Hiç çocukken evcilik oyunu oynadınız mı? Büyüyünce kanepelerin boşluklarına koyduğunuz minderlerin sizi koruyamadığını anladığımız anı hatırlıyor musunuz?
Peki bütün bu gerçekliklerden kaçmak için hiçbir şiir ya da masal okumayı denediniz mi? Ben denemenizi tavsiye ederim. Mesela bir Didem Madak’tan yolunuz geçsin çünkü bu soruların bütün aşamalarını onun dizelerinde bulabilirsiniz. Kaleminin ucundan renkli şekerlemeler eşliğinde yaşadığı bütün acılar dökülür kağıda.
İki “Füsun” arasında bu evrendeki ömrünü her şair gibi demeyeceğim çünkü kendisi kadın şair ve kadın olmanın bütün ağırlığını üzerinde hisseden bir şair gibi sesini duymayıp bedenine ıslık çalan topluma yanık karamelalar hazırlar her mısrasında. Ben kendisiyle tanışma fırsatı bulan şanslılar arasındayım. Yazma serüvenimi başlatan kalemdir diyebilirim. Hayatının ilk dönemi mutsuz bir evlilik ve ardından gelen ayrılıkla yalnızlaşmış, ikinci döneminde ise hasbelkader şiir kitabının bir yarışmada birinci olmasıyla tanınmış yine mutsuz ama en azından yerini bulabilmiş serüvene sahip. Ömrünün son zamanlarında tasavvuf yoluna girerek şiirlerinde bu temayı da işleyip kendince notlar alıp insanlığın gönlüne dokunmuş. Ruhundaki kelebekleri bir bir bize sözleri aracılığıyla göndermeye çalışmış. İstemiş ki terbiye olup çocukluğumuza dönelim. Ben onun dokuduğu her şiiri okurken gözyaşlarıma engel olamam keşke bunları yazarken hep yanı başında olsaydım da başını okşayıp kendi tabiriyle şefkat’e söyleseydim o da gelseydi, sevseydi bu pamuk gibi yüreği, diye üzülürüm.
Gözyaşlarımı silip kendi paradoksumu bir kenara bırakarak başa dönüyorum. Sorduğum bütün soruların cevabını “Pul biber Mahallesi” şiir kitabında bulabilirsiniz, hadi! Ne bekliyorsunuz? Gidin ve okuyun. On dört yaşındaydı ruhum bayım. Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı. Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz. Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri. Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar. O ara içimde çiçeklerden oluşmuş bir silahsız kuvvet ablukaya alındı. Sinemalarda da ‘organzm gıcırtıları’ oynuyordu. Kaçmaya çalıştım. Olmadı. Bu nedenle, çiçekli şiiler yazmayı. Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım. Neyse işte. Ben her filmi hatırlarım. Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu. ‘Sofı’nin tercihini’ seyrederken çok ağlamıştım. Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar. Onu da mutlaka hatırlardım. İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?