Bir gün, yosunlu bir köpekle kır çiçeklerinin dans ettiği bir çayırlıkta buluştum. Ona, göklerin efendisi ve yerin yaratıcısı Tanrı ile konuştuğumu söyledim. Ancak köpek, sadece kaşlarını çattı ve biraz sonra burnunu kıvırarak uzaklaştı.
O gece, Tanrı yanıma gelmişti; boynu bükük, omzumda hıçkırarak ağlamaya başladı. “Pişmanım,” dedi, “Sizi yarattığım ve özgür irade verdiğim için vicdan azabı çekiyorum. Kaosun hâkim olduğu bu evrende yaşamak acı verici. Ölümlü bir varlığa sığınmanın ne kadar acizlik olduğunu anladım.” Ben sadece sessizce dinledim, onun ağıtlarını ve haykırışlarını.
Birden, gökyüzünde bir ışık hüzmesi belirdi ve ardından gördüğüm beden toza dönüşüp ellerimden kayarak kayboldu. Tanrı kendini öldürdü ve artık bir yaratıcımız yok. İnanmalısınız bana, çünkü gün geçtikçe daha da yobazlaşıyor ve birbirimizi yok ediyoruz. Kendinize bakın, ne denli acınası duruma düşmüşsünüz! Tanrı öldü ve geride sadece pişmanlıklar kaldı.
Öyle işte. İnsanlar beni deli diye yaftalıyorlar, ama senin onlardan bir farkın dahi yok! Bakıyorsun, kuyruğunu sallaya sallaya uzaklaşıyorsun benden. Oturup burada sohbet edebilirdik yahu! Burnu havada kibirli şey seni! Umarım aç kalırsın, deus köpek ve kadının seni terk eder. Başka köpeklerle koklaştığı zaman beni burada yalnız bırakmanın pişmanlığını yaşarsın, peh!