Gücü tek gerçek olarak gören ve gücünü de buradan alan Aziz Yıldırım, “Darağacın da olsak bile son sözümüz Fenerbahçe” diyerek kendi varoluşunu yok oluşu üzerinden yarı Eril kodlamalara dayalı yarı 3 Temmuz bağlantısallığı ile açıklarken kendi andını ”AZİZPLAINING” olarak sonlandırıyor.
Son dönemin en popüler gündemi haline gelen Fenerbahçe başkanlık seçimi kendi içinde önlenemez bir karmaşaya ve sonu gelmeyen bir yüzleşmeye ev sahipliği yapıyor. Her ne kadar şu an ki başkan Ali Koç olsa da bu feveranın içinden önüne geçilemez şekilde bir yıldız yükseliyor: Aziz Yıldırım.
1952 yılında Ergani’de dünyaya gelen Yıldırım, ilkokul öğretmeni bir baba, ev hanımı olan bir annenin üç oğlunun en büyüğü. Belki de ağabeylik tavrının altında yatan geçmiş burada saklıdır. Her hareketinde tecrübeyi esas alan halinin referansı içine doğduğu sıfatın ona yüklenen ya da sahiplendiği esvab-ı mucibine dayanıyor olsa gerek. Gazi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği mezunu olan eski Fenerbahçe başkanı, yeni Trendsetter, hayata çok erken yaşlarda pek de sırtını dayayacağı bir aile şirketi olmaksızın atılmış görünüyor. İnşaat işlerinin yanı sıra;
NATO altyapı ihalelerine de katılan Maktaş Mühendislik firmasının ve askeri gemilerin tasarımını ve yapımını yapabilen, yabancı ülkelerle ortaklıklar kuran DEARSAN Tersanesinin sahibi.
Bunların yanı sıra İmsak Savunma, Savtem Savunma, As İnşaat, Asbeton İnşaat, Aly İnşaat, Gülhan Denizcilik, AG Denizcilik, Şahdem Süt Entegre Hayvancılık,
Yurtdışında Mar Shipping Co Limited, Chem Unity Co Limited, Dearhan Holding Limited, Med Unity Co. Ltd. ve Marine Unity Co Limited şirketlerinin de hissedarıdır.
Kendini yoktan var eden, bulunduğu yere tırnakları ile değil adete her bir hücresi ile kazıyarak gelen bu adamı tüm Türkiye edindiği serveti ile değil, edindiği Fenerbahçe başkanlığı titr ile tanıdı.
Başkanlığı döneminde 6 Süper Lig, 2 Türkiye Kupası, 3 Türkiye Süper Kupası, 1 Başbakanlık Kupası ve 1 Atatürk Kupası şampiyonlukları yaşayan Fenerbahçe, UEFA Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final ve UEFA Avrupa Ligi’nde de yarı finale kadar ilerleme başarıları gösterdi.
Belki de hem en büyük yenilgisini hem de en büyük zaferini, hiçbir kupa ya da şampiyonlukla değil, 3 Temmuz ile yaşamıştır. Hayattaki en büyük aşkının Fenerbahçe olduğunu her fırsatta dile getiren Yıldırım, ailesini bile öncelik konusunda sollayan camiası için “Gerekirse kapısında bekçi olurum.” demekten de asla geri kalamıyor.
Peki Aziz Yıldırım tüm bu tavrı ile neyi temsil ediyor?
Eril toplumların “dişil kadınları” olarak halimizi tek bir kelimeye sığdıran yeni bir anlam buluş var; “MANSPLAINING” (man (erkek) ve explain (açıklama) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur). Gün geçmiyor ki yalnız ve güzel ülkemize bir aydınlanma daha gelmesin. Bu terim, yıllardır çok bilmiş ama asla hamurdan anlamayan atalarımızın bizlere, elinin hamuru ile erkek işine karışma sözünün batı görmüş hali olarak, biz kadınlara yerinizi değil, olduğunuz yeri hatırlayın güncellemesi olarak sunulmuş görülüyor.
Erkeklerin, kendi uzmanlık alanları olsun olmasın, her konu hakkında karşılarındaki kadına açıklama yapması; hatta söz konusu kadın konu üzerine senelerini harcayıp dirsek çürütmüş dahi olsa, bu göz ardı edilemeyecek gerçeğe bile aldırmadan o müthiş, o her şeyi aydınlatan bakış açılarıyla ona doğru yolu göstermeleri anlamına geliyor. Tabii ki ellerinde meşale ile bize doğruyu gösterirken de asla eril şovanizmlerinden bir parça ödün bile vermiyorlar.
Öyle ki;
“Bir kadına bir şeyi küçümseyici, kendine aşırı güvenen ve genellikle yanlış veya aşırı basitleştirilmiş bir şekilde yorumlamak veya açıklamak” anlamına gelen bu terim, “Aşırı güven ve Bilgisizliğin” bir kotada eritilmiş hali. Lily Rothman, bunu “Açıklayanın, açıklanandan daha fazlasını bildiği gerçeğine bakılmaksızın, genellikle bir erkek tarafından bir kadına yapılan açıklama” olarak yorumluyor.
Erkeklerin en iyisini bildikleri inancını besleyen,
Kimin üst, kimin izleyici?
Kimin yöneten, kimin yönetilen olduğunu tanımlayan,
Cinsiyete dayalı iktidarı kuran ve bu ilişkiselliği iletişim üzerinden belirlendiğini ifade eden bu kelimeyi tek bir cümlede özetlememiz gerekirse;
Aşırı özgüvene sahipmiş gibi görünen kişinin karşısındaki kişinin özdeğerini ve güvenini kaybettirirken bir yandan fikrini bastırmak bir yandan da deneyimlerini küçümsemeyi kapsıyor.
Böylece, toplumsal cinsiyet rolleri (dayatmaları) Ataerkil düzlemde pekiştiriliyor.
Peki, Aziz Yıldırım bunun neresinde?
Orijinal kullanımında, Mansplaining, bir erkeğin muhtemelen bir kadından daha bilgili olduğu varsayımına dayanıldığı için diğer küçümseme biçimlerinden farklı gibi görünse de kazın ayağı öyle değil çünkü genel olarak erkeklerin kadınlara uyguladığı bir eril tahakküm zorbalaması olarak görülse de bu dayatma cinsiyetler içerisinde de gerçekleşen bir durum.
Seçim sürecinde karşılıklı ışın kılıçlarının çekildiği rekabet ortamında Yıldırım her geçen gün fanatizme sığınmış eril dilinin dozunu artırarak adeta rakibi olan Koç’un üzerinde karar verici bir merci olarak yansıtıyor kendini. José Mourinho gizemi hala aydınlatılamasa da, Yıldırım’ın gündeme getirdikten sonra transferin gerçekleşmesi ilgi çekici. Bunu takiben yine gündeme Aziz Yıldırım tarafından bomba gibi bırakılan Baronlar ve Acun Ilıcalı krizlerinin çözümü adeta gündemi hem yazan hem de bozan eski başkan yeni aday Yıldırım’ın aydınlatmasına muhtaç görünüyor.
Ali Koç’un, Fenerbahçe stadına “ATATÜRK”ün adının verileceğini açıklamasının ardından, adeta ben bu oyunu bozarım deyip Kuvay-ı Milliye ateşini yakan Aziz Yıldırım, bunun hem hukuksal nedenlerden dolayı olamayacağını hem de mali kayıp oluşturacağını söylemekle kalmayıp, yarı alaycı yarı patriarşik tavrıyla “madem yapacaksınız, şöyle yapın bari” üslubuyla proje işaret ediyor.
Koç yönetimine başkanlık seçimleri sürecin de hareketlilik kazandırdığı için kendisine teşekkür etmelerini bir borç olarak gördüğünü ifade eden Yıldırım; biz Fenerbahçe’ye ivme verdik onlar arkamızdan geliyor diyerek hiç hızını kesmeyip 6 yıllık yönetimin etkinlik noktalarını kritize etme konusunda meteor yağmurunu başlatıyor:
“Bunlar ne yapmış hala bizim yaptığımız tesis ve Hollanda’dan getirdiğimiz çimlerin üstünde oynuyorlar” diyerek vizyonlarının üstünde tepindiği Koç yönetimine karşı, önemli olan başkan değil, lider olabilmek kartını kullanıyor.
Kimseye müdanası olmayan, eril tavrından hiçbir ortam da ve hiçbir şekil de kimseye karşı ne olursa olsun ödün vermeyen Aziz Başkan adete resital yapıp sana yenildim Fenerbahçe diyerek en büyük Fenerbahçe sevdalısı olarak kendini en üst sıralara yazarken bu alanda da bir ölçüt olduğunu herkese sunuyor.
Gücü tek gerçek olarak gören ve gücünü de buradan alan Aziz Yıldırım,
“Darağacın da olsak bile son sözümüz Fenerbahçe” diyerek kendi varoluşunu yok oluşu üzerinden yarı Eril kodlamalara dayalı yarı 3 Temmuz bağlantısallığı ile açıklarken kendi andını ”AZİZPLAINING” olarak sonlandırıyor.