Haberton.com ‘da bugünkü röportaj konuğumuz başarılı oyuncu Buse Sevindik. Kendisiyle tiyatro oyunu ‘Cani’ ve yeni projeleriyle ilgili güzel bir söyleşi gerçekleştirdik.
İlk olarak sizi kısaca tanıyalım. Oyunculuğa başlama hikayeniz nasıl oldu? Bir çocukluk hayali mi yoksa sonradan evrildiğiniz bir alan mı oldu?
11.08.1989 İzmir doğumluyum. İzmir yerleşik olarak; Hizmet binası içerisinde çeşitli tiyatro gruplarına ev sahipliği yaptığı tiyatro salonları bulunan Sanat Merkezi ve Film – Tiyatro Yapım Şirketi olma özelliğini bir arada barındıran ve akademik eğitim veren Boyoz Akademi Sanat Merkezi’nde 13 senedir yönetici ve eğitmen olarak görev almakta ve aktif olarak sinema – tiyatro oyunculuğu yapmaktayım.
Lisede girmiş olduğum modellik yarışmasından derece alarak diyebiliriz. Yarışmadan sonra gerek sektörün kendisi gerekse bu mesleğe bir şekilde bulaşmış herkes sizi bir şekilde içine çekiyor zaten. Bazen kendinizi suyun akışına bırakmanız gerekebiliyor. Suyun akışı ise hayatınızı şekillendirebiliyor. Şimdi ise iyi ki diyorum.
Daha çok korku- gerilim tarzı filmlerde rol aldınız. Art arda rol alınca bu teklifler devamlılık mı kazanıyor?
Bir oyuncunun en dikkat etmesi gereken şeylerden biri hangi yolda ilerlemek istediğini bilmesidir. Oyuncular arasında bazen karakter ve tür oyuncusu olarak ayrım yapmak durumunda kalabiliyoruz. Oyunculuğa yeni başlayan kişilerin proje seçme gibi bir yol izlememesi ki bazen bu şansa sahip olamadıklarından kaynaklanabiliyor üzerine birde birkaç aynı türden işin arka arkaya gelmesi şanssızlığı ile kendini diğer alanlarda gösteremeyebiliyorlar. Daha sonrada tür oyuncusu olarak tabir edilen oyuncular birazda üzerine yapışıp kalan karakterlerden dolayı artık farklı şeylerde tercih edilmeyebiliyorlar. Bu konuda alan açılsa çok yetenekli meslektaşlarım aynı türde sıkışıp kalmayabilir. Bu tamamen yapım şirketinin karakteri garantiye almak istemesi ile alakalı.
Ben kesinlikle tür oyuncusu değilim. Gelen her türden projeyi; Ben karaktere ne katabilirim? Karakter bana ne katabilir? Konu daha önce oynadıklarımdan ne kadar farklı? Türdeş bir yapımda olsa içindeki karakter ne kadar farklı? Oyunculuğumu gösterebileceğim, zorlayıcı alanlar neler? Vb. soruları sorarak değerlendirmeye başlarım. Tür olarak gerilim – korku olsada karakter olarak farklı alanlar deneyimlemek benim için çok önemli. Sürekli kendini bir adım öteye taşımak isteyen bir oyuncu kesinlikle kısır döngüde sıkışıp kalmak istemez, istememeli. Ters karakterler, nadir yapılmış işler ve oynanan karakterler benim kıymetlilerim. Ben de gelen projeleri değerlendirirken bir sürü sorunun cevabını bulup ona göre dönüş sağlıyorum. Bir gün önce tiyatro sahnesinde feminen bir borderline hastasını oynarken birgün sonra maskülen bir seri katile hayat verdikten sonra ara vermeden film setine gidip dava dosyasını araştıran bir savcıyı canlandırabiliyorum.
Ayrıca 2022 yılında senede 52 hafta olmasına rağmen vizyona giren 62 YERLİ korku filmi vardı. 2023 senesinde ise 47 YERLİ film vizyona girdi. Vizyon takviminde yer alıp daha sonra gösterimi belirsiz bir tarihe ertelenmiş YERLİ filmler HARİÇ. Bu bağlamda diğer türlerine göre bu korku – gerilim sinemasında oyuncu olarak yer almak daha olası ki yaptığım işlerde hikaye devamlılığı olan seri filmler de mevcut. Bu nedenle hikayeyi devam ettirmek için aynı karaktere yeni maceralarında hayat veriyorsunuz. Ayrıca yaptığım işler arasında komedi ve aşk – dram filmleri de mevcut.
Korku-gerilim tarzı filmlere seyircinin ilgisi nasıl? Gişe rakamları neyi gösteriyor? Ayrıca bu tarz filmlerin seyircilerinin çok sağlam bir psikolojiye sahip olduğu görüşüne katılıyor musunuz?
Pandemi öncesi sinema seyircisinin yoğunluğu daha fazlaydı fakat pandemi süreci ile birlikte üzülerek beyazperde kendini dijital platforma bırakarak seyirci sayısında ciddi bir düşüş yaşandı.
Salon seyircisinin azalmasına rağmen korku – gerilim türünün kalıplaşmış seyircileri de mevcut. Fakat yapılan işlerin kalitesinde ki ciddi düşüş olan seyircileri de iyice salonlardan soğutacak gibi duruyor. Gerçekten hakkı ile bu işi yapan bir avuç yapım şirketi bu mağduriyeti yaşıyor ve üzülerek durum daha kötüye giderek yaşanmaya devam edecek. Bu sebeple bir süredir film sektörüne küsmüş kıymetli yapımcı, yönetmen arkadaşlarımız var. Belirli olgunluğa erişmeden film çekmesinler diye bir düşüncem yok. Ki saha işleri mutlaka dene yanıl yani kesinlikle pratik işidir fakat belirli bir kalite seviyesine henüz erişmeyen filmlerin en azından o çıtaya gelene kadar ücretsiz platformlarda gösterilmesi taraftarıyım. Böylece maliyeti oldukça düşürelim ne de olsa bir şekilde bir dağıtım firması kabul ediyor bizde az olan maliyetin karşılığını nasılsa alıyoruz diye özensiz yapılan işlerin önüne bir nebze geçilmiş olacak.
Zaten vizyon takvimine de göz atarsanız bu tip işlerden neredeyse yer kalmadı ve halihazırda bitmiş işlerinin üzerinden 3 – 4 sene geçip hala uygun bir tarih bekleyen yapımlar mevcut. En azından gişe bedeli ödeyip, zamanını ayıran salon izleyicisi salona geldiğinde belirli bir çıtadaki filmi izleyeceğinden emin olmalı. Bu şekilde gittiği sürece haklı ön yargılar sebebi ile gerçek anlamda üretim sağlayan yapım şirketlerinin filmlerine de seyirci küsmemiş olacak.
Seyirci psikolojisine gelecek olursak; tabi ki herkesin korku eşik seviyesi oldukça farklı. Kimi seyirci kötü bir makyajdan etkilenirken kimi seyirci gerilimi oldukça yüksek bir sahnede hiçbir şey hissetmeyebiliyor. Eğer tam bir korku sever iseniz film izledikçe tatmin seviyeniz her seferinde bir üste çıkıyor. İlk izlemeye başladığınızda sizi korkutan, ürküten şeyler artık aynı etkiyi yaratmayabiliyor ve her seferinde beklentinizi de sürekli arttırıyorsunuz. Sektörde ki kişiler olarak maalesef bizler aynı zevkle film izleyemiyoruz. Çünkü seyirci o anı yaşarken siz oyunculuğa bakıyorsunuz, çekim açılarına bakıyorsunuz, sanatın yaptığı işlere bakıyorsunuz, olay örgüsünün gidişatına bakıyorsunuz, karakterin alt metninde ki yeni bir pencereye bakıyorsunuz vb.
Yani filmde bir adamın gidip kapıyı açıp açmama kararını izleyen seyirci sadece adam acaba ne yapacak diye düşünürken siz o sekansı 5 farklı boyutta düşünüyorsunuz. Gitgide bundan sıyrılmanız da olanaksızlaşıyor.
Rol aldığınız bir aktif bir tiyatro oyunu var: Cani. Biraz ondan bahsedelim. Ne anlatıyor Cani?
Amerika’nın ilk kadın seri katili olan Aileen Wuornos’un CANİ’lik yolculuğuna şahit olduğunuz muhteşem bir oyun. Aileen Wuornos, belki de tarihin gelmiş geçmiş en tehlikeli kadını olarak görülen bir seri katil! Onu daha ilginç yapansa, dönüştüğü CANİ kişiliğin arkasında yatan hayat hikayesi.
Wuornos, tehlikeli olmasının yanı sıra tüm seri katiller arasında yaptıkları nedeniyle belki de ‘EN AZ’ nefret edilen isimlerden biri. Hatta birçok kişi tarafından sempati duyulan ve bazı psikoanalistler tarafındansa cinayetlerini zevk için işlemediği gerekçesiyle seri katil olarak bile kabul edilmeyen Wuornos; bu bakımdan en ilgi çekici hikayelerden birine sahip.
Bizde izleyicilere bu nefes kesen hikayeyi anlatıyoruz. Aileen’in hayatı ilk kez tiyatro sahnesine taşındı ve tiyatroseverler ile buluştu.
CANİ; theguidemagazin dergisi İzmir Tiyatro Sezonu En İyi Oyun Ödülünü aldı. Nice ödüllerin başlangıcı olduğundan hiç şüphemiz yok. Şüphemizin olmamasının en büyük kaynağı seyirciler başta olmak üzere, tiyatro insanları ve tiyatro ödül jürilerinden aldığımız müthiş geri dönüşler.
- Sanatsal değeri yüksek projelerde yer almışsınız. Bu sizin tercih ettiğiniz bir durum mu? Popüler bir projelerde yer almaktansa sanatsal değeri yüksek projeleri mi tercih ediyorsunuz?
Sanatsal ya da popüler projeler diye ayrım yapmak yerine gelen proje tekliflerinde elime senaryo ulaşır ulaşmaz değerlendirme yaptığım alanları diğer soruda cevaplamıştım. Sadece sanatsal değeri yüksek olsun veya popüler olsun diye bir kaygı taşımıyorum. Proje içerisinde ki karakter kriterlerim ve o karakterin bana ve projeye kattıkları beni tercih konusunda yönlendiren konuların başında geliyor.
Oyuncuların zamanla yönetmenlik ve senaristliğe evrildiğini görüyoruz. Sizin var mı böyle bir düşünceniz?
Neden olmasın? Üniversitede 2. Bölüm olarak sinema ve radyo/TV okudum. Ayrıca aktif bir film yapım şirketimizin olması sebebi ile bu düşüncemi hayata geçirmek benim için çok daha olası. Bir filmin tüm aşamalarında (pre prodüksiyon – prodüksiyon ve post prodüksiyon) görev alıyorsunuz. Bir hayalin beyazperdeye taşınmasına kadar her anına şahit olup, emek veren biri olarak her alanda bilginiz ve hakimiyetiniz her projede biraz daha artıyor. Film aşamalarında teorik bilginiz bir yere kadar sizi taşıyor. Sahada aktif yer almanız gerekli. Her set bu anlamda eşsiz bir eğitim alanı. Aynı zamanda sürekli gelişen ve değişen bir sektör. Ona ayak uydurmak zorundasınız. Teknoloji ile iç içe olan bir alan. Bu sebeple sizde kendinizi her anlamda sürekli yenilemek, geliştirmek, vizyonunuzu arttırmak durumundasınız.
Yakın zamanda bir dijital projede yer alacaksınız. Genel hatlarıyla nasıl bir proje bahsedebilir misiniz?
Yapım şirketinin gizlilik kararı sebebi ile çok fazla spoiler verememekteyim fakat yabancı bir polisiye dizinin uyarlaması olduğunu ve konu olarak Türkiye’de yapılan işlerden oldukça fazla ayrışan yerleri mevcut. Yakın zamanda hayata geçecek diğer projelerden de bahsedebilirim.
Halihazırda Boyoz Akademi yapımcılığında 2 uzun metraj sinema filmi, Pratik Film yapımcılığında 1 uzun metraj sinema filmi, MAG Production yapımcılığında serinin diğer filmi olan Tulpa 2 başta olmak üzere 2 uzun metraj sinema filmi, yeni sezon için dijital platform dizisi ve 2024 – 2025 tiyatro sezonunda sahnelenmek üzere yeni 2 yetişkin tiyatro oyunu çalışmalarına başlamış ve farklı yapım şirketleri ile görüşmelerine devam ettiğim filmler ve yeni sezon oyunları da mevcut.
Bu keyifli röportaj için çok teşekkür ederiz Buse hanım. Projelerinizde sonsuz başarılar dileriz.