Kültür kavramı “dijital” ön ekiyle birlikte bireylerin yaşadığı yeni “gerçekliği” tanımlamak üzere yeniden anlamlandırılmaktadır. Dijital kültür, kısaca dijital olmayan ortamdaki gibi kişilerin hayatlarındaki yaşam tarzı ve alışkanlıkların tümünü ifade eder. Tek farkı dijital platformlarda yaşanıyor olmasıdır.
Bu, gerçek olmadığı anlamına gelmez; kişiler, olaylar, duygular, düşünceler ve diğerleri gerçektir.
Sağlıklı bir iletişimde, etkileşimde doğal olarak bireylerin birbirlerine saygıları olmalıdır. Aynı durum, dijital için de geçerlidir. Her ne kadar arada fiziksel uzaklık da olsa, bireylerin birbirlerine olan saygıları, birbirlerine ne kadar değer verdiklerinin de bir göstergesidir.
Özellikle birbirini tanıyan bireylerin iletişimi ve etkileşimi, tanımayan bireylere göre farklılıklar gösterir. Bunlar arasında samimiyet de vardır. Samimi olmakla beraber iletişimde kopukların olması da mümkündür. Niyet esastır. Niyet’in dışa vurumu da söz konusudur. Bu dışavurumlardan biri mesajların görülmesi, karşı tarafın da görüldüğünü bilmesi ve yine karşı tarafında göz ardı edilmesi, cevapsız kalmasıdır. Buradaki niyet ne olabilir? Masum bir meşguliyet de olabilir; masum olmayan bir değersizleştirme de olabilir…
Hangisi olursa olsun, çok zaman geçmeden karşı tarafa ya meşguliyetin olduğu, ya da durumun ne olduğuna dair bilgi vermek önemlidir. Günlerce karşı taraftaki kişinin mesajlarına cevap vermemek çoğunlukla ve doğal olarak kötü algılanmaktadır. Bunu şuna benzetebilirsiniz: Sokakta yürüyorsunuz ve karşınıza eski bir arkadaşınız geliyor; selam veriyorsunuz, konuşuyorsunuz, sizi göz ardı ediyor. Bu doğru bir yaklaşım ve davranış değildir. Sağlıklı bir toplumda da, bireysel ilişkilerde de olumlu olarak nitelendirilemez.
Dolayısıyla, gerek dijital olmayan fiziksel hayatta, gerekse de dijital hayatta, muhataplarımıza, insanlara değer vermek insani ilişkilerde olumlu olarak nitelendirilir. Karşısındakine değer vermeyen insanın da değer beklemesi mantıklı değildir. Değer verene değer verilir.