Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Gelinen aşamada şunu çok net görebiliyoruz, mevcut anayasanın yeni Türkiye’yi taşıması mümkün değildir. Muhalif, muvafık fark etmeksizin 85 milyon olarak yeni yüzyılda, yeni anayasa ülküsünü gerçeğe dönüştürmemiz gerektiğine inanıyorum” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yaklaşık 3 saat süren Kabine Toplantısı’nın ardından açıklamalarda bulundu. Erdoğan, “Hükümetlerimiz döneminde milletimizin takdiri ile gerçekleştirilen anayasa değişiklikleri, mevcut anayasanın artık kangrene dönüşmüş, ülkemizin sorunlarını gidermeyen, yamalı bohçaya dönüşen 1982 anayasasıyla ağır aksak bugünlere kadar gelebildik. Cumhuriyetimizin 100. yıl dönümünü üzülerek ifade ediyorum, darbe anayasası ile karşıladık ve geçirdik. Bunu Türk siyaseti adına bir eksiklik olarak gördüğümü daha önce de dile getirdim. Ne yaparsak yapalım anayasaya, darbecilerin zerk ettiği vesayetçi ruhu ortadan kaldıramadık.
Karşımızda insicamı bozulmuş, bütünlüğü kaybolmuş, ileri demokrasi ve radikal vesayetin izlerini aynı anda taşıyan bir anayasa bulunuyor. Bu hakikati sadece biz değil, hukukçular da sık sık ifade ediyor. Gelinen aşamada şunu çok net görebiliyoruz, mevcut anayasanın yeni Türkiye’yi taşıması mümkün değildir. Muhalif, muvafık fark etmeksizin 85 milyon olarak yeni yüzyılda, yeni anayasa ülküsünü gerçeğe dönüştürmemiz gerektiğine inanıyorum. Biz bunu kendimiz için istemiyoruz. Türkiye’nin buna ihtiyacı var, milletimizin buna ihtiyacı var. Gelecek nesiller özgürlükçü bir anayasa ile yönetilmeyi hak etmektedir. Ortaya koyduğumuz yeni anayasa sadece siyasetin konusu da değildir. Sivil toplumun, akademilerin, baroların, gazetecilerin ve darbelerin mağdur ettiği tüm kesimlerinde süreci sahiplenmesini arzu ediyoruz. Ülkemizin ve milletimizin müreffeh geleceği için konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz” dedi.
‘İTİBAR SUİKASTLERİNE RAĞMEN ÖZVERİYLE ÇALIŞAN ŞİRKETLERE TEŞEKKÜR EDİYORUM’
Erdoğan, 2002 yılında yüzde 80 oranında dışa bağımlı olan savunma sanayiinin neredeyse tamamının yerli ve milli imkanlarla karşılandığını ifade ederek, Türkiye’nin tarih yazdığını vurguladı. Erdoğan, “Türkiye ile birlikte dost ve kardeş ülkelerin de taleplerini tedarik etmeye başladık. Bundan 10 sene önce 1,2 milyar dolar olan savunma ihracatımız 4 buçuk kat artışla 2023 yılında 5,5 milyar dolara yükseldi. Geçen sene 185 ülkeye, 230 çeşit savunma sanayii ürünü ihraç ettik. Akıncı, Anka ve Aksungur gibi silahlı insansız hava araçlarımız ile insansız hava teknolojisinde dünyada ilk 3 ülke arasındayız. Şu an Afrika’dan Avrupa’ya, 50’den fazla ülke Türk şirketlerinin ürettiği insansız hava araçlarını kullanıyor.
İnsansız hava araçları sadece askeri alanda değil, tabii afetlerde arama- kurtarma faaliyetlerinde de kritik rol oynuyor. Manavgat’taki orman yangından, 6 Şubat depremlerine kadar pek çok afette İHA’ların ne kadar büyük bir imkan olduğunu bizzat tecrübe ettik. İran Cumhurbaşkanı Sayın Reisi ve beraberindekilerin vefat ettiği helikopter kazasında İHA’ların önemi bir kez daha ortaya çıktı. Bayraktar TB2 Akıncı, İranlı kardeşlerimizin talebi üzerine arama- kurtarma çalışmalarında aktif görev aldı. Akıncı zorlu hava şartlarına rağmen bölgede 7,5 saat arama- tarama faaliyeti yaparak toplam 2 bin 100 kilometrelik uçuş gerçekleştirdi. Görevini başarıyla tamamladıktan sonra da ülkemize döndü. Savunma sanayimizin ülkemizdeki belli çevreler tarafından sık sık hedefe konulduğunu biliyoruz. Tüm itibar suikastlerine rağmen özveriyle çalışan savunma şirketlerimize, ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum” diye konuştu.
‘TÜRKİYE AÇISINDAN ULUSAL BİR FELAKETTİR’
Devletin aile kurumunu koruması gerektiğini söyleyen Erdoğan, “Ailelerimizin, aile yapımızın ve değerlerimizin muhafazası bizim için vazgeçilmezdi. Son yıllarda kültür emperyalizminin aileye yönelik tehditlerinin giderek arttığını müşahede ediyoruz. Kitle iletişim araçlarının ailevi değerleri göz ardı eden yayınları, ahlaki ve kültürel yozlaşma sürecini beraberinde getiriyor. Küreselleşme ile birlikte çeşitlenen bu durumlar toplumun çekirdeği olan aileyi çok riskli bir durumla yüz yüze bırakıyor. Dünyanın birçok bölgesinde artık toplumlar yaşlanıyor. Yalnız yaşamayı tercih eden birey sayısı da artıyor ve boşanma oranları artarken evlilik oranları buna bağlı olarak düşüyor.
