Haberton.com ’da bugün ki röportaj konuğumuz Yönetmen Erdal Baran Şahin.
Sektöre giriş sürecinizle başlayalım. Nasıl bir serüvendi?
Sanırım herkes içinde bulunduğu üretim koşullarına göre şekilleniyor. Bu koşulları geliştirerek, zorlayarak yoluna devam ediyor. Benim koşullarımda ise ilgilendiğim şiir alanı, tiyatroya ulaşmamı sağlamıştı ve oyunculuk merkezinde bir yola çıkmıştım. Oyunlar kurguluyor, yazıyor ve oynamaya çalışıyordum. Bir tiyatro üretimi içerisindeydim. Ancak bir oyuncu olarak sinema ve televizyon dünyasının dinamiklerini bilmediğimden, bu alanla nasıl ilişkileneceğimin yollarını aramaya başladım. İlk kırılma da bu istekten dolayı oldu sanırım. Bir arkadaşım aracılığıyla bir dizi projesine seçildim.
Paralel olarak bir iş teklifi aldım. Lakin bu teklif bir cast & menajerlik şirketinde çalışmam içindi. Bir yandan oyunculuk yaparken bir yandan oyuncuların temsil edildiği bir şirketin işlerini yürütecektim. Hal böyle olunca oyuncu menajer ilişkisi, cast direktörü yapımcı iletişimi gibi bir deneyimi, mutfağından görme şansım olacaktı, kabul ettim.
Elbette dizi kısa sürede bitti. Kimlik kargaşalarıyla dolu bir dönem başladı. Şirketler değişti, oyuncular değişti, zaman geçti. Zaten bu teklifi de ortağı olduğum bir şirketi kapatma evresinde kabul etmiştim. Bu süreçte yaşadıklarım, içinde yer aldığım projeler ve tanıştığım insanlar sayesinde sektörü birçok açıdan inceleme şansı yakaladım diyebilirim. Aslında her seferinde biten bir işbirliği yenisini doğurdu hayatımda. Uzunca bir süre ismimin başına zorunlu bir takım sıfatlar aldım. İnsan tecrübe ettikçe anlıyor sanırım. Nasıl tanımlandığının o kadar da bir önemi yok. Anlayınca kargaşa birden bitti. Yol beni, kendi projelerimi üretmek konusunda yeni bir koşul oluşturmak zorunda bıraktı aslında.
O noktan sonra yazmak, yeni projeler üretmek için başka masalar kurma yoluna girdim. Hem yaşam hem üretme kaygısı farklı kimliklerle kurduğum ilişkiler nedeniyle birçok ayrı işi paralel olarak yürütmeyi öğrendim aslında. Zamanla sadeleşip, daha rahat bir zihinle bakmaya çalıştığıma anladım ki sektördeyim. İşte neyse o sektör..
Daha çok sinema ve tiyatro ağırlıklı çalışmalarınız olmuş. Bu sizin bilinçli bir tercihiniz miydi? Yoksa süreç bunu mu getirdi?
Güzel bir dönemde tanıştım tiyatroyla ve etkileyici bir sanat, malum. Bunu böyle diyorum çünkü birçok arkadaşım, biraz da bu sanatın cazibesi yüzünden bu işlere bulaşmıştır. Erken yaşta kendini inşa etmek için fena bir yol da değildir. Tabi bu yolun yolcusu değilsen de vaktinde bırakmak gerekir galiba, neyse.
Dert ettiğim şeylerle uğraşmanın en keyifli araçları benim için sinema ve tiyatro eserleri. Çünkü gerçek o kadar matah bir şey değil. Değiştirmesi, dönüştürmesi hiç kolay değil. Bir yerinden çekseniz ötesi berisi bozulur. Biz insan olarak çabuk sonuç aldığımız şeylerin tutkunuyuz diye de geçer aklımdan. Hal böyle olunca mesele mutlu olmaksa ve anlamlı hissetmekse, bu sanatta mümkün. Büyük laf etmek için demiyorum. Gerçeğin dışına çıkmak oyun alanından, kurgusal olandan geçiyor ve ihtiyacımızda. Hem gerçeğin dışına çıkıyor hem de bir o kadar gerçekle ilişkileniyoruz bu eserlerde. Bu yanıyla da hızlı sonuç veriyor, değiştiriyor, etkiliyor daha ne olsun.
Oyunculuk, yönetmenlik, yazarlık… Odağınızı geniş tuttuğunuz anlaşılıyor. Sizce hangisinde ilerlemek daha zor?
Bakıldığında bu üç mesleğin gereklilikleri ve oluş hali birbirleriyle mukayese kabul etmez bence. Kıyasla düşünmek bizi hataya götürür gibi geliyor bana. Koşullarınız, istekleriniz ve mücadeleniz de bu bağlamda her şeyi değiştirebilir.
Bir yönetmen olarak son dönem filmleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Pandemiden sonra ritmini düşüren sinema yeniden canlandı diyebilir miyiz?
Tüm film üreticileri, bu süreçte sinema salonlarında birlikte film izleme etkinliğinin devam etmesi için çabalıyor. Çünkü gelişen teknolojik araçlar izlemeyi tekilleştirdi. Pandemi de bu süreci oldukça hızlandırdı. Ben film üretiminin yeniden artmasının etkili olacağını düşünüyorum. Çünkü birlikte bir salonda aynı kurguya eşlik etmek başka bir deneyim, kültür. Bunun yerini tekil deneyimler alamaz. Çünkü bir film izleme etkinliğinin öncesi sonrası aşamaları var. İnsanlar arası iletişimin kapısını açan, düşünsel olarak zengin diyalogların yaşandığı bir etkinlik, güzel olan da bu. İnsanlar bu arz talep ilişkisine hala hazırlar. Ancak bir koca engel olarak ekonomik krizi ne yapacağız? Asıl soru bu sanırım.
Sizin de yeni bir kısa filminiz var. Bunla ilgili de konuşalım isterim. Kimler oynuyor? Hikayesi nedir?
Filmin adı Kafamdaki Polis / The Cop Within. Öykü de taksici Eyüp aracına iki müşteri alıyor. Bu müşteriler Kerim ve Said, amca yeğenler. Bir süre sonra Eyüp, aracına aldığı Kerim’in de açıkça beyan ettiği üzere anlıyor ki; Kerim karısını vurmaya giden bir adam. Araçta iki kişiler, silah da var. Eyüp için kafasındaki sorular işliyor. Bir taksici olarak bu insanları götürür müsün? Yoksa müdahale eder misin? Kendi güvenliğini nasıl sağlarsın gibi birçok soru içerisinde geçen bir film, diyebilirim. Birinin yaşam hakkı bir diğerine bağlı, ilginç bir yolculuk izliyoruz aslında.
S.Emrah Özdemir taksici Eyüp’ü oynuyor. Mehmet Bilge Aslan Kerim’i, Anıl Ateş ise Said’i canlandırıyor. Gerçekten çok keyifle çalıştığım ve çok yetenekli aktörler. Tabi ki projeden bahsetmişken tüm ekip arkadaşlarım aklımdan geçiyor. İsterim ki her birini size hakkını vererek anlatayım. Çünkü her biri alanında çok değerli insanlar. Hepsine müteşekkirim. Film şu dönemde festival yolculuğunda. Birçok yere ulaştırmaya çalışıyoruz filmimizi. Az yönetmenin hissettiği bir şey olsa gerek diye söylemek isterim ki; hayalimdeki dünyayı çok yüksek oranda filme aktardığımı düşünüyorum. Bu hususta huzurluyum. Bunu sağlayan tüm çalışma arkadaşlarıma da bu vesileye tekrar teşekkür etmek isterim. Çünkü kolektif bir çalışma yürütüyoruz.
Ana akımda işleriniz oldu. Yeniden o tarafta birşeyler yapmayı düşünüyor musunuz?
Dramaturg olarak proje geliştirme süreçlerinde görev aldığım için, ana akımı aktif olarak takip eden bir iş yapıyorum. Ancak ürettiğim projelerin bu alanda yer alıp almayacağını zaman gösterecektir. Ana akım dizi yahut film üretimi çok fazla parametre barındıran bir alan. Sıkı işbirlikleri ve güven tesisinden geçiyor. Bu koşulları oluşturmak hemen olabilecek bir şey değil. Umarım güzel işler üretebilirim, çalışmaya devam. Ne denebilir ki?