Bu sabah uyku tutmadı. İçimdeki çocuk ağladıkça ağladı. Bir baktım ki bedenimde ona eşlik ediyor. Neydi içimdeki matem havası? Bu kadar bastırıp da artık patlayan şeyler, dile dökülemeyen acılar yazıya dökülebilir miydi? Bir nebze belki rahatlardım da kim bilir?
İçimdeki çocuğun canı acıyor, yanıyordu…
Büyümek neydi?
İnsan tamam artık büyüdüm ne zaman derdi ki?
Bedenin olgunlaşması yeter miydi?
Nilgün Marmara “İnsan büyüdüğünü ne zaman anlar?” Sorusuna “Eskiden yaşansa dokuz köyü ateşe vereceğin şeylere kibrit bile yakmıyorsun. Tahammül etmeyi ve şaşırmamayı öğreniyorsun. Artık hiçbir şeye şaşırmadığını fark ettiğin gün büyüdüğünü de fark etmiş oluyorsun aslında.” Diyor. Ben de şaşıramıyorum insanların bu kadar kolay kalp kırabilmesine.
İnsanın acısı ne kadar derin olursa, o kadar derinden güçleniyor. “Güzel gülen insanlar var, içleri paramparça..” diye bir söz duymuştum. Gülmek en çok acı çekenlere yakışıyor bence. Ondan kahkahalarımız bırakın bol olsun.
Sevginin kolayca söylenip harcandığı şu dönemde kim içerideki acılara eğilip bakmak ister ki?
Herkes bencillik peşinde. Ne istediğini ve hissettiğini bilmeyen sadece kendisini düşünenlerden uzak duralım dostum. Acılarıyla tek başına mücadele edip büyüyen bir çocuk hiç şüphesiz, bu dünyanın en güçlü yetişkinidir!
Yavaş yavaş seher vaktinde etraf aydınlanıyor ve aklıma Reşat Nuri Güntekin’in şu sözü geldi: ” En uzun, en çaresiz geçeni düşün. Sabahı olmadı mı?” Bazı yaralar üflesek geçer mi bilmiyorum ama her yeni günün bir sabahı elbet var. İçimdeki çocuk hep umudunu kaybetmek istemiyor. Acılar farklı farklı olsa da yüreklerimiz bir olsun.❣️