Hane başına düşen çocuk sayısı azalıyor ve çocuk sahibi olmak, aileler için sürekli ertelenen bir durum haline geldi. Evlilikler ve doğurganlık hızı azalırken tek ebeveynli ya da parçalanmış ailelerin sayısı günden güne çoğalıyor. Aile sıcaklığını tatmak, ailenin koruyucu şemsiyesi altında büyümek daha da zorlaşıyor. O küresel eğilimden maalesef biz de olumsuz etkilendik. Bunu geçtiğimiz hafta açıklanan TÜİK verilerinde bir kez daha gördük. Türkiye istatistik Kurumu’nun 2023 yılı doğum istatistikleri endişe vericidir. Buna göre 2001 yılında 2,38 olan doğurganlık hızı 2023 yılında 1,51’e gerilemiştir. Yani nüfusun kendini yenileme hızı olan 2,1 seviyesinin altındayız. Bu, açık söylüyorum Türkiye açısından ulusal bir tehdittir, bir felakettir. Mevcut durum ülkemiz için tolere edilebilir olmaktan çıkmıştır” ifadelerini kullandı.
‘BUNLARIN HİÇBİRİNİ MASUM ADIMLAR OLARAK DEĞERLENDİRMİYORUZ’
Erdoğan, küresel cinsiyetsizleştirme projelerinin çok uluslu şirketler ve kurumlar tarafından açıkça desteklendiğini vurgulayarak, “Bu akımları fonlayanların, amacının hak ve özgürlük olmadığını biliyoruz. Sapkın akımların meşrulaştırılmasına itiraz etmenin siyasi ve ekonomik maliyeti giderek yükseliyor. Küresel dayatmanın en bariz olduğu alanların başında cinsiyetsizleştirme politikaları geliyor. Bunun dünyada nasıl vahim boyutlara ulaştığını önceki hafta düzenlenen Eurovision yarışmasında bir kez daha şahit oldum. Özgürlük maskesi altında rol model olarak gençlere takdir edilen tuhaf tiplerin, toplumsal yozlaşmanın Truva atları olduğu açıktı. Bu tür uluslararası etkinliklerde giyimiyle, tavrıyla, sözleriyle normal bir insana rastlamak neredeyse imkansız hale geldi.
Bunun bilinçli bir politika olduğu artık herkes tarafından kabul ediliyor. Türkiye’yi son 12 yıldır bu kepazelikten uzakta tutarak ne kadar isabetli bir karar verdiğimizi daha iyi kavrıyoruz. Biz Aynı çizgide kalmaya devam edeceğiz. Burada dikkatlerimizden kaçmayan bir hususu da dile getirmek isterim. Ülkemizde 31 Mart seçimleri ile el değiştiren bazı yerel yönetimlerin ilk icraatlarından biri, alkol tüketiminin yaygınlaştırılması oluyor. Milletin onca derdi, beklentisi ve talebi varken bu politikaları düşündürücü olduğu kadar kaygı verici buluyorum. Kimse kusura bakmasın, belediyelerin görevi kamusal alanda içkiyi özendirici işler yapmak, gazetecileri özel uçaklar tutup şarap festivallerine götürmek değil. İnsanları alkol belasından uzak tutmaya çalışmak olmalıdır. Biz bunların hiçbirini masum adımlar olarak değerlendirmiyoruz” dedi.
‘1 GÜNLÜK MİLLİ YAS İLAN EDİYORUZ’
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindeki heyetin hayatını kaybettiği helikopter kazası nedeniyle üzüntü duyduğunu dile getiren Erdoğan, şunları söyledi:
“İran’ın Filistin davasına verdiği güçlü desteği her zaman takdirle karşıladım. Bölgemizdeki sorunların çözümünde de Astana sürecinden itibaren İran’la yakın diyalog içindeydik. İran’a karşı uygulanan tek taraflı yaptırımlara katılmayarak komşuluk hukukumuzun gereğini yerine getirdik. İran Cumhurbaşkanı merhum Reisi’yi en son 24 Ocak’ta Ankara’da ağırlamış, imzaladığımız 10 yeni anlaşmayla ilişkilerimizi ileriye taşımıştık.
Bugüne kadar en sıkıntılı zamanlarında Türkiye, İranlı kardeşlerine samimi destek vermiş ve bu konuda tavizsiz bir duruş sergilemiştir. Helikopter kazasından sonra İran makamlarıyla temasa geçerek, arama- kurtarma çalışmalarına katkı vermek için tüm imkanlarımızı seferber ettik. Bundan sonra da aynı hissiyatla hareket edeceğiz. Kabine toplantımızda İran halkının yaşadığı derin acıyı paylaşmak üzere, ülkemizde 1 günlük milli yas ilan edilmesini kararlaştırdık.”