarı yolda bırakmaz..
Selametle…