Çöküntünün tohumları ne zaman atıldı? Tarihler 3 Temmuz 2011’i gösterdiğinde büyük bir kumpas ile Fenerbahçe’ye operasyon yapan FETÖ ve onun savcıları aslında sadece Fenerbahçe’yi değil Türk Futbolunu da bitirmek istemişlerdir.
Bu Kumpas futbolumuzda çöküşün başlangıcıdır diyebilirim. Fenerbahçeli değilim ama bu konuda Fenerbahçe’nin ve Türk Futbolunun önünün kesildiğinin bilincindeyim. Kumpas günlerinde Fenerbahçe’nin başkanı Aziz Yıldırım “ne şikesi kardeşim, ülke elden gidiyor” diye de bir demeç vermişti. Daha sonra ki yıllarda Fenerbahçe’nin Rize’de otobüsü kurşunlandı. O kurşun Fenerbahçe’ye değil Türk futboluna sıkılmıştır. Fenerbahçe’yi bitirmek için Türk Futbolunu bitirdiler. O dönem Avrupa’da kupa kazanmak adına kadro kuran sarı-lacivertli ekip dünyaca ünlü Eden Hazard ile anlaşmış, onun için boğazda ev bile bakılmıştı. Böyle bir hazırlığın ortasında kurulan kumpas Fenerbahçe gıyabında Türk Futboluna kurulmuştur.
Avrupa ile aramızdaki fark nedir?
Avrupa’nın birçok alanda olduğu gibi spor taraftarlığı bakımından da bizden katbekat üstün olduğu herkesin malumu. Çünkü orada holiganizm yok. Siyasette, futbolda ve diğer spor müsabakalarında… Yine federasyon yapıları dış müdahalelere kapalı. İltimas ve kayırma yok. Yönetimler belli gurupların tekelinde değil. Denetimler sürekli ve etkili. Bizim futbolumuzda ise maalesef bu saydıkları ya yarım ya hiç yok. Özellikle federasyon belli gurupların tekelinde ve onların oyun alanı. İstedikleri şekilde yön verebiliyorlar. Hal böyle olunca da ne kadar yetenekli oyuncumuz olursa olsun uluslararası başarılarımız yetersiz kalıyor.
Bu yaşanan olaylar futbolumuzu nasıl etkiliyor?
Bu sezon Süper Ligde yaşananlar malum. Ankaragücü Başkanı’nın bir hakemi yumruklayıp yere düşürmesi ve akabinde yanındakilerin de olaya dahil olup hakemi tekmelemeleri; İstanbulspor’un 70. Dakikada sahadan çekilmesi; tartışmalı pozisyon ve penaltılar ve Galatasaray-Fenerbahçe maçında yaşananlar herkesin hafızasında. Kendini futbolcu diye nitelendiren birinin bir provokasyonu güzelim dostluk havasında geçecek maçın önüne geçmesi, saha içi ve saha dışı istenmeyen olayların yaşanmasına neden olmuştur. İki kulüp taraftarı hem reelde hem de sosyal medyada karşı karşıya gelmiş; istenmeyen sözler söylenmiş, olaylar yaşanmıştır. Bu yaşanan olumsuz durumlar ile zaten kaliteden yoksun olan futbolumuzu daha da kalitesiz ve tartışmalı hale getirmektedir.
FIFA’nın bizim düzenlemeye talip olduğumuz herhangi bir organizasyonda bize karşı tavrının negatif olmasına neden olmaktadır. Bizden daha gerideki ülkelerde bile Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası düzenlenmektedir. Prestij kaybına neden olan bu olaylar yüzünden futbolumuz üzerinde kara bulutlar bir türlü dağılmamaktadır. Keza bu kargaşa ortamının yansımaları Euro 2024’te de kendini belli etmektedir. Kaliteli bir kadromuz olmasına rağmen durmadan bir kargaşa ortamı yaratılmakta ve bu kaos olası başarıların önüne geçmektedir. Örneğin hiçbir neden yokken Arda Güler gibi üst düzey yeteneklere sahip bir oyuncunun yedekte tutulması akıllara bir nevi önünün kesildiği fikrini getirmektedir. Belirli bir güruhun isteklerini yerine getirilmesi için algı operasyonlarıyla hem Arda’nın hem de milli takım diğer oyuncularının motivasyonu düşürülmektedir. Yine Montella’nın doğru bir tercih olup olmadığının sorgulanması kanaatindeyim. Kendisi çok başarılı bir teknik adam ise neden İtalya milli takımının başında değil?
Çözüm nedir?
Çözüm kesin ve nettir. Liyakat esaslı kadrolar, dış müdahaleye kapalı bir sistem, tarafsız bir yönetim ile futbolumuz üzerinde dolaşan kara bulutları dağıtabiliriz. Nasıl ki son yıllarda kadın voleybolunda, dünyada ilk sıralarda hem kulüp hem de milli takımlar seviyesinde başarılı duruma geldiysek futbolda da bunu başarabiliriz. Çözüm odaklı ve barışçıl bir ortam yaratılıp işin ehli insanlar işin başında getirildiği takdirde futbolumuz kargaşa ortamından kurtulup başarının kaçınılmaz olduğu güzel günler yaşamaya başlayacaktır.