Merhaba sevgili dostum. İyi olduğumu söylemek zor, çünkü senin yokluğunun ağırlığı altında eziliyorum.
Seninle birlikte geçirdiğimiz günlerin özlemi içimi yakıyor. Bu satırları okuyup bana kızma, çünkü sen de farkındasın ki, senin gitmenle her şey değişti. Her sabah birlikte ilgilendiğimiz çiçeklerin solduğunu görmek, kalbimi derinden yaralıyor. Onlara sevgimle bakmama rağmen, senin yokluğuna dayanamadılar. Ne tuhaf değil mi? Ruhu olmayan varlıklar gibi görünmelerine rağmen, sanki duyguları varmış gibi hissediyorlar.
Geç uyandığımı ve geceleri uyuyamadığımı bilmelisin. Düşüncelerim beni mahvediyor. Sensiz bir yaşam, bir bebeği terk etmek gibi. Sensiz bir yaşam, susuz bir çiçeğin kabul etmediği su gibi. Bu sabah, senin için de kahve hazırladım, ama yoktun dostum. Her sabah yaptığımız gibi gazetelerimizi hazırladım, masayı kurduk, ama artık sen yoktun. Ve benim fark ettiğim tek kişi değilim. Öksüz kedilere yuva olan yaşlı adam bile senin nerede olduğunu sordu. Yutkunamadım dostum…
Yaşlı bunağa iş için gurbete gittiğini söyledim, hemen kanıverdi fakat dostlar senin yasını tutmakta. Kahve eşliğinde gazetemi okuduktan sonra köpeğimizi dolaştırmaya çıkardım dostum. Huysuzdu ve üzgün yürümek istemedi. Her gün işediği ağaca bile küsmüş oldu. Hayat renksiz siyah beyaz bir görünüme kavuştu, bilir misin dostum? Kuşlar şakısa bile kulaklarım sağır oldu. Doğa artık ölmüş oldu sensiz. Köpeğimizi geri getirdikten sonra seninle en sevdiğimiz TV dizisi olan “Aptal Kambur”u seyretmek için rahat olmayan koltuğa geçtim. Her daim ikimiz rahat olan koltuğa oturacağız diye kavga ederdik, şimdi benim için en rahat olan o oldu. Geçtim koltuğuma, kumandanın birkaç tuşuna bastıktan sonra önüme
geldi dizimiz. İzlemeyecek oldum.
Her neyse dostum, bunu daha fazla uzatmayacağım çünkü ben de artık yaşamak istemiyorum. Köpeğimizi yaşlı bunağa verdim, o epey güzel bakacaktır, ona endişen olmasın. Evimizi ise kiraya vermek için bir genç ile anlaştım. Avcuna birkaç papel sıkıştırdıktan sonra hemen yola çıktı ve koştur koştur ilanları astı.
Sana bu satırları bahçede oturduğumuz, dertleştiğimiz masa da yazıyorum ve son yazışlarım bu sana. Artık veda etme zamanı geldi dostum. Bu mektubu evimize bırakacağım, yeni sahibi bu evde yaşananların ne denli kıymetli ve paha biçilemez olduğunu anlamasını istiyorum. Hoşça kal muhterem dostum, yıldızlar seninle olsun.
Sevgilerimle
Molarine.
“Yıldızlar seninle olsun” diyerek mektubu masanın üzerine bıraktım. Ardından ayaklanıp evden çıktım. Bahçenin sonuna kadar yavaşça yürüdüm, her adımı adeta ağırlaşarak atıyordum. Gözlerim doldu, içimdeki acı ve boşluk beni paramparça ediyordu. Bahçenin sonunda durdum ve bir kez daha evime dönüp bakmak istedim, ama dayanamadım. Yavaşça, evden uzaklaşarak yoluma devam ettim.
Sokaklar bomboştu, sessizlik içimi daha da acıttı. Her adımda, seninle geçirdiğimiz anıları düşündüm. Baharın gelişi, yazın sıcağı, kışın soğuğu… Her mevsimde birlikteydik, her zorlukta birbirimize destek olurduk. Ama şimdi, senin olmayışın beni darmadağın ediyordu.
Uzun bir süre sonra, parka vardım. Banklardan birine oturdum ve gökyüzüne bakmaya başladım. Yıldızlar seninle olsun, diye dua ettim içimden. Belki de oralardaydın, bir yerlerde, bana bakıyordun. Belki de artık huzur içindeydin.
Gökyüzü, sessizce parıldayan yıldızlarla doluydu. Onların ışığı beni biraz olsun rahatlatmıştı. Belki de senin sesini duyabiliyordum, belki de bu sessizlikte seninle konuşuyordum. Kim bilir?
Yıldızlara bakarken, seninle geçirdiğimiz güzel günleri hatırladım. Her anımda senin izin vardı, her hatıramız beni güçlendiriyordu. Seninle yaşadığım her şey beni daha da zenginleştirmişti.
Bir süre sonra, kalkıp yürümeye devam ettim. Ne olursa olsun, senin anılarınla yaşayacaktım. Seni unutmayacak, seninle yaşadığımız güzel anıları her zaman kalbimde taşıyacaktım. Belki bir gün, seni yeniden göreceğimiz o sonsuz dünyada buluşacaktık. Yıldızlar seninle olsun, dostum. Ve sonsuza dek